tatil-sepeti

DR. İLHAMİ FINDIKÇI


ifindikci@degerdanismanlik.com.tr

 

İnsanın ve toplumun gelişme seyri birbirine benzer. Her ikisinin de normal gelişmesi arzu edilir ama içeriden ve dışarıdan gelen sebeplerle normal gelişim sekteye uğrayabilir. 

 

İnsanın, doğumundan 11 yaşlarına kadarki bebeklik, ilk ve ikinci çocukluk dönemlerinde zihinsel gelişim öndedir. 10-11 yaşlarında başlayan ergenlikle bedensel gelişim hızlanır. Çocuğun kolları ve bacakları uzamaya, bedeni büyümeye ve güçlenmeye, yüz hatları yerleşmeye başlar. Yetişkin insanın görünümüne yaklaşır ama zihni ve ruhu henüz olgunlaşmamıştır.

 

Ergenlikteki bu ani bedensel değişim ve büyüme, çocuğun alışık olmadığı bir durum olduğundan uyum sorunları yaşanır. 

 

Dolayısıyla genç adayı, bir yandan bedenindeki hızlı değişime, diğer yandan da ailenin içindeki ve dışındaki toplumsal hayata uyum sağlamaya çalışır. 

 

Geçiş dönemindeki aile üyesi, çocuk olmaktan çıkmış ama henüz yetişkin de olamamıştır. Bunun için her şeyi sorgulamaya, kendisini anlamaya, bağımsız bir birey olmaya, toplumdaki sosyal ilişkileri, siyaseti, sanatı, sevgiyi anlamaya çalışır. Büyüyen bedeninin uzuvları arasında denge sorunları yaşarken zihin ve gönül dünyasındaki dalgalanmalarla başa çıkmaya çalışır. Nihayet genç, başkalarına bağımlı olmadan hayatını sürdürme, kendini idare etme olgunluğuna kavuştukça üretmeye başladıkça ailedeki ve toplumdaki rolü netleşir, kabul görmeye başlar. 

 

Genetik yatkınlık ve hastalık gibi bedenin kendinden kaynaklanan iç nedenler ve yetiştirme dönemindeki çeşitli kusurlardan kaynaklanan dış nedenler, normal gelişimi aksatabilir. Beden, zihin ve ruh bakımından normal gelişimini tamamlayamayan yahut hastalık geçiren bazı çocukların; bedenleri geliştiği halde zihinleri gelişemeyebilir. Yahut zihinleri geliştiği halde bedenleri çocuk kalabilir. Ya da beden ve zihin olarak geliştiği halde ruh hayatı problemli olabilir. 

 

Dolayısıyla genç, zengin donanımına rağmen kendisini ifade etmekten aciz olabilir. Zihinsel potansiyeli güçlü ama fiziksel engeli yahut bunun tersi olabilir. Beden ve zihin olarak sorunsuz olup ruh olarak kendini idare etme iradesinden yoksun başkalarına mahkûm olabilir. 

 

DÜNYA PARSELLENMİŞ

 

Sosyal bir sistem olan toplumun gelişimi de benzer süreci izler. Genellikle zor ve zahmetli bir kuruluş döneminden sonra bir toplum, ayakları üzerinde durmak için mücadele etmek zorundadır. Yeryüzünde kurulan devletlerin kendini idare etme iradesini ortaya koymadaki zorlu hikayeleri benzerdir. Zira dünya, her dönemin kendi şartlarında egemen güçler tarafından parsellenmiştir, kaynaklar sınırlıdır ve mevcut düzen kendi başına buyruk yeni bir oyuncu istemez. 

 

Toplum, çocukluk dönemini aşıp ergenlik dönemine geçemeyen birey misali varlık mücadelesi vermekten kendi ayakları üzerinde durmayı sağlayacak normal gelişme seyrini yakalamada hem iç ama çoğunlukla dış kaynaklı çeşitli zorluklar çekti. 

 

ULUS DEVLETİN ÇOCUK KALMASI

 

Bu gelişmenin yavaş olmasında kendi içimizden beslenen ciddi nedenlerimizin olduğu da bir gerçektir. Keza daha fazla üretmek yerine birbirimizle uğraşmayı, parçayı bütüne, ben’i biz olmaya tercih ettik bazen. Gereksiz politik uğraşlardan dolayı sanayide, üretimde geciktik, gelişmeye direndik, kolay kandık, hatta bazen ayrılık ateşine benzin taşıdık.  

 

Türkiye, tarım toplumundan sonra ulaşılan ve sanayi devriminin getirdiği teknoloji odaklı çağı yeterince yaşayamadı. Bir anlamda ülkemiz, sanayi devriminin getirdiği olgu çağını yeterince yakalayamadan ve yaşayamadan modernitenin getirdiği algı çağına geçti. 

 

Devletimizin kendi olma iradesi ve bilinci güçlendikçe buna karşı verilen mücadele de hızlanarak devam etti ve ediyor. 

 

Toplumumuzun bütün engellere rağmen normal gelişimini sürdürmeye, büyümeye, kendine yetmeye, kendisi olmaya, içeride daha fazla uzlaşmaya, milli kültürünü korumaya ve bilimsel bakışa ihtiyacı olduğu unutulmamalı. 

29 Mayıs 2023 Pazartesi

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon