tatil-sepeti

Dr. İlhami FINDIKÇI


Epey bir zaman evvel, Erzurum Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’nün davetlisi olarak bir konferans vermek üzere memleketimizdeydik. Konferans sonrası, ünlü Âşıklar Kahvesi’ne düştü yolumuz. Şansımıza o gün âşıklar geleneğinin ünlü ozanlarından merhum Murat Çobanoğlu da oradaydı. Onun türkülerini dinledikten sonra sohbete dalmıştık. 

 

Murat Çobanoğlu (1940-2006), Kars Arpaçaylı Âşık Gülistan’ın oğludur. Sohbetimizden evvel, bizlere en çok sevdiğimiz parçalarından olan ‘Kiziroğlu Mustafa Bey’ türküsünü çalıp söyledi ve türkünün hikâyesini aktardı: Kizir, Kars’ın Susuz kazasının bir köyüdür. Bu köyün büyüğünün ve aynı zamanda muhtarının da adı Kizir’dir. Yiğit, mert ve haklının koruyucusu olan Kizir Bey’in oğlu Mustafa da bu sarp dağlarla çevrili köyde yetişir. Babası gibi çok iyi at binen yiğit bir delikanlı olur. O da atası gibi fakir babası olur ve yaşamı boyu zulme uğrayanların koruyuculuğunu yapar.

 

Destana göre, Bolu Dağları’ndan gelen Köroğlu, Kizir köyünde bir kale yapar ve buraya yerleşmek ister. Köroğlu da namı bilinen, çevresindeki fakirleri ve mazlumları koruyan bir kişidir. Kendi bölgesi dışında bir yerde mekân ve çevre edinmesi dikkatleri çeker. Kiziroğlu, Köroğlu’nun kendi bölgesinde hükümranlık kuracağı endişesiyle durumu kabul etmez. İkisi arasında soğuk rüzgârlar eser. Araya giren beyler onların arasını bulmaya çalışsa da başarılı olamazlar. 

 

TÜRKÜNÜN RUHU 

 

Sonunda Kiziroğlu Mustafa Bey ile Köroğlu karşı karşıya gelir ve çarpışırlar. Ancak ikisi de birbirinden yiğit iki pehlivan olarak uzun süre yenişmezler. Kiziroğlu, zorlu bir mücadeleden sonra Köroğlu’nu yener. Onu mağlup eder ama ikisinin de cengâverliğinden, mazlumu koruma özelliklerinden dolayı Köroğlu’nu affeder ve iki kadim dost olurlar. Köroğlu evine döndüğünde, malum Kiziroğlu Mustafa Bey türküsünü çalıp söyler. 

 

Sohbetimiz sırasında üstat Murat Çobanoğlu, ders alabileceğimiz değerli bir tespit yaptı: “… Bir türküyü ilk söyleyen âşık çok önemlidir. Âşık olmazsa türkü olmaz. Köroğlu yaşadığı bir olay, bir destan üzerine sazını eline almış ve söylemiş. Bu doğal bir şey, katıksız. İnanın ki, ben bu türküyü tam onun söylediği gibi yani orijinal hâlinde söyleyebilmek için aylarca çalıştım. Türküyü her okumamda da acaba otantik hâli gibi oldu mu, acaba onun gibi okudum mu diye endişeleniyorum…   

 

Şimdi kimi sanatçılar; önlerinde notalar, mikrofonlar, arkalarında birçok saz, türlü ses cihazları olmasına rağmen türküyü söyleyemiyorlar. Çünkü aşk yok, heyecan yok! Türküyü herhangi bir iş yapar gibi söylüyorlar. Oysa bu türküleri orijinal hâllerindeki gibi notalara dökmek ve otantikliğini korumak gerekir. Türkünün anlamına inmek ve bu anlamın içine girmek lazım. Her türkünün bir bedeni ve bir ruhu var. Sadece bedeni yani notaları bilmek yetmez…”

 

AİLE ŞİRKETİNİN TÜRKÜSÜ

 

Bu derinlikli sözleri dinlediğimde aklıma ilk gelen neydi biliyor musunuz? Hayatımızı adadığımız aile şirketlerinin kurumsallaşması. “Ne ilgisi var şimdi” diyebilirsiniz elbet. Bir âşık (kurucu), çizgi dışı bir kişilik, bir girişim yapar ve aile şirketini kurar. İlk zamanlar kendi çalışır, kendi çalar, kendi söyler. Daha sonradan bu işin uzun yıllar yürütülmesi isteniyorsa, eldeki girişimin kurallarının ve kaidelerinin geliştirilmesi gerekir. Tıpkı bir ozanın, bir âşığın türküsü gibi. Bu türküyü ilk söyleyenin ruh hâlini, aşkını, heyecanını notalara, müzik diline aktarabilir ve herkesin yönetebileceği kurumsal bir yapıya kavuşturabilirseniz; işte o vakit türkü uzun yıllar yaşar.

 

Demek istiyoruz ki, eğer türküyü ilk söyleyenin orijinalliğini koruyarak notalara aktarabilirsek; o türkü halka mal olur. Aynı biçimde aile şirketini de kurucunun heyecanını taşıyan değerleri de bir işletme akışının gerektirdiği kurallar zincirine kavuşturursak; o işletme uzun yıllar kalıcı olur. Aksi hâlde; sadece ozanın söyleyip çaldığı ve notalara dökülüp derlenmediği için kaybolan, yok olan, unutulan türküler gibi o aile şirketi de kaybolur gider. Bütün mesele, aileyi o aile yapan ve ilk çıkış noktasındaki yani kuruluştaki temel değerleri korumak. Bunlar yapının ruhudur. Sonra bu ruhun ve temel değerlerin sürdürülebilmesini sağlayacak kurallarla beslenmesini sağlamak gerekir. İşte o zaman hem aile şirketinin üzerinde yükseldiği esas gücü korumuş hem de sürdürülebilirliğini sağlamış oluruz. 

22 Temmuz 2024 Pazartesi

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon