tatil-sepeti

PROF. DR. AHMET KAVAS

Küresel bakır madeni rezervinde alt sıralarda olsa da elektrikli otomobillerde kullanılan kobalt ve lityumca zengin olan Afrika’da yeni bir ticaret yolu açılıyor. Kıtanın batı kıyısından başlayıp doğu kıyısına ulaşacak Lobito Koridoru, 5 kat daha hızlı ulaşımla kıta ülkelerinin geleceğini değiştirecek. Batılı ülkeler de bu koridor sayesinde Afrika’dan kritik mineral tedarikini güvence altına alacak. 


Dünya ticaretindeki sanayi ve teknoloji gelişirken, tedarikte istikrar önemini artırıyor. Bu gelişmeler, yeni ticaret ağlarını ortaya çıkarıyor. Bunlardan biri de madenler ve özellikle bakır ticaretiyle ilgili. Batı Afrika kıyılarından başlayıp kıtanın ortasından doğu kıyılarına ulaşacak bir hat (Lobito Koridoru) kuruluyor. Bu hat, büyük oranda bakır madeninin taşınmasıyla ilgili. Batılı ülkeler Lobito Koridoru sayesinde Afrika ülkelerinden temin ettikleri kritik minerallerin geleceğini güvence altına almayı hedefliyor. Her ne kadar tahmin edilen bakır rezervinin çoğu Şili ve Avustralya’da olsa da Afrika ülkelerindeki potansiyel, büyük ülkelerin dikkatini çekiyor. Halen tespit edilen bakır kaynaklarının miktarı 880 milyon ton civarında. Şimdilerde bu alanda özellikle iki Afrika ülkesi öne çıkıyor. Bunlar Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Zambiya. Ayrıca daha az da olsa Botswana, Güney Afrika Cumhuriyeti, Fas ve Eritre de diğer üretici ülkeler arasında yer alıyor.

 

TALEP ARTIYOR

 

Küresel büyüme, bakıra olan talebi artırıyor. 2006 yılında 15 milyon 100 bin tonluk talep, 2022 yılında 22 milyon tona yükseldi. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin rezervi 19 milyon ton, Zambiya’nın ise 21 milyon ton olarak hesap ediliyor. Bunlar dünyanın bir yıllık tüketimine eşit görünse de yeni maden yataklarının tespitiyle bu tahminlerin üzerine çıkılacağı öngörülüyor.

 

1990’lı yıllarda bile bakır madenciliği dendiğinde hem dünyada hem de Afrika’da ilk akla gelen ülke Kongo Demokratik Cumhuriyeti idi. Hatta sömürgecilik döneminde Belçika tarafından bu ülkedeki en önemli menfaat alanının bakır madenleri olduğu biliniyordu. Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Zambiya’nın bakır üretiminde Afrika’nın öncü ülkeleri olmaları, her iki komşu ülkeyi, bakır, kobalt ve lityum alanlarında da birlikte hareket etmeye sevk ediyor. Özellikle bu madenlerin bulundukları yerlerden çıkarılmasının zorluğu yanında uluslararası pazarlardaki alıcılarına kısa zamanda ulaştırılmaları gerekiyor. 

 

EN BÜYÜK İŞLETMECİ

 

Kamoa-Kakula madeniyle Afrika’nın en büyük bakır madeni işletmecisi olan Kongo Demokratik Cumhuriyeti, dünyanın ikinci büyük maden bölgesine sahip. Tesiste bu yıl üçüncü konsantratör devreye alınarak üretim miktarı artırılacak. Bu arada Angola, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Güney Afrika Cumhuriyeti, Mozambik ve Tanzanya arasında karayolları ve demiryolları ağları ile farklı ihraç ürünleri ya da ithal mallar taşınıyor. Nakliye denilince de geçen yıl Afrika’da adından en çok söz ettiren projelerden biri Lobito Atlantik Demiryolu Koridoru (Lobito Koridoru) oldu. Projenin tamamlanması halinde Angola’nın Atlas Okyanusu sahilindeki Lobito Limanı’ndan doğuya doğru uzanan demiryolu önce Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne, oradan da Zambiya’ya ulaştıktan sonra Tanzanya’ya geçip Hint Okyanusu sahilindeki eski başkent Darüsselam şehrine ulaşacak. 

 

ÇİN FİNANSE EDİYOR

 

Çin tarafından finanse edilmeye başlanan bu proje tamamlandığında yaklaşık 4 bin kilometrelik bir demiryolu ağı, 5 yıl içinde kurulacak. Bu koridorun açılmasıyla birlikte Afrika’nın güney bölgesi ülkelerinde yatırımlar ve ticaret artacak. 

 

25 GÜN YERİNE 8 GÜN

 

Kanadalı Ivanhoe Mines şirketi, 23 Aralık 2023’te Kamoa-Kakula madeninde ürettiği 10 bin tonluk bakır konsantresinin ilk kısmı olan bin 110 tonunu, 31 Aralık’ta demiryoluyla Lobito Limanı’na ulaştırdığını duyurdu. Böylece 8 gün gibi en kısa kısa sürede taşıma gerçekleşmiş oldu. Yük kamyonları bu madenden kalkıp Güney Afrika Cumhuriyeti’nin sahildeki Durban şehrine gitse yaklaşık 25 gün sürüyor. Lobito Koridoru yapıldığında çift yönde 40-50 günlük süre kaybı ortadan kalkacak. Ayrıca enerji kaybı, ikmal giderleri ve karbon ayak izi de azalacak. Lobito Koridoru’ndan demiryolu ile başlatılan bu ilk sevkiyat sonrası Ivanhoe Mines yetkilileri, Afrika’nın bakır kuşağını küresel pazarlara bağlayan yeni bir tedarik zinciri oluşturmanın gelecek için büyük bir hamle olduğunu belirtiyor. Bu hat, Afrika’nın ikinci bakır üreticisi Zambiya için de hayati öneme sahip. Bu projenin gerçekleşmesi, ABD ve AB’nin ilgisini haklı çıkarıyor. Zaten Avrupa Birliği, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Angola ve Zambiya kritik madenlerin tedariki için gerekli ortaklık anlaşmalarını yaptı. Bunun tarafları arasında ABD, Afrika Kalkınma Bankası ve Afrika Finans Kurumu da yer alıyor. 

 

KOBALT VE LİTYUM

 

Maliyeti 1.6 milyar dolara ulaşması beklenen devasa projenin finansörü Çin olsa da bu ülkeye aşırı bağımlılığın azaltılması bekleniyor. Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Mali, Zambiya ve Zimbabve gibi pek çok ülkede onlarca alanda maden işletmeciliği yapan Çin bakır, kobalt ve lityum madenlerine de yoğun şekilde yatırım yapıyor. Dünya kobalt ihtiyacının yüzde 70’inin temin edildiği Kongo Demokratik Cumhuriyeti, lityum ile bu yeni güzergahı daha da cazip hale getiriyor. Böylece kıtanın geleceğinde ezber bozan dönüşümlerin yaşanacağı tahmin ediliyor. 

 

YENİ YATIRIMLAR

 

Diğer yandan Zambiya, bakır madenine artan talebin farkında olarak 2030 yılına kadar yapacağı yeni yatırımlarla 3 milyon ton üretime ulaşmayı hedefliyor. Zambiya, komşusu Kongo ile elektrikli araçların bataryaları için gerekli kobalt ve lityum yanında bakır konusunda da sıkı işbirliğine girdi. Kongolu Sanayi Bakanı Julien Paulu Kahongya, 2023 yılındaki bir açıklamasında bu madenlerden 2035-2040 yılları arasında 7 trilyon dolarlık geliri yakalayabilmek için toplamda 30 milyar dolarlık yatırıma ihtiyaç duyduklarını söylemişti. 

 

NE BEKLENİYOR?

 

Afrika’nın güney ucundaki 10 ülkenin ana bağı olma potansiyeline sahip Lobito Koridoru’nun inşaat çalışmaları geçen yıl yavaşlamış olsa da herkes projenin tamamlanmasını bekliyor. Bölgedeki ticaretin arzu edilen seviyeye ulaşmasının önündeki engeller de bu koridor sayesinde kalkacak. Bu gelişme, komşu ülkeler arasındaki bütünleşme çabalarına da kuvvet kazandıracak. 

 

HANGİ ÜLKENİN NE KADAR BAKIR REZERVİ VAR?

 

Şili, 200 milyon ton tahmin edilen bakır madeniyle pastada yüzde 23 paya sahip. İkinci sıradaki Avustralya’nın payı ise yüzde 11. Peru yüzde 9, Rusya yüzde 7. Meksika yüzde 6, ABD yüzde 5’lik paya sahip. Bakır rezervinde Polonya ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin yüzde 4’er paya sahip olduğu hesaplanıyor. Çin ve Endonezya’nın yüzde 3’er, Zambiya ve Kazakistan’ın yüzde 2’şer, Kanada’nın ise yüzde 1 oranında rezervi var. Bunların toplamı yüzde 79. Geri kalan yüzde 21’lik oran, 117 ülkeye ait. Afrika’daki takribi oran ise yüzde 6’yı geçiyor. Bu arada hurda bakır da önemli bir kaynak. Bakır madeni, diğer metallere göre geri dönüşüm sürecinde aşırı bir kayba uğramadığı için küresel bakır üretiminin yüzde 30’u tekrar kullanılıyor.

 

KANADA NEDEN ÖNE ÇIKIYOR?

 

Bakır madeni konusunda dikkat çeken ülkelerden biri Kanada. Bu ülke, dünya bakır rezervinin yüzde 1’ine sahip olduğu halde üretim, ihracat ve ithalatıyla adından söz ettiriyor. Kanada, ihraç ve ithal ettiği bakır madeni ile dünyanın en önde gelen ülkesi. Ülkenin, 2021 yılındaki bakır ticareti 15 milyar dolar seviyesindeydi ve bunun 9.9 milyar doları ihracattı. Kanada, bakır ihracatının yüzde 50’sini ABD’ye, yüzde 15’ini Çin’e ve yüzde 12’sini Japonya’ya yapıyor. Kanada, 2020’de 455 bin ton bakır ihracatı yaptı. Kanada bakır ithalatının yüzde 56’sını ABD’den, yüzde 16’sını Şili’den, yüzde 5’ini Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden ve yüzde 4’ünü Çin’den yapıyor. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki Kamao-Kakula maden sahasını 2021’de faaliyete geçirip işleten Ivanhor Mines şirketi Kanadalı. Şirket, Çinli ortağı Zijin Mining ile yüzde 39.6’lık eşit hisseyle buraya büyük yatırım yaptı. Kongo hükümetinin payı ise yüzde 20. Ayrıca Cristal River Global Limited’in yüzde 0.8 hissesi bulunuyor. Bugünlerde bu madendeki üretim miktarı yüzde 18 artırıldı. 2023 yılında ise 393 bin ton konsantre bakır üretimi yapıldı. Maden, tam kapasiteyle çalışması durumunda yıllık 800 bin ton üretim gerçekleştirebilecek. 

05 Şubat 2024 Pazartesi

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon