tatil-sepeti

Prof. Dr. Ahmet KAVAS

 

Avrupa Birliği üyesi 27 devlet, sınırlarından geçecek ticari mallara karbon vergisi uygulamaya başlayacak. Bu süreç, global karbon piyasasını hareketlendirmiş durumda. Gelişmiş ülkelere göre karbon salınımı düşük olan ve doğal karbon kaynaklarına ev sahipliği yapan Afrika, karbon kredilerinde dikkatleri üzerine çekiyor. 


Gelişmiş ülkeler her türlü üretimdeki üstün konumlarını devam ettirmenin kendileri için bir zorunluluk olduğunun bilincindeler. Fosil yakıtlarla çevreye verilen zarar konusunda uluslararası boyutta ilk önemli adım, 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio şehrinde bir araya gelen devlet adamları tarafından atılmıştı. Bunu 1997 yılında Japonya’da yapılan zirvede alınan ve Kyoto Protokolü adıyla bilinen önemli kararlar izledi. O dönemde benimsenen kuralların etkisi ile 2020 yılına kadar da benimsenen karbon kredileri uygulamada kaldı. Hatta o sözleşmeyi imzalayan devletleri sera gazı ve karbondioksit salınımlarını sınırlamaya zorladı. Böylece karbon fiyatlandırma düzenlemelerinin çoğu da bu süreçte uygulamaya konuldu. Bu da ancak karbon piyasası kurarak ve temiz kalkınma mekanizması ile yapılacaktı. Artık karbon piyasası kuruldu ve CO2 kotaları ülkeler ve şirketler için oluşan pazar oluştu. CO2 salımındaki azalmalara karbon kredisi adı verildi. Bunlar “CO2 madeni para” birimlerine dönüştü ve en kolay şekilde anlatmak için de “1 karbon kredisi 1 ton karbona, yani CO2’a denktir” denildi. Bundan dolayı ya “CO2 kotası” veya tahsis olarak ifade edildi. Karbon kredilerinin belli bir fiyatı belirlendi ve 0.50 ile 30 Euro arasında değişecekti. 

 

Özellikle de 2015 yılında imzalanan ve bir yıl sonra da yürürlüğe giren Paris İklim Anlaşması’nın bugüne kadar 191 ülke tarafından da imzalanması bu konuyu bütün ülkelerin meselesi haline getirdi.

 

KRİTİK TARİH

 

2000’li yıllar öncesinde Afrika ülkelerinin de iklim değişikliğinde hayati görev alacakları ifade edilse de pek kimse gelişmiş devletlerin derinden hissettikleri yaşanan sıkıntılarla aralarında pek fazla alaka kuramazdı. Ama geldiğimiz noktada küresel sıcaklık ve bunun sebep olduğu iklim değişikliği her ülkenin kendi imkanları ile çözüm üretmesi gereken bir meseleye dönüştü. Şimdilik kıtanın büyük bir kısmında karbon salınımı diğer kıtalara göre yok denecek kadar az ise de bilhassa yeni sanayi kollarının bu coğrafyada da artmasıyla birçok ülke menfi anlamda etkilenecek. Demir, çelik, alüminyum, gübre, çimento, elektrik ve hidrojenle ilgili üretimlerin çokça pazarlandığı Avrupa Birliği pazarına 1 Ekim 2023 tarihinden itibaren karbon vergisi ile ürün gönderebilecekler. Her ne kadar 3 yıllık bir geçiş süreci yaşanacak olsa da ödemelerin 2026’da başlayacak olması herkesi endişelendiriyor. Bunun sonucunda tüm Afrika ülkelerinin yılda 31 milyar dolar gibi bir miktarı bulan vergi ödeyecek olmaları, hem kıtadan Avrupa’ya ihracatında yüzde 7.13’lük bir azalma, GSYİH’larında da yüzde 0.91 gibi önemli bir düşüşü beraberinde getirecek. Kaldı ki AB’nin Afrika’ya yaptığı tüm insani kalkınma yardımları yaklaşık 6 milyar dolar olup bir anda 5 katı fazlasını vergi olarak ödemeye zorlanacaklar.

 

KARBON PİYASASI

 

Her ülkenin az veya çok çevreye karbon salımı bulunuyor. Bunların azaltılması ve özellikle de kalıcı hale getirilmesi isteniyor. Her geçen dünyamızda karbonun artması yüzünden buna en çok sebep olan ülkelerin belli tedbirler almaları gerekiyor. BM’nin yakın takibindeki konular arasında ve her ülkeye bir karbon salım kotası konuldu ve bunun üreticiler arasında eşit paylaşımının da sağlanması gerekiyor. 

 

Mecburen bir karbon kredisi satın alma piyasası kuruldu. Eğer herhangi bir ülke kendisine tanınandan daha fazla karbon salımı yapıyorsa bu ülke daha az karbon salımı yapmış ülkelerden kota satın almak zorunda kalacak. Bu nedenle fazla kotalarını bir ülkeden diğerine satabilecekleri için kota kavramı kullanıldı. Bu şekilde de bir tür karbon piyasası oluşuyor ve haliyle alım satıma dayalı kredilendirme işlemi başlıyor. 

 

KARBON KREDİSİ

 

Karbon kredisi sertifikası arz-talep doğrultusunda piyasada değer kazanıyor, takası yapılan varlıklara dönüşebiliyor. Sanayileşmiş ülkelerin karbon kredilerine talebi arttırıyor. Sertifikalar Verified Carbon Standard, Gold Standard ve Global Carbon Council sınıflandırılıyor. Kendileri için belirlenen kotaları sahip oldukları imkânlarla denkleştiremeyen karbon salımı fazlası ülkeler, diğer ülkelerin haklarını satın alarak çözümler üretmeye çalışıyorlar. Böylece karbon piyasası giderek önem kazanıyor. Artık kendi kotalarını satan ülkeler bir tarafta bunların taliplisi ülkeler de alıcı konumunda yer aldılar. 

 

ÇARE AFRİKA’DA

 

Dünyanın özellikle ormanlık bölgelerine sahip ülkelerinde sera gazı salınımını azaltmak için 1 karbon kredisi 1 metrik ton karbondioksit karşılığında uygulanıyor. Her geçen sene fiyatları yükseliyor. 2020’de bir ton karbon 25 dolar iken 2023’te 87 dolara ulaştı. Kendi karbon salımını azaltmayı karşılayamayanlar, Afrika ülkelerinden 1 karbon kredisi karşılığında para ödeyerek denkleştirme işlemini yapıyorlar. Böylece ürettikleri karbon salımını telafi etmeyi amaçlıyorlar. Uluslararası komisyoncular, çevrimiçi perakendeciler ve ticari platformlar aracılığıyla alış ve satış gerçekleştiriliyor. Karbon kredileri satışı yapılan projeler arasında rüzgar, güneş, jeotermal, fosil yakıtlı santrallerin yerini alan biyokütle üretimi yapanlar yer alıyorlar.

 

FİYATLANDIRMA İŞLEMİ

 

Sera gazı etkisini azaltması, yüksek maliyeti bulunan gelişmiş ülkeler bu konuda başka bir gelişmiş ülkeye salınımını azaltma hedeflerini tutturabilmek için kredi verilerek işbirliği yapabiliyor ya da temiz kalkınma işlemi çerçevesinde sera gazı etkisini azaltma işleminin maliyet bakımından daha düşük bulunduğu devletlere yöneliyorlar. Atmosfer etkisinin küresel anlamda eşdeğer olduğu kalkınmakta olan bir ülkedeki sera gazının etkisini azaltma projesine sermaye yatırımı, temiz teknoloji ve arazi kullanımında değişiklik için sponsorluk yükleniyor. Bu kredilere Onaylanmış Salım Azaltımı (Verified Emission Reduction-VER) adı veriliyor. 

Küresel çapta zorunlu ve zorunlu olmayan diye sınıflandırılan 64 ayrı karbon fiyatlandırma işlemi yapılıyor. Türkiye’de bu anlamda karbon salımı konusunda zorunlu bir salım fiyatlandırması yok. 2020’ye kadar Gold Standard ve Verified Carbon Standard Türkiye’de karbon kredisi sertifikası kayıt ve kabulü yaparken 3 yıl önce bundan çekildi. Sadece Global Carbon Council sertifikalandırma yapıyor ve bu kuruluş geçmişe dönük olarak 5 yıllık sertifikalandırma yapıyor. 

 

GABON ÖNCÜ

 

Gabon Afrika’da karbon kredileri ile satış yapan ilk ülke konumunda ve bu konuda oldukça mesafe aldı. 

 

Geçtiğimiz haftalarda Liberya, Birleşik Arap Emirlikleri menşeli ve kraliyet ailesinden Şeyh Ahmed Dalmuk el Mahdum’un Blue Carbon isimli firmasıyla yaptığı alım satım işleminde bu ülkenin toplam 113 bin kilometrekare olan topraklarının yüzde 10’u kadar olan 1 milyon hektarlık arazisini kendi karbon kotasını denkleştirmek için tahsis etme sürecini devam ettiriyor. Böylece çevrenin korunması yanında yeni ağaçlandırmalar yapılacak ve mevcut ormanlık alanlar korunacak. Bir anda ilgili devletler hem bu güncel konuyu, hem de 2000’li yıllarda Kyoto Sözleşmesi ve Paris Anlaşması’nın 6. maddesine uygun olarak yakın geçmişte yapılan örnekler üzerinde yoğunlaşıyorlar.

 

Gabon ve Liberya dışında Gana, Gine, Gine Bissau, Kongo Cumhuriyeti, Nijerya, Senegal, Tanzanya, Togo, Zambiya ve Zimbabve de karbon kredisi ile kendi kotalarını satıyorlar. Böylece şimdiye kadar atıl kalan varlıklar değerlendirilmiş oluyor. Sadece Almanya bile tek başına öncü rol üstlenip Togo’nun başkenti Lome’de 16 devletin iştiraki ile Batı Afrika Karbon Piyasası ve İklim Finansmanı İttifakı’nın kurulmasında yer aldı. Zimbabve yakın geçmişte gelirlerinin yüzde 50’sini karbon kredilerinden temin etmeyi kararlaştırdı ve bunun yüzde 20’si yerli, geri kalanı ise yabancı yatırımcılar ile yapılabilecek. 

 

SORUNDAN ÇIKACAK FIRSAT

 

Afrika ülkeleri her ne kadar günümüzdeki büyük miktarlardaki karbon salımlarından birinci derecede ve de doğrudan mesul tutulmasalar da yakın gelecekteki etkilerini derinden hissedecekler. Dahası 1 Ocak 2026 tarihinde Avrupa Birliği üyesi 27 devletin sınırlarından geçecek ticari mallara uygulanacak karbon vergisinden menfî anlamda etkilenecekler ve ciddi zararlarını çekecekler. Fakat yaşanan bu süreçte önlerine müspet fayda sağlayacakları fırsatlar çıkacak ve bunların en önemlisinin karbon kredileri olması sayesinde en azından Batı, Orta ve Doğu Afrika bölgelerinde çok sayıda ülkenin gündemlerine bunları kullanmayı almış durumdalar. Özellikle Batı Afrika ormanları, bataklıkları, su kütleleri ve okyanusları ile doğal karbon kaynaklarına sahip ve karbon kredisi ile işlem yapmaları için de doğal potansiyele sahipler. 2030 yılına kadar yılda 6 milyar dolarlık bir girdi sağlayabilecekler. Yılda 300 megaton (CO2) karbon eşdeğeri satabilecekler. 

 

YILDA 120 MİLYAR DOLAR

 

Gönüllü karbon piyasalarını büyütme görev gücü ile 2030 yılına kadar bu pazarların sayısı 15 kat artacak. Ortalama tonu 20 dolar seviyesindeki karbon kredileri ile 2030’a kadar 30 milyon kişiye doğrudan veya dolaylı istihdam imkânı sağlanabilecek. 2050 yılına kadar Afrika’nın yılda 1.500 megaton CO2 eşdeğerinden para kazanabileceği tahmin ediliyor. Böylece ton başına 80 dolarlık bir fiyat varsayıldığında ise yılda 120 milyar dolara ulaşabilecek. Haliyle karbon piyasaları kıtada önemli bir sektöre dönüşecek ve 100 milyondan fazla istihdam sağlayabilir.

21 Ağustos 2023 Pazartesi

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon