tatil-sepeti

İSA KARAKAŞ


 

İşçinin işyeri dışında yaptığı hırsızlık yüzünden mahkum olması ve cezaevine girmesi sebebiyle iş sözleşmesi, kıdem tazminatı ödenmeksizin feshedilebilir mi? Yargıtay, hırsızlık suçlarında hem gereksiz yargılamanın hem de sonuçlarının işçi ve işverene yol açacağı maliyetlerin önüne geçecek emsal nitelikteki bir karara imza attı. 

 

İşçi ve işveren arasında akdedilen iş sözleşmesiyle birlikte tarafların karşılıklı hak, sorumluluk ve yükümlülükleri oluşuyor. Ayrıca iş sözleşmesinin devamı esnasında belirli hallerde hem işçinin hem de işverenin fesih hakkı bulunuyor. Fesih hakkı ve süreci ile sonuçları, İş Kanunu’nda düzenlendi. Ancak bu düzenlemelere karşın uygulamada yapılan fesihlerin geçerli nedenlerle mi, haklı veya zorunlu sebeplerle mi olacağı konusunda tereddütler yaşanıyor. Çalışma hayatında sık sık karşılaşılan bu tereddütlerle ilgili emsal nitelikteki Yargıtay kararlarına başvuruluyor.

 

İşçinin, işyeri dışında yapmış olduğu hırsızlık nedeniyle işverence yapılacak fesih, İş Kanunu’nda düzenlenen ‘ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri’ kapsamında mı ele alınmalı? Yoksa mezkur kanunda yer alan ‘işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17. maddedeki bildirim süresini aşması’ hali mi olarak değerlendirilmeli? Ya da söz konusu kanunun 25. maddesinin III. fıkrasındaki ‘işçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması hali’ olarak mı görülmeli? Bu yazımızda tüm bu konular ele alınarak, işçiye kıdem tazminatı ödenip ödenmeyeceği değerlendirildi. 

 

Kararı veren daire başkanlığı: Yargıtay 

9. Hukuk Dairesi 

Karar bilgileri: 2020/5440 E., 2021/7876 K.

 

Yasal dayanağı: 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinde yer verilen ve yukarıda açıklanan hükümler, uygulamanın yasal dayanağını teşkil ediyor.

 

Davanın konusu: İşçinin işyeri dışında yapmış olduğu hırsızlık nedeniyle mahkum olması ve cezaevine girmesi sebebiyle iş sözleşmesinin kıdem tazminatı ödenmeksizin feshedilmesi.

 

MAHKEME SÜRECİ

 

Dava konusu olayda, ilk derece mahkemesi tarafından iş sözleşmesinin 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesi dayanak gösterilerek feshedildiği, feshin haklı sebebe dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildi. Bunun üzerine davacı, istinaf kanun yoluna başvurdu. İstinaf mahkemesinde bu kez özetle, davacının halen cezaevinde bulunduğu, yaptığı işin ‘nivocu’ olarak geçtiği ve teknik eleman olması sebebiyle yaptığı iş de dikkate alınarak işçi eylemlerinin işverene karşı doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlardan sayılacağı gerekçesiyle fesih haklı kabul edilerek, davanın reddine karar verildi. Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu kararına da karşı davacı vekili temyiz başvurusunda bulundu.

 

FESİH HAKKI VAR AMA

 

Nihayetinde Yargıtay 9. Hukuk Dairesi; davacı işçinin işyeri dışında ve işyeri ile ilgisiz bir suçtan dolayı kesinleşen hükmün infazı çerçevesinde cezaevine girilmesi halinin, İş Kanunu 25/IV kapsamında olmadığına hükmetti. Kararın devamında özetle şöyle denildi: “Mahkumiyet halinin işçiden kaynaklanmakta olup bir haftayı aştığı takdirde işçiyi çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı neden vardır. Zira, işyeri dışında işyeri ile ilgisiz suçun infazı için işe devamsızlık söz konusu olup devamsızlık iradi değildir. İşçinin iş sözleşmesinin zorlayıcı nedenlerle 25/III bendi uyarınca feshi halinde, işverenin bildirim şartına uyma ya da ihbar tazminatı yükümlülükleri bulunmuyor. Derhal fesih hakkı vardır. Ancak, az yukarıda açıklandığı üzere kıdem tazminatının ödenmesi gerekir. 

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a bendine göre, hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanması bozma sebebidir. Bu kapsamda yapılan değerlendirme neticesinde; somut uyuşmazlıkta, davacının iş sözleşmesinin, işyeri dışında işlediği suçlardan hüküm giymesi sebebiyle … tarihinde sonlandırıldığı, işçinin cezaevine giriş tarihi 16 Ağustos 2015 olup toplam mahkumiyet süresinin 6 yıl 4 ay olduğu, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/III maddesi uyarınca işçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıktığının kabulü gerektiği, bu durumda işverenin derhal fesih hakkının olduğu, ancak kıdem tazminatının ödenmesi gerektiği anlaşılmıştır.

 

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ

 

Davalı işverence; feshe dayanak yapılan toplu iş sözleşmelerine göre işçinin yüz kızartıcı suçlardan mahkumiyeti halinde işe yeniden başlatılamayacağı ve yapılan fesih sebebiyle kıdem tazminatı ödenmesi gerekmediği savunulmuştur. Ancak toplu iş sözleşmelerinde konuya ilişkin düzenlemelerin fesih ve yeniden işe başlatma ile ilgili olduğu ve işçiye kıdem tazminatı ödenmeyeceğine yönelik bir hükme yer verilmediği görülüyor. İşyeri dışında gerçekleşen bir suç sebebiyle hüküm giyilmesi halinde kıdem tazminatı ödenmeyeceğine dair bir toplu iş sözleşmesi hükmü kanunun mutlak emredici hükmüne aykırı olacağından geçersizdir.” 

 

İYİ NİYET KURALLARI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLEMEZ

 

İnceleme konusu Yargıtay kararında da görüldüğü üzere hırsızlık suçlarının işyeri içinde ve dışında, işyeri ile alakalı olup olmadığı hususları göz önünde bulundurularak fesih sürecinin yürütülmesi gerekiyor. Mezkur Yargıtay kararında da isabetli olarak işyeri dışında ve işyeri ile alakalı olmayan bir suç; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin II. fıkrasındaki, ‘ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri’ kapsamında değerlendirilemeyecek. İşyeri ile alakalı olmayan mahkumiyet hali işçiden kaynaklandığı ve bir haftayı aştığı için işçiyi çalışmaktan alıkoyması zorlayıcı sebep olarak kabul edilerek fesih yapılabilir. Zorlayıcı sebeplerde ise şartları varsa elbette işçiye kıdem tazminatı ödenmesi gerekiyor. Hırsızlık suçlarında inceleme konusu Yargıtay kararındaki esaslar dikkate alınarak hareket edilmesi, hem işçi hem işverenin lehinedir. Aksi takdirde gereksiz yargılama ve sonuçları nedeniyle hem işçi hem işverenin maliyetlere katlanması söz konusu olabilecek.

 

İŞVEREN FESHİ AÇISINDAN KIDEM TAZMİNATI

 

Genel olarak iş sözleşmesinin işveren tarafından 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II maddesinde belirtilen sebeplerle feshedilmesi halinde işçi, kıdem tazminatına hak kazanamıyor. İş Kanunu’nun 25. maddesinin II. fıkrasında, ‘ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri’ düzenlenmiştir. İlgili hükmün ‘f’ alt bendine göre, ‘işçinin işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi’, işveren yönünden kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyen haklı bir fesih sebebidir. Mezkur kanunun 25. maddesinin IV. fıkrasında, ‘işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17. maddedeki bildirim süresini aşması’ hali, 25. maddesinin III. fıkrasında ise ‘işçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması hali’ ayrı birer fesih sebebi olarak düzenlenmiştir. İşverenin, İş Kanunu’nun 25/I, 25/III ve 25/IV maddesindeki sebeplere dayalı olarak iş sözleşmesini sonlandırırsa haklı bir sebep olsa bile kıdem tazminatı ödemesi gerekmiyor.

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : hırsız işyeri işfeshi tazminat

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL


 

Dijital çağın hızla gelişen dünyasında, kimlik ve varlık yönetimi de büyük bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel kimlik doğrulama yöntemleri, merkezi sistemler üzerine kurulmuş ve güvenlik açıklarına karşı oldukça savunmasız hale gelmiştir. İşte bu noktada, dijital kimlik ve dijital cüzdan kavramları devreye giriyor ve daha güvenli, kişisel verileri koruma odaklı bir çözüm sunuyor.

 

DİJİTAL KİMLİK NEDİR?

 

Dijital kimlik, bireylerin kimliğini dijital ortamda güvenli ve doğrulanabilir bir şekilde temsil eden bir yapıdır. Bu sistem, kimlik hırsızlığını ve veri ihlallerini minimize etmek için kriptografik teknolojilerle donatılmıştır. Blokzincir tabanlı dijital kimlik sistemleri, bireylerin verilerini merkezi bir otorite yerine dağıtık bir yapıda saklamasına olanak tanır. Bu sayede kullanıcılar, kimlik bilgilerinin güvenliğini artırırken aynı zamanda hangi verilerini kimlerle paylaşacaklarına da kendileri karar verebilirler. Bu teknolojinin potansiyeli oldukça geniş... Bankacılık, sağlık, eğitim gibi pek çok sektörde kullanılabilecek bu sistem, kimlik doğrulama süreçlerini kolaylaştırarak hem bireylere hem de kurumlara büyük bir avantaj sağlar. Özellikle finans sektöründe ‘Müşterini Tanı’ (Know Your Customer-KYC) olarak adlandırılan süreçleri basitleştirip hızlandırarak daha verimli ve güvenli işlemler yapılmasına olanak tanır.

 

DİJİTAL CÜZDAN

 

Dijital cüzdan, blokzincir teknolojisinin kalbinde yer alan bir diğer önemli kavramdır. Temelde kripto varlıklarını saklayan bir platform olarak bilinse de dijital cüzdanlar bugün çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Artık sadece kripto para saklamakla kalmaz, aynı zamanda dijital kimlikleri, belgeleri ve doğrulanabilir referansları da güvenli bir şekilde saklar. Örneğin, bir sağlık hizmeti sağlayıcısına sadece gerekli tıbbi bilgileri paylaşabilir veya sınır geçişlerinde yalnızca kimliğinizi doğrulamak için temel verileri sunabilirsiniz.

 

Dijital cüzdanların gelecekte daha fazla önem kazanacağı öngörülüyor. Özellikle merkeziyetsiz finans (DeFi) ekosistemi, dijital cüzdanların bir bankacılık hizmeti sunma noktasına gelmesine zemin hazırlıyor. Kullanıcılar, cüzdanları aracılığıyla kredi alabilir, varlık takası yapabilir veya bir NFT (non-fungible token) satın alabilirler. Kısacası, dijital cüzdanlar gelecekte günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelecek gibi görünüyor.

 

BLOKZİNCİR TABANLI DİJİTAL KİMLİKLERİN KULLANIM ALANLARI

 

Blokzincir tabanlı dijital kimlikler, pek çok sektörde çığır açan yenilikler sunuyor. Örneğin, bankacılık sektörü, müşterilerini doğrulamak için sürekli tekrarlanan süreçlerden geçmek zorunda kalıyor. Ancak dijital kimlikler, bu süreçleri daha verimli hale getirip, daha güvenli bir doğrulama yöntemi sunuyor. Benzer şekilde, sağlık sektöründe de hastaların tıbbi verilerini kontrol etmesi ve sadece izin verdiği doktorların bu verilere ulaşabilmesi mümkün hale geliyor.

 

Özellikle Avrupa Birliği’nin Dijital Kimlik Cüzdanı (eID) girişimi, üye ülkeler arasında sınır ötesi işlemleri kolaylaştırmayı hedefleyen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Bu cüzdanlar, kullanıcıların hem kamu hem de özel sektör hizmetlerine güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlıyor. Avrupa’nın bu konuda attığı adımlar, dijital kimlik ve cüzdan teknolojilerinin potansiyelini gözler önüne seriyor.

 

Dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri, şüphesiz hayatı kolaylaştıran ve güvenliği artıran araçlar. Ancak bu dönüşüm, her şeyin mekanikleşmesi ve insan etkileşimlerinin daha dijital hale gelmesi anlamına da geliyor. Kişisel verilerin güvenliğinden, her adımımızın dijital bir kimlik aracılığıyla doğrulandığı bir dünyada, samimiyet ve bireysel gizlilik gibi kavramların nasıl korunacağı önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

 

Dijital kimliklerin kullanımındaki artış, verimliliği artırsa da her adımda bir doğrulama işleminin gerekliliği, insanlar arasındaki etkileşimlerin de daha kontrollü ve mekanik olmasına neden olabilir. Bu durumda, teknolojiyi kullanmanın sınırlarını belirlemek ve bu süreçlerin ne kadarının doğal etkileşimlerle dengeleneceğini düşünmek, bireylerin kendi dijital yolculuklarında önemli bir karar olacaktır.

 

Sonuç olarak, dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri hayatımızda giderek daha fazla yer bulacak. Ancak bu dönüşümün, toplumsal değerler ve bireysel özgürlükler açısından nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek.



adnan.ertemel@gmail.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : dijital kimlik cüzdan blokzincir

DR. CAN GÜRLESEL



 


 

2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program’ın (OVP) temel önceliği enflasyonla mücadeledir. Programın makroekonomik hedefleri, enflasyonla mücadele önceliğine uygun olarak belirlendi. Temel hedef gösterge olan enflasyon için 2024 beklentisi yüzde 41.5, 2025 yılsonu hedefi ise yüzde 17.5 olarak öngörüldü. Özellikle 2025 yılsonu hedefi iddialı bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için 2025 yılının büyük bölümünde sıkılaştırma politikaları devam ettirilecek. Bu çerçevede yeni OVP’nin işlerimizi nasıl etkileyeceğini değerlendirelim.

 

1. 2025’TE DOLAR KURUNDA YÜZDE 26.4 ARTIŞ VARSAYILIYOR 

 

OVP hazırlanırken bazı göstergeler için varsayımlarda bulunuluyor. Bunlardan biri, döviz kurlarına ilişkin varsayımlardır. OVP’nin 2024 bitiş ile 2025 yılı için dolar/TL kuru varsayımları şöyle: 2024 sonunda dolar/TL kurunun 36.95 TL seviyesinde olacağı varsayıldı. 2024 yıl ortalaması 33.22 TL olacak. 2025 yıl ortalaması dolar varsayımı 42.00 TL ve yılsonu ise 47.05 TL’dir. 2025 yılında Türk Lirası’nın ABD doları karşısında yüzde 26.4 değer kaybedeceği varsayıldı.

 

2. 2025 YILSONU ENFLASYON HEDEFİ İÇİN SIKILAŞMA POLİTİKALARI SÜRECEK 

 

2025 yılsonu yüzde 17.5 TÜFE hedefi, Merkez Bankası ile istişare içinde belirlendi. Merkez Bankası da 2025 yılı enflasyon hedefini bu şekilde güncelleyecek. Yüzde 17.5 ulaşılabilir bir hedef. Ancak iç talebin önemli ölçüde baskılanmaya devam etmesi gerekiyor. 2025 yılsonunda yüzde 17.5 TÜFE hedefine ulaşılması için sıkı para politikası devam edecek. Merkez Bankası yüksek faizi, kredi büyümesi sınırlaması ve likidite sıkılaşması gibi uygulamalar, en azından bu yılsonuna kadar sürecek. 2025 yılı ilk çeyreğinden itibaren faiz indirimleri başlayabilecek. 

 

3. YENİ VERGİ PAKETLERİ İLE YENİ VERGİLER GELEBİLİR

 

Maliye politikası, 2025 yılında dezenflasyon sürecini daha çok destekleyecek. 2024 yılında deprem harcamalarıyla artan bütçe açığı, 2025 yılında milli gelire oranla yüzde 3.1 olacak ve normalleşecek. Bu hedefe ulaşılmasında ilk vergi paketi ile gelen yeni düzenlemelerin etkisi olacak. Muhtemelen yeni vergi paketleri ve vergiler de gelecek.

 

4. İHRACATTA SINIRLI ARTIŞ ÖNGÖRÜSÜ 

 

2025 yılında ihracatın yüzde 5.9 artarak 279.6 milyar dolar olacağı öngörülüyor. İhracat pazarlarında toparlanmanın yavaş olacağı varsayılıyor. 2025 yıl ortalaması dolar/TL kuru 42 TL, ihracatı 2024 yılına göre daha çok destekleyen bir kur seviyesi olacak. 2025 yılında cari açık 28.6 milyar dolar ve milli gelire oranı yüzde 2.0 olarak hedefleniyor. Bu seviyedeki cari açığın döviz/finansman ihtiyacı rahat karşılanacak. Bu koşullar altında 2025 yılında cari açıktan Türk Lirası’nda değer kaybı baskısı çok sınırlı olacak. 

 

5. 2025’TE ÜCRET ARTIŞLARI YÜZDE 25-30 ARASINDA GERÇEKLEŞEBİLİR

 

2025 yılında ücretlerin hedeflenen enflasyon kadar artırılacağı açıklandı. Ücret artışları seviyesi, işverenler ve çalışanlar için çok kritik olacak. Yılbaşında asgari ücrete ve diğer ücretlere azami yüzde 25-30 arası artış beklenmeli. Bu seviyedeki ücret artışları çalışma barışı, hane halklarının refahı ve programın sürdürülmesi açısından nasıl karşılanacak; bu önemli olacak.

 

6. YILIN İLK YARISINDA İŞLERİMİZ İÇİN ZORLU KOŞULLAR DEVAM EDECEK 

 

Reel sektör açısından en azından 2025 yılının ilk yarısı sıkılaştırma politikalarının aynen sürdüğü, finansmana erişimin sınırlandığı, maliyetlerdeki artışların kademeli olarak yavaşladığı, ihracat olanaklarının kısıtlı kalacağı ve iç talebin de baskılanmaya devam edeceği bir dönem olacak. Enflasyondaki düşüş gerçekleşirse sıklaşma politikaları 2025 yılının ikinci yarısında gevşemeye başlayacak ve yılın ikinci yarısı, reel sektör için daha uygun koşullara sahip olabilecek.  

 

SON SÖZ 

 

Önümüzdeki üç çeyrek, işlerimizde varlıkları korumak temel öncelik olmalı.



gurlesel@superonline.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : OVP dolar enflasyon vergi ihracat