Yurt dışında yerleşik kişiler, 26 Şubat haftasında 117,6 milyon dolarlık hisse senedi sattı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından Haftalık Menkul Kıymet İstatistikleri yayımlandı. Buna göre,yurt dışında yerleşik kişiler,26 Şubat haftasında net 117,6 milyon dolarlık hisse senedi ve 21,6 milyon dolarlık Şirket Borçlanma Senetleri (ŞBS) satarken, 83,2 milyon dolarlık Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) aldı. Yurt dışında yerleşik kişilerin 19 Şubat itibarıyla 31 milyar 378 milyon dolar olan hisse senedi stoku, geçen hafta 28 milyar 563,1 milyon dolara geriledi. Geçen hafta yurt dışında yerleşik kişilerin DİBS stoku, 10 milyar 474,5 milyon dolardan 10 milyar 254,2 milyon dolara düştü. Söz konusu dönemde yurt dışı yerleşik kişilerin ŞBS stokları ise 289,2 milyon dolardan 267,6 milyon dolara indi.

05 Mart 2021 Cuma

Ekonominin rotası gelecek hafta açıklanacak paketle yeniden çizilecek

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu hafta İnsanHaklarıEylem Planı'nı açıklamasının ardından gözler gelecek hafta kamuoyuyla paylaşılacakekonomi paketine çevrilirken, kasım ayından bu yana değişen ve takdir toplayan ekonomi politikalarının yanı sıra reformların uygulanacağına dair kararlılığıngösterilmeside ülke ekonomisinde not artırımlarını beraberinde getirecek bir rotanın şekilleneceğine işaret ediyor. Hazine ve Maliye Bakanı LütfiElvan öncülüğünde uzun süredir üzerinde çalışılan,makroekonomik istikrar politikaları ve yapısal politikaları içeren ekonomik paketin gelecek hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanması bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, söz konusupaketikamuoyuna açıklayarak ülkeyiistikrar ve güven temelinde büyütme kararlılığınıbir kez daha ortaya koyacaklarını ifade etmişti. Açıklanacak paketin, sürdürülebilir büyümeyi destekleyici,enflasyonist baskıları azaltıcı ve yapısal kırılganlıklara cevap veren bir dizi unsuru içinde barındırması bekleniyor. Hayata geçirilecek politikaların yabancı yatırımcıların güvenini tazeleyeceği,ülke imajı ve kredibilitesine artırıcı etki yapacağı değerlendiriliyor.Tüm bunların, not artırımlarınıda beraberinde getirebileceğine işaret ediliyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's deekonominin yapısal dengesizliklerine cevap veren bir dizi ekonomik reformun, orta vadede yukarı doğru not baskısına yol açabileceğini bildirmişti. "TEŞVİK, DIŞ TİCARET VE VERGİ MEVZUATI DEĞİŞTİRİLMELİ" Akademisyen, ekonomist ve yazar Prof. Dr.EmreAlkin,dünyada reform kelimesininekonomiden ziyadesiyasal ve sosyal haklar için kullanıldığını belirterek, "Reformdan kasıt çok ciddi bir model değişikliği yoksa pakettir. Kredi derecelendirme kuruluşlarının kastettiği de şu; yeni ekonomi yönetiminin piyasa dostu söylemleri, arz ve talep dengesine dikkat eden adımları devam ettikçe ülke notunun yükselmesi için umut var. Ancak bu piyasa dostu ekonomi yönetimine destek verecek unsurlar, uzun zamandır geciktirilmiş adalet, hak ve özgürlüklerle ilgili reformlardır." dedi. Eğitim anlayışının da değiştirilmesigerektiğini vurgulayan Alkin, bilim ve teknik üretilmesinin önemine işaret etti. Vergi avantajlarının birçok ülkede sağlandığını, ancak bunun bir teşvik olmadığını belirten Alkin, şu değerlendirmelerde bulundu: "Teşvik mevzuatı en baştan ele alınmalı. Herkese teşvik veren bir sistemimiz var, buna reform denmesi imkansız.Benim için en büyük reform teşvik mevzuatının gözden geçirilmesi ve seçici şekilde teşviklerin verilmesi. Seçici teşvikler, istihdama değil tamamıyla yoğun dijitalleşmeye, ardından da mevcut istihdamın dijital ekonomiye kaydırılması için verilmeli. Bizim emek yoğun sektörlere teşvik vermeye devam etmememiz,mutlaka dijitalleşme trenini 3 yıl içinde yakalamamız lazım.Bunun ardındanda döviz kazandırıcı faaliyetlerin sayısının artırılması ve bunların cesaretlendirilmesi geliyor.Ekonomiyi ilgilendiren mevzuatın dakika başı değiştirilmemesi de önemli. Öte yandan dış ticaret rejiminin tamamen liberal, modern hale getirilmesi gerek. Dış ticaret rejimi bu sert haliyleTürkiye ekonomisine bir fayda sağlamıyor. İkinci büyük reform bu olacaktır." Alkin, vergi reformunun isevatandaşın mevsimine bakılmaksızın her ay satın almak zorunda kaldığı ürünler üzerindeki vergilerin düşürülmesi yoluyla yapılabileceğini, böylece düşük gelirli vatandaşın mağduriyetinin giderilebileceğini söyledi. Özetle teşvik mevzuatının gözden geçirilmesi, dış ticaret mevzuatının modern hale getirilmesi ve vergi mevzuatında vatandaş lehine yenilik yapılması gerektiğinden bahseden Alkin,"Ancak bunlaryapılırsa yine de kredi derecelendirme kuruluşları not artırmaz. Türkiye'nin kredi notunu yükseltecek tek şey 15 Temmuz'daki alçak saldırının ardından içine girdiğimiz teyakkuz durumunun sona erdiğini göstermemiz gerek.Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu hafta yaptığı bir konuşmada benim söylediğimden bahsederek, demokratikleşme açısından yeni bir dönemin müjdesini verdi. Ben de heyecanla bekliyorum." diye konuştu. "EKONOMİ DIŞINDA HUKUK VE YARGI REFORMU DA ÖNEMLİ" Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr.ErhanAslanoğlu dasıkı para politikası ve enflasyonla mücadelenin ön plana çıkmasının, Türkiye'nin sürdürülebilir büyümesi için önemli bir koşul olduğunu söyledi. Bunun görülmeye başlaması ile Türkiye'nin mevcut kredi notunun düşük seviyelerde bulunması nedeniyle kredi derecelendirme kuruluşlarının da harekete geçme ihtiyacı duyacağını belirten Aslanoğlu, "Merkez Bankası'nın hükümete sunduğu mektupta da vardı; finansal istikrar ve fiyat istikrarının sağlanması amacına ulaşmak içinsadece sıkı para politikası değil, bununekonomi ve ekonomi dışı reformlarla da desteklenmesi gerek." dedi. Aslanoğlu, ekonomide gıda enflasyonunun çözülmesi yönünde bir politikaya ihtiyaç duyulduğunu aktararak, şunları kaydetti: "Gıda enflasyonu çok ciddi bir sıkıntı yaşatıyor. Bunun çok kısa vadeli bir çözümü yok. Türkiye'de tarımsal arzı artırmaya yönelik planlı bir döneme geçmeye, daha radikal ve 3-5 yıllık bir tarım reformu açıklamayave net hedefleri koymaya ihtiyaç var. Türkiye'nin gıda ile ilgilisorunu çözebilmesi için gıdada arzı,talebin üzerine çıkarması gerek. Bir başka politika ihtiyacı konusu da;döviz kurlarına baskı yapan unsurları ortadan çıkarmamız gerekiyor. Burada cari işlemler hesabında açığı azaltan, mümkünse fazlaya geçiren bir değişime ihtiyacımız var. En büyük döviz ihtiyacımız, ithalattan kaynaklanıyor.Doğal gaz ve benzeri rezerv buluşlarının 2023 sonrası belli bir katkısı olacak ama Türkiye'nin yenilenebilir enerji konusunda bir hamle yapması ve buradaki çabalarını hızlandırması gerek. Rüzgar ve güneş enerjisi ile ithalat faturasını düşürmeye ihtiyacımız var. Tabii ki bu da zaman alacaktır ancak bu beklentiyi yaratmamız önemli." Türkiye'ninihracatta da menzili artırması veyüksek teknolojiye geçmesi gerektiğini vurgulayan Aslanoğlu, bunun da sadece piyasaya bırakılmaması, sanayi planı, stratejik bir plan ya da gerekirse kamu-özel iş birliği ile başarılması gerektiğini ifade etti. Aslanoğlu, ekonomi dışında da hukuk ve yargı reformunun önemine dikkati çekerek, "Türkiye'nin iç ve dış yatırımlarını artırması için yatırım yapılabilir ortamını iyileştirmesi gerek. Burada da hukuk ve yargı sistemi çok önemli.Reform var, çabavar.Bunların uygulanacağına ilişkin bir çaba da görülürse not artırımları gelir. Ancak reformların uygulanmayla beraber ilerlemesi gerekiyor. Türkiye'nin şu anda en ihtiyaç duyduğu şey reformların uygulamaya geçmesi." diye konuştu. "REFORMLARDA KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN İHRACATI VE ÜRETİMİNE ODAKLANILMALI" İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.SeferŞener iseMerkez Bankası'nın sıkı para duruşunun ve sadeleşme adımının devam etmesinin, kredi not artışını beraberinde getireceğini söyledi. Kasım ayından bu yana piyasalara verilen açık güven telkini ve sadeleşme adımının, özellikle nisan sonrasında enflasyon artış hızındaki yavaşlamayı da beraberinde getireceğini vurgulayan Şener, yerli ve yabancı güveninin yeniden tesis edileceğini kaydetti. Şener, Merkez Bankası'nın sıkı para politikası duruşunu kararlılıkla devam ettirmesi durumundatalep yönlü enflasyonun dezavantajının da kısmi olarak ortadan kalkacağını vurgulayarak, şu görüşleri dile getirdi: "Türkiye reformlarda katma değeri yüksek ürün ihracatı ve üretimine odaklanmalıdır. Bu şekilde sağlanacak büyüme doğrudan halkın refah seviyesine de yansıyacaktır. Mülkiyet haklarının uluslararası standartlara göre geliştirilmesi ve uluslararası yatırımların daha net anlaşılabilir hukuki standartların getirilmesi, reformlar açısından pozitif bir algı oluşturacaktır. Dünya konjonktürüne uygun yeşil enerjiye dönük yatırımlar da önem taşımaktadır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının not değerlendirmesinde genellikle 4 temel esas alınır. Bunlar makroekonomik gidişat, fiyat istikrarı, jeopolitik ve siyasi riskler, finansal istikrar. Türkiye, bu dört alanda çabasını yoğunlaştırır ve reformları kararlılıkla uygularsaekonomide yeni bir sıçrama yakalayabilir. Bu dayatırımcı algısını iyileştirecek, derecelendirme kuruluşlarınot artırımına gitmeye başlayacaktır." "REFORMLARDA EKONOMİNİN DIŞINDA HUKUK TARAFI DA ÖNEMLİ" Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Ekonomi Araştırmaları Direktörü Nurullah Gür deuluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye karşı çok objektif bir tavır takınmadığını belirterek,içinde bulunulan not gruplarını,"Türkiye'nin ekonomik gerçekleri ile uyuşmayan, dış politikadaki durumunun siyasi biryorumlanması" olarak gördüğünü söyledi. Orta gelir tuzağını kırmak isteyen her gelişmekte olan ülke gibi Türkiye ekonomisinin de açık bir şekilde reforma ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Gür, "Son yıllarda ekonominin içinden geçtiği türbülans, beraberinde enflasyon ve dolarizasyon gibi sorunlar getirdi. Bunların çözülmesi gerekiyor. Reformlar; enflasyonu kalıcı bir şekilde düşürme ve dolarizasyonu belli ölçülerde azaltmaya yönelik hamleler olmalı." dedi. Gür, gıda enflasyonunun çözülmesi için atılması gereken adımlar bulunduğunu belirterek, bunlardan birinin çiftçilerin pazara daha kolay erişmesi için aracı sayısının azaltılması, diğerinin de hal yasası olduğunu ifade etti. Bankacılık sektörününTürkiye'de reel sektörün yatırım ihtiyaçlarına cevap verme noktasında yetersiz kaldığını anlatan Gür, bu noktada sermaye piyasalarının derinleştirilmesi gerektiğini aktardı. Gür, salgın döneminde tasarruf sahiplerinin sermaye piyasalarına yöneldiğini, ancakşirketlerin halka arz konusunda yeteri kadar iştahlı olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti: "Hem uzun vadeli düşünen tasarruf sahiplerini hem de şirketleri sermaye piyasalarına çekecek düzenlemeler, kurallar ve yeni enstrümanlar olmalı. Diğer taraftan, Türkiye'nin kur şoklarını yaşadığı zaman, bundan etkilenmesinin altında yatan sebeplerinden biri; Türkiye'de özellikle orta ve yüksek teknolojili ürün gruplarındaki üretimin dışarıya olan bağımlılığı. İthal ara malları burada ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bunlardan Türkiye'de üretilebilecek olanlara dair teşvik sistemi gerek. Bu noktada da Türkiye'deki sektör bazlı teşvik anlayışını bir kademe daha ileriye taşıyıp, ürün bazlı bir teşvik sistemine geçilmesi önemli. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin Türkiye'de daha fazla üretilmesi için de bazı teşvik sistemleri geliştirilebilir. Kovid-19 sonrası küresel ticaret sistemi ve üretim zincirleri değişimden geçecek. Bu noktada Türkiye'nin ticaret ve üretim üssü olması çok da sürpriz olmaz, bu altyapımız var. Ancak Türkiye'nin; yeniliklerin önünü açacak, teknoloji transferi sağlayacak, istihdam yaratacak doğru yabancı sermayeyi çekmek için bazı düzenleme ve teşvik sistemlerine ihtiyacı var. Bu reform paketi buna dair bazı maddeler yer alabilir." Nurullah Gür, istihdamın Türkiye'nin önemli meselelerinden biri olduğunu, bunun için esnek çalışma modellerine yönelik düzenlemeler yapılması gerektiğini dile getirdi. Reformlarda ekonominin dışında hukuk tarafının da önemli olduğunu vurgulayan Gür,"Hukuk reformları, özellikle mahkemelerin daha etkin ve hızlı çalışmasına yönelik alınabilecek tedbirler de Türkiye'de sermaye piyasalarının gelişimi gibi temel konu başlıklarında ekonominin önünü açacaktır. Hukuk paketi de reformlar açısından Türkiye ekonomisi için önem arz etmektedir." ifadelerini kullandı.

05 Mart 2021 Cuma

Uluslararası Çalışma Örgütü uzaktan çalışma modelini masaya yatırdı

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından, "İnsana Yakışır İş ve Cinsiyet Eşitliği Perspektifinden Evde Çalışma" konulu çevrim içi toplantıylauzaktan çalışma modeli ele alındı. Toplantıda,"Evde Çalışma: Görünmezlikten İnsana Yakışır İşe" başlıklı ILO'nun global düzeyde hazırladığı rapor ile konunun Türkiye özelinde işlendiği "Evden İçeri Bir Dünya: Türkiye'de Ev-Eksenli Çalışanlar" başlıklı rapor masaya yatırıldı. Toplantıda konuşan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü Nurcan Önder,çalışma hayatında son dönemde meydana gelen dönüşüm ve iletişim teknolojilerinin, mekana ve zamana bağlı kalmayan çalışma modellerini de hızla yaygınlaştırdığını söyledi. Uzaktan çalışma modelinin, çalışanlar ve iş verenler açısından zaman kaybı, ulaşım giderleri gibi pek çok sorunun çözümüne katkı sağladığını,çalışanların iş ve aile yaşamındaki uyuma da imkan verdiğini anlatan Önder, "Bu çalışma biçimi bir yönüyle ağır engelli ya da bakım sorunu nedeniyle çalışma yaşamı dışında kalan bireylerin çalışma hayatına katılımı konusunda önemli bir sosyal politika aracı olarak da değerlendirilebilir. Bu yönüyle çalışma hayatının tüm tarafları açısından özellikle bakım yükümlülükleri nedeniyle istihdama katılmakta zorluk çeken veya ara vermek durumunda kalan kadınlar açısından avantajlı olduğunu söyleyebiliriz." diye konuştu. "TÜRKİYE'DE UZAKTAN ÇALIŞANLAR, DİĞER ÇALIŞANLARLA AYNI HAKLARA SAHİP" Uzaktan çalışmanın, zamandan ve mekandan bağımsız çalışmaya imkan sağladığını belirten Önder, eşitlik ilkesi çerçevesinde, Türkiye'de uzaktan çalışanların, iş yerindeki diğer çalışanlarla aynı haklara sahip olmalarının esas olduğuna işaret etti. İş Kanunu'nun sağladığı iş güvencesi, kıdem tazminatı, yıllık izin, hafta tatili vefazla çalışma gibi düzenlemelerin, uzaktan veya yerinden çalışanlar arasında eşit uygulanmak zorunda olduğunu vurgulayan Önder, şunları kaydetti: "İş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin konularda da iş verenin sorumluluğu aynı devam etmekte. Aslında bu açıdan baktığımızda İş Kanunu'muzdaki düzenleme, ILO'nun 177 Sayılı Sözleşmesi'ne de uyum sağlıyor.Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını, gerek part-time çalışma, denkleştirme, telafi çalışması gibi esnek çalışma biçimleri, gerekse uzaktan çalışma gibi esnek çalışma modellerine toplumun uyum sağlamasına ve bu çalışma modellerinin son derece hızlı bir şekilde özellikle Türkiye için yaygınlaşmasına neden oldu. Öncesinde hem çalışanlar hem de iş verenler tarafından tereddütle karşılanırkenşimdi salgın bitse bile bu çalışmanın eskisinden daha yoğun ya da hibrit bir şekilde devam edeceğine yönelik kanaatlerimiz var." ILO'NUN 177 SAYILI EVDE ÇALIŞMA SÖZLEŞMESİ'NİN KABULÜNÜN25. YILI ILO Türkiye Ofisi Direktörü Numan Özcan daILO'nun 177 Sayılı Evde Çalışma Sözleşmesi'nin kabulünün25. yıl dönümü olduğunu anımsattı. Özcan, bu kapsamda ILO Genel Merkezi tarafından Türkiye'nin de içinde yer aldığı birçok ülkede,"evde çalışma pratikleri ve bunların ILO Sözleşmesi'nin getirdiği çalışma standartlarına ne kadar uygun olduğu" konusunun detaylı analiz edildiğini kaydetti. Numan Özcan, bu analiz sonucu, "Evden çalışma: Görünmezlikten insana yakışır işe"başlıklı raporun ocak ayında yayımlandığını ifade etti. Salgınla birlikte hayatadaha fazla giren evden çalışmanın, salgın sonrasında daha yaygın biçimde devam edeceğini aktaran ILO Türkiye Ofisi Direktörü Numan Özcan, şunları kaydetti: "Bu sebeple de ILO olarak, aslında evden çalışmanın kimse için ama özellikle de kadınlar için düşük ücretli, sosyal güvenlik sisteminin dışında kalınan, haftalık ve yıllık izinlerin, sağlık ve güvenlikle ilişkili önlemlerin yeterince alınmadığı bir çalışma biçimine dönüşmemesi için acilen birtakım önlemler alındığını düşünüyoruz. Bu, artık giderek yaygınlaşan bir çalışma biçimi olacak. Tüm evde çalışanların görünmezlikten çıkartılarakinsana yakışır işe geçiş yapmalarını sağlamak için birlikte çalışmanın zamanı geldiğini düşünüyoruz."

05 Mart 2021 Cuma

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği mutabakat zaptı imzaladı

Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nden (TKBB)yapılan açıklamada,Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) 5 küresel tematik politika merkezinden biri olan UNDP İstanbul Uluslararası Özel Sektör ve Kalkınma Merkezi (IICPSD) tarafından, özel sektörün yeni küresel ajandada dönüştürücü ortaklar haline gelmesini sağlama amacıyla 'Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri için Özel Sektör ve Vakıflar Stratejisi'nin uygulandığıvurgulandı. Açıklamada, bu stratejiylesürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesinde, özel sektörün dönüştürücü bir rol oynamasınınamaçlandığı belirtilerek, şöyle denildi: "TKBB, Türkiye'deki katılım bankacılığı sektörünü sürdürülebilir bir şekilde geliştirmeyi ve İslami finans ürün ve hizmetlerine erişimi küresel düzeyde genişletmeyi hedeflemektedir. Bu doğrultuda, UNDP ve TKBB bir Mutabakat Zaptı imzalamıştır. Bu anlaşma ile ilgili taraflar, İslami finans sektöründen faydalanılarak küresel hedeflerin hayata geçirilmesi, halihazırda faaliyet gösteren girişimlerin desteklenmesi ve yeni iş birliği fırsatlarının keşfedilmesi konusunda ortak hareket edilmesi üzerine mutabakata varmışlardır. Bu ortaklık vasıtasıyla UNDP IICPSD ve TKBB, İslami finans ve etki yatırımlarının birbirleriyle uyumluluğu konusunda farkındalık yaratmak ve sürdürülebilir kalkınmada İslami finansın rolünü artırmak için iş birliği yapma taahhütlerini dile getirmişlerdir. İslami finans ve etki yatırımı arasında köprü kurmaya yönelik olan bu iş birliği, İslami finans ve etki yatırımcılığındaki uygulamalar, veriler ve teknik bilgilerden faydalanarak yeni pazarlarda İslami finansın gelişimini desteklemeyi hedeflemektedir. Ayrıca, UNDP IICPSD ve TKBB, gelişmekte olan ülkelerde sektörün gelişimine katkıda bulunmak için İslami finans konusunda bilgi, uzmanlık ve teknik bilgi alışverişinde bulunmak üzere üçlü bir iş birliğini destekleyecektir." Açıklamada görüşlerine yer verilenTKBB Genel Sekreteri Osman Akyüz,Türkiye'de İslami finans ve etki yatırımları arasındaki etkileşim konusunda farkındalık yaratmayısağlayan UNDP IICPSD'nin rehberliği ve desteğini takdirle karşıladıklarını belirterek, şunları kaydetti:"İslami finans endüstrisinin gelişme aşamasında olduğu ülkelerle birikmiş bilgi birikimi ve uzmanlığımızı paylaşmak için UNDP IICPSD ile iş birliği yapmaktan memnuniyet duyuyoruz. Bu iş birliği faaliyetlerinin İslami finans sisteminin küresel ölçekte yaygınlığını artıracağına inanıyoruz. TKBB olarak, Türk katılım bankacılığı deneyiminin marifetleriyle Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin uygulama faaliyetlerine katkıda bulunma sorumluluğunu kendimize atfediyoruz. UNDP IICPSD ekibi ile koordinasyonun, İslami finans endüstrisi üyeleri arasında daha uyumlu performans sonuçlarına sahip olmak için her ülkenin en iyi uygulamalarını modelleyen dengeli bir endüstri oluşturmakta bir katalizör görevi göreceğini umuyoruz." IICPSD Direktörü Sahba SobhanideUNDP Küresel Özel Sektör Merkezi ile Türkiye Katılım Bankaları Birliği arasında kurulan ortaklığı duyurmaktan mutluluk duyduklarını anlatarak, "Bu ortaklıkla İslami finans ve etki yatırımcılığından yararlanarak sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktayız. TKBB, İslami finansın Türkiye'de ve küresel olarak gelişmesinde büyük rol oynamaktadırdolayısıyla IICPSD olarak TKBB'nin girişimlerini desteklemekten ve TKBB ile sürdürülebilir kalkınma amaçları doğrultusunda işbirliği yapmaktan memnuniyet duyuyoruz." değerlendirmesini yaptı.

05 Mart 2021 Cuma

OPEC+ ülkeleri üretim kesintilerini 1 ay daha uzatma kararı aldı

OPEC+ üyesi 23 ülkenin enerji ve petrol bakanlarının, nisan itibarıyla uygulanacak üretim kesintisi miktarını belirlemek için video konferans yöntemiyle bir araya geldiği 14. Bakanlar Toplantısı sona erdi. OPEC'ten yapılan açıklamaya göre, Rusya, mevsimsel nedenlerle üretimini nisanda günlük 130 bin, Kazakistan20 bin varil artıracak. Suudi Arabistanise gönüllü olarak uyguladığı günlük 1 milyon varillik üretim kesintisine gelecek ay da devam edecek. Böylece, OPEC+ grubu nisanda günlük 7 milyon 900 bin varil üretim kesintisi yapacak. OPEC+ grubunun mayıstanitibaren uygulanacak üretim kesintisini belirleyeceği toplantısı ise 1 Nisan'da düzenlenecek. Toplantının ardından düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Suudi Arabistan Enerji Bakanı Abdulaziz bin Selman, görüşmenin verimli geçtiğini belirterek, "İyi ve sürpriz bir anlaşmagerçekleştirdik." dedi. Selman, temkinli hareket etmenin petrol piyasaları için çok önemli olduğunu vurgulayarak, "İnsanlara ihtiyatlı ol, ihtiyatlı ol diye baskı uygulayamazsınız, bu şekilde ihtiyatlı olunması gerektiğini gösteremezsiniz. Bu nedenle Suudi Arabistan olarak nisaniçin de gönüllü olarak günlük 1 milyon varillik ek kesinti uygulama kararı aldık." diyekonuştu. Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak da küresel ekonomideki temel eğilimleri dikkatle izlemeye devam ettiklerini belirterek, şunları kaydetti: "Temkinli bir iyimserlikle, durumun yavaş yavaş iyileşmeye başladığını söyleyebiliriz. Bugün gördüğümüz canlanma belirtilerininküresel ekonominin ve nihayetinde petrol talebinintoparlanması için temel oluşturacağını umuyoruz. Gelecekteki büyüme için temeli şimdiden atıyoruz ve 2021 yılı bu yolda çok önemli hale gelecek." BRENT PETROLÜN VARİLİ14 AYIN EN YÜKSEK SEVİYESİNDE OPEC+ toplantısı sonrasındaBrenttürü hampetrolün varil fiyatı, dünkü kapanışa göre yüzde 5,69artışla 67,72dolara kadar yükseldi. Bu rakam,yaklaşık son 14 ayın en yüksek seviyesi olarak kayıtlara geçti. Batı Teksas türü (WTI) hampetrolün varil fiyatı ise yüzde 5,81artışla 64,84doları gördü. Grubun 5 Ocak'ta bir araya geldiği 13. Bakanlar Toplantısı'nda,OPECdışı ülkelerden Rusya ve Kazakistan'ın şubat ve mart aylarında petrol üretimini mevsimsel nedenlerle artırması noktasında uzlaşı sağlanırken, diğer üye ülkelerin mevcut üretim seviyelerini koruması kararı çıkmıştı. Bakan Selman, söz konusu toplantı sonrasında sürpriz bir açıklama yaparak, ülkesinin şubat ve martta üretimde gönüllü olarak günlük 1 milyon varillik ek kesintiye gideceğini duyurmuştu. Böylece,OPEC+ grubunun günlük üretim kesinti miktarları, şubatta 8 milyon 125 bin varil, martta ise 8 milyon 50 bin varil olarak belirlenmişti.

05 Mart 2021 Cuma