tatil-sepeti
Anuga’da Türkiye 5’inci büyük katılımcı

Dünyanın en büyük gıda fuarı Anuga 2015 Gıda ve İçecek Fuarı, Almanya’nın Köln kentinde yapıldı. 10–14 Ekim 2015tarihlerinde gerçekleştirilen Anuga 2015’e 108 ülkeden 7 bin 63 firma katıldı. Türkiye 230’u İstanbul Ticaret Odası organizasyonuyla, 50’si ise bireysel katılım olmak üzere toplam 280 firmayla 5. büyük katılımcı oldu. Almanya 769, İtalya 993, İspanya 485 ve Çin 432 firma ile ilk dört sırayı paylaştı. CİDDİ POTANSİYEL Anuga Gıda ve İçecek Fuarı, gıda firmalarının yeni ürünlerini tanıttığı, yeni ve uzak pazarlara ihracat şansı yakaladığı dev bir pazar. Toplam 5 gün açık kalan fuarda bu yıl doğal ve hayvansal gıda içermeyen ürünler ön plana çıktı. Türkiye’nin fuara güçlü bir katılım sağladığını belirten İTO Başkan Yardımcısı Dursun Topçu, “Katılım sayısı açısından 5. sıradayız. Türkiye’deki gıda üreticilerinin son senelerde sağladığı gelişme çok önemli. Türk firmaları Avrupa’da artık ciddi bir potan-siyel buluyor. Anuga da bunun en önemli pazar sunucusu. Bu fuar sektörün en önemli fuarı diyebiliriz” dedi. 10 ana bölümden oluşan fuara Türkiye; genel gıda, unlu mamuller, dondurulmuş gıda ve içecek olmak üzere 4 ana bölümde iştirak etti. Türkiye’nin toplam katılım alanı 4 bin 417 metrekare oldu.

16 Ekim 2015 Cuma

İlk yerli oto 2016’da test sürüşünde

Türkiye’nin yerli otomobili olacak elektrikli araçlar kamuoyuna tanıtıldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, 2019 sonunda araçların seri üretimine geçileceğini açıkladı. Bakan Işık, ilk yerli otomobil ile ilgili bilgi verirken, bizzat gerçekleştirdiği test sürüşünün görüntülerini de kamuoyu ile paylaştı. 4 PROTOTİP Işık, yerli otomobilden 4 prototip üretildiğini belirterek, şu bilgileri verdi: “Prototiplerden biri hatchback modeli olacak. Sedandan ise benzinli, menzili uzatılmış elektrikli ve tamamen elektrikli olmak üzere 3 tip üzerinde çalıştık. Cip dediğimiz araç da şu anda üretiliyor. 2016’da her türlü mevsim, iklim ve arazi şartında deneyeceğimiz 30-40 araç üretmeyi hedefliyoruz. 2019 sonuna kadar da Türkiye’de bunun seri üretimini başlatmayı planlıyoruz. Bir aksilik olmazsa, 2020’de satışa sunacağız.” Yerli oto için henüz isim düşünmediklerini, seri üretimi yapacak olan “babayiğit” üreticiyle birlikte bu konuya karar vereceklerini vurgulayan Işık, maliyetin de bu firmayla paylaşılabileceğini vurguladı. Işık, 2016’da Gebze’de bir Otomobil Mükemmeliyet Merkezi kurulacağını belirtti. YAKIT VE EMİSYON Yerli otomobilin teknik özellikleri hakkında bilgi veren Bakan Işık, şöyle konuştu: “15 Kwh’lik bir batarya düşünün. Şehir içinde çok rahat 100 kilometrelik yola yeter. Aylık 50-60 liralık şarj maliyeti ve saatte ortalama 100 kilometre hızla bir ay şehir içinde rahatlıkla gezebiliyorsunuz. Şehir dışında ise menzili uzatılmış elektrikli araç daha makul; çünkü jeneratörü olacak. Biz de bu model üzerinde yoğunlaştık. Yakıt tüketimi azalacak. Bu sayede petrol ithalatı düşecek, emisyon değeri azalacak.” İSTANBUL TAKSİ Bakan Fikri Işık, ilk yerli otomobilin prototip üretiminin kamuflajlı ve tüketiciye sunulacak çizgileri yansıtmayacak şekilde sunulduğunu vurguladı. Işık, “New York Taksi çalışmalarının bir benzerini İstanbul Taksi olarak düşünüyoruz. Burada da elektrikli ya da emisyon değeri düşük otomobillerin kullanılması gündemde” dedi. AR-GE BİZDEN ÜRETİM BABAYİĞİTTEN Yerli otomobile bir isim düşünüp düşünmediklerine yönelik bir soruyu Bakan Fikri Işık, şöyle yanıtladı: “İsimlerini tasarlama noktasında değerlendireceğiz. Şu anda bir isim özellikle vermiyoruz. Biz Ar-Ge’yi TÜBİTAK olarak üstleniyoruz ama işin seri üretiminde bir babayiğit istiyoruz. Özel sektörün üretimde bulunması temel tercihimiz. Buna yönelik bazı çalışmalarımız, girişimlerimiz var ama özel sektörde bir babayiğit çıktıktan sonra isim de dahil tesislerin nereye kurulacağını, nasıl bir pazarlama stratejisi ve fiyat politikası izleneceğinikararlaştıracağız. Biz şu anda daha çok bu araçların teknolojisinin geliştirilmesine odaklanmış durumdayız. Bir yandan da babayiğit ile ilgili görüşmelerimiz sürüyor.”

16 Ekim 2015 Cuma

70 ülke Türk bisikletleri ile pedal çeviriyor

Bisiklet kullanımında istenilen düzeyde olmasak da 70 ülkede, Türkiye’de üretilen bisikletler kullanılıyor. Sağlık Bakanlığınca başlatılan “Daha Sağlıklı Bir Türkiye İçin 1 Milyon Bisiklet” kampanyası kapsamında 2018’e kadar 1 milyon bisiklet dağıtılacak olması sektördeki sanayicileri heyecanlandırdı. Bisiklet sanayisi son yıllarda özellikle ihracatta yakaladığı performansla dikkati çekiyor. Türkiye, dış ticaret dengesi açısından bakıldığında bisiklet ihracatçısı konumunda bulunuyor. Son 5 yılda 70 ülkeye iki tekerlekli bisiklet ihraç eden Türkiye, bu ticarete karşılık 185 milyon 789 bin 902 dolar kazanç sağladı. AVRUPA’YA DA SATIYORUZ Bisiklet ihracatından sağlanan gelir 2010-2014 döneminde yaklaşık iki katına çıktı. Bisiklet sanayicileri 2010’da 28 milyon 325 bin 176, 2011’de 26 milyon 754 bin 240, 2012’de 29 milyon 552 bin 350, 2013’te 46 milyon 625 bin 534, 2014’te 54 milyon 532 bin 602 dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Söz konusu dönemde bisiklet ihraç edilen ülkeler arasında Fransa, Hollanda, Almanya, İtalya, İngiltere, Yunanistan, Portekiz, İspanya, Belçika, İzlanda, İsveç, Malta, Faroe Adaları, Rusya, Fas, Cezayir, Mısır, Senegal, Nijerya, Kamerun, Kenya, ABD, Suriye, Irak, İran, İsrail, Suudi Arabistan, Kuveyt, Singapur ve Avustralya yer aldı.

12 Ekim 2015 Pazartesi

Çiçeği seviyoruz ama pazarı büyütemiyoruz

HABER: FAHRİ SARRAFOĞLU Çiçek sektöründe tüketim giderek artıyor, ama sektör hedeflediği büyüme performansını yakalayamıyor. Sektör temsilcileri, birçok bakanlık ile muhatap olduklarını belirterek, tek bir bakanlık çatısı altında sektörleri ile ilgili bir daire başkanlığının kurulmasını öneriyor. İstanbul Ticaret Odası Peyzaj ve Çiçekçilik Meslek Komitesi Başkanı İsmail Akyol, modern yaşamla birlikte şehirlerdeki stresli hayat koşullarından dolayı doğaya özlemin giderek arttığına dikkat çekti. Akyol, bu ilginin artmasından sektör olarak da memnun olduklarını belirterek şunları söyledi: “Doğanın en güzel parçalarından biri olan çiçek ve bitkiler, günlük hayatımızda önemli bir yer kazanmaya başladı. Sadece özel günlerde satın alınan çiçekler artık market raflarında yer alıyor. Türkiye’de süs bitkileri sektörü üretim ve ihracat açısından son yıllarda büyük gelişim gösterdi. Sektörde kişi başına tüketimin 1 dolardan 4 dolara yükselmesi bunun en önemli göstergesi. Başta İstanbul olmak üzere yurt genelinde son 3 yılda gittikçe gelişen bir pazar haline geliyoruz. İhracatta iç ve dış mekan bitkileri, çiçek soğanları ve kesme çiçek grupları ön plana çıkıyor. İç pazarda ise süs bitkisine yönelik büyük bir talep artışı var.” DAHA FAZLA ARAZİ LAZIM Yerli üretimin yetersiz olması nedeniyle iç talebin kimi ürünlerde ithalatla karşılanmaya çalışıldığına değinen Akyol, yetiştiriciler için en önemli sorunun arazi sıkıntısı olduğunu ifade etti. Akyol, sektörün çözüm bekleyen sorunlarına yönelik şunları dile getirdi: “Yetiştiriciler için arazi sıkıntısının giderilmesini ümit ediyoruz. Desteklerin yeterli kullanılamaması ve yetişmiş eleman sıkıntısı da sektörümüzün bir diğer sorunu. Dile getirilen sorunların çözümü için sektörün tüm paydaşlarının işbirliği önemli bir adım olacak.” ÜRETİM TEŞVİK EDİLMELİ Komite Başkan Yardımcısı Mehmet Batal, öncelikle sektörde üretimin yetersiz olduğuna dikkat çekerek, üreticinin teşvik edilip yerli üretimin artırılması gerektiğinin altını çizdi. “Üretimin yetersizliğinden dolayı ithal ürün alıyoruz”diyen Batal, ülkemizde kalması gereken dövizin yurt dışına gittiğini, bunu istihdam ve vergi kaybının takip ettiğini anlattı. Batal, sektör açısından 2015 yılının ilk yarıyıl değerlendirmesini de şöyle yaptı: “2015’in ilk yarısında beklediğimiz canlılık olmadı. Çiçek kültürü giderek yok oluyor. Çiçekçi olmayanlar çiçek satışında bulunuyor. ‘Özel günlerde-cenazelerde çiçek göndermeyin, bağış yapın’ deniliyor. Bu da kan kaybetmemize neden oluyor.” TEK BİR BAKANLIĞA BAĞLANALIM İTO Meclis Üyesi Mehmet Salih Şadoğlu, peyzaj sektörünün 2015 yılında inşaat sektörüne bağlı olarak olumlu bir dönem geçirdiğini söyledi. Yerel yönetimlerin çevre yatırımlarına artırarak devam etmesinin de sektöre ayrı bir katkı sağladığına değinen Şadoğlu, ithalatın azalması yönünde çalışma yapılması gerektiğinin altını çizdi. Şadoğlu, önerilerini şöyle anlattı: “Sektörümüzde ithalat oranının her geçen yıl azalmasına rağmen bu ivme yeterli değil. İthalata bağlılığın azalması için sektörde standartların gelişmesi gerekir. Sektör, Çevre ve Şehircilik, Tarım, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile ilişkili. Bir bakanlığın altında oluşturulacak Daire Başkanlığı ile sektörümüzde tek bir muhatap olmalı. Böylece sorunlarımızın çözümü ve standartların gelişmesi için önemli bir adım atılmış olacak.” ORGANİZE TARIM BÖLGELERİ KURULMALI Türkiye’de çiçek tüketiminin artmasına rağmen üretimin aynı oranda büyümediğini ifade eden İTO Meclis Üyesi Kadir Gümüş, sektörün ihtiyaçlarını şöyle anlattı: “Organize tarım bölgeleri oluşturulmalı. Bakanlığımızın elindeki araziler sektöre tahsis edilmeli. Ucuz enerji imkanı kolaylaştırılmalı. Alet, donanım ve makine desteği yapılarak üretici rahatlatılmalı. Sektörde uygulanan KDV oranı düşürülmeli. Sorunlarımızı çözmekte en büyük pay Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na düşüyor. Süs Bitkileri Daire Başkanlığı kurulmalı.” Bitki ihalelerinde kamu yararı açısından büyük ebatlı ağaçlarda “saksı” ibaresi yerine “rootball” ifadesinin kullanılmasını öneren Gümüş, “Böylece üreticinin işi kolaylaşır. İhaleyi yapan kuruma yüzde 30-50 arası mali yönden avantaj sağlanır. Türkiye tohumcular birliğine bağlı alt birliklerin topladığı binde 3 komisyonlar sektörümüze ciddi külfet getiriyor. Bu komisyonun bir an önce kaldırılması gerekir” dedi.

02 Ekim 2015 Cuma

Annelikten organik lokum üreticiliğine

HABER: YRD. DOÇ. DR. SARE AYDIN Kadın istihdamı ve kadınların iş yaşamında karşılaştıkları problemler, tarihten günümüze kadar kronikleşmiş sorunlar olmakla birlikte güncelliğini daima muhafaza eden konular arasında yer alıyor. Kadının ekonomik hayatta Ortaçağ’dan itibaren yer almaya başlayarak, ücretli kadın işgücü kavramının doğmasına yol açan önemli bir süreç olarak değerlendirilen Sanayi Devrimi ile birlikte bu alanda daha aktif roller üstlendiği görülüyor. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında artan üretim ihtiyacıyla birlikte kadınlar sanayide daha fazla yer almaya başladı, fakat bu durum bile erkeklerin fiziksel bakımdan üstün oldukları düşüncesi nedeniyle kadınların bu alandan dışlanmalarına veya düşük ücret karşılığı çalıştırılmalarına sebep oldu. ÜCRET EŞİTSİZLİĞİ Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarının Geliştirilmesi Vakfı’nın yaptığı bir araştırmaya göre, her ülkede toplumsal cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği ile karşılaşılıyor. Söz konusu araştırma raporunda toplumsal cinsiyete dayalı ücret farkının İngiltere’de yüzde 18, Belçika’da ise yüzde 11 olduğu bildiriliyor.* Sürdürülebilir kalkınmanın önemli unsurlarından biri olan kadınların işgücü piyasasına katılımı ve istihdamı ile bu bağlamda aktif olarak uygulanan işgücü politikaları aracılığıyla istihdamın artırılması hususu, esasen 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile önem kazandı. Özellikle eğitim yolu ile kadınların iş yaşamına kazandırılmalarının, ülkelerin ekonomik ve sosyal açıdan önemli ölçüde gelişmelerini sağlayacak önemli faktörlerden biri olduğu hususu, 10. Kalkınma Planı ile daha güçlü bir şekilde vurgulandı. Bu bağlamda kadınların işgücü piyasasına katılımlarının önemli ayaklarından biri olan kadın girişimciliği, dünya genelinde toplumsal gelişme ve ekonomik büyüme sağlanmasının önemli koşullarından biri olarak ifade edilebilir. ELİF ESEN’İN ÖYKÜSÜ Elif Esen’in hikayesi, bu noktada örnek teşkil edecek mahiyette. Lokum üretme serüveninde iki yıl gibi kısa bir sürede başarıya ulaşan Esen, ekonomik alanda adını duyurmakla birlikte Türk lokumunu Türkiye ve dünya genelinde başarılı bir şekilde temsil etmiş girişimci ruha sahip, başarılı kadınlardan biri. Üniversiteden mezun olduktan sonra aile şirketlerinde aldığı görevlerin, teoride öğrendiği bilgileri ekonomik sistem içerisinde uygulamasına vesile olduğunu belirten Esen, aynı zamanda dekorasyon ve ilgili objelerin tasarımı üzerine de iki farklı marka oluşturmuş. Esen, bu işleri yürütürken içerisinde bulunduğu sosyoekonomik ortamdaki bir eksikliğin farkına vararak, dünyada Türk ismi ile anılan önemli bir ürün olan Türk Lokumu’nun kalite ve sunum olarak gereken temsiliyete sahip olmadığını görmüş. İstanbul simgeleriyle desteklenen tasarım seramikler, Beykoz camları, el işçiliği bakır ve gümüş objeler ile farklılaştırılmış özel lokum üretimi işine girmiş. Esen’in ve diğer girişimci ruhlu kadınların öyküleri bize, kadının istediği ve kendine güvendiği takdirde toplumsal hayatın her noktasında büyük başarılar elde edebileceğini gösteriyor. KADIN DAYANIŞMASI Elif Esen, girişimciliğin riskli ve zor bir süreç olduğunu belirtmeden geçemiyor. Özellikle büyük firmaların fabrika üretimi ile maliyetlerini çok düşük tutmalarının piyasada tutunmayı güçleştirdiğinin; fakat bu noktada pes etmeyerek işin üzerine gidilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Esen’in piyasada tutunmasının ortağı ile birlikte sergiledikleri kadın dayanışmasına bağlı olduğu kadar, eşleri tarafından desteklenmiş olmalarının da bu süreci olumlu yönde etkilediği yadsınamaz bir gerçek. Türk Lokumu’nu dünyaya tanıtmak için girdiği bu yolda bir istihdam alanı oluşturan Elif Esen, bünyesinde birçok kadını istihdam ederek onların da ekonomik ve sosyal açıdan gelişmelerinin önünü açtı. OSMANLI TARZI İMALAT Kadın duyarlılığı ile “Ailemize yedireceğimiz özellikte lokumu müşterilerimize sunmalıyız” diyerek bu işe başladığını belirten Elif Esen, ürettiği lokumların kalitesinin Osmanlı’da olduğu gibi büyük bakır kazanlarda, glikoz katılmadan kristal toz şekerle ve raf ömrü sağlayan kimyasallar kullanılmadan üretilmesinden kaynaklandığını söylüyor. Esen, bu lokumların farkının ise görsellerinde ve ambalajlarında estetik dokunuşlar ve tasarımlar olduğunu da sözlerine ekliyor.

02 Ekim 2015 Cuma