tatil-sepeti

Dövizin yükselmesi için bazı şartların oluşması gerekiyor. Bu şartları üç gruba topluyoruz. Birincisi yurt içi ve yurt dışı ekonomik gelişmeler, ikincisi yurt içi ve yurt dışı siyasi gelişmeler ve son grup olarak da spekülasyon hatta manipülasyon.

Birinci sebebe bakalım: Yurt dışında büyüme hedefleri hızla aşağı çekilirken, ABD verileri nispeten daha iyi ve doların çekim gücünü artırıyor. ABD ekonomik verileri global dünyadaki verilerden biraz daha iyi. Bunun yanında, inanılmaz bir algı yönetimiyle piyasalarda daha olumsuz beklentiler oluşturulup daha iyi sonucu başarı diye allayıp pullayıp verdiklerini de belirtelim. Bu durum ister istemez ABD dolarında olumlu bir hava yaratıyor. Avrupa’ya baktığımızda AB’den gelen bir açıklama var ki çok önemlidir: “İtalya, İspanya ve Portekiz’in bütçe planlarının AB mali kurallarını ihlal etmesi olasılığı var.” Kısacası AB ciddi sorunlar yaşıyor. Brexit gibi geleceğe yönelik zayıflamaya neden olacak bir sürü gelişmeler oluyor. Bu gelişmeler, Eurusd paritesinin düşmesine ve doların değer kazanmasına neden olmaktadır.

Yurt içi ekonomik gelişmelere baktığımızda ise karşımıza sıkı bütçe disiplinine devam mesajları çıkmaktadır. Bu konuda ödün verilmiyor. Bunun yanında reel ekonomiye ilişkin verilerde zayıflık aslında döviz alım gücünün azalması demek. Bu durum yerli sanayinin döviz alım ve stok yapma gücünü olumsuz etkileyen bir durum. Asıl ilginç olan aşırı düşük enerji fiyatlarına paralel artan kur adeta yurt dışı petrol fiyatlarındaki düşüşün yurt içinde hissedilmemesine yol açmaktadır. Bunların aralarında inanılmaz bir ilişki var. Petrol dolar karşısında düştükçe USDTL nedense yükseliyor. Bu konuyu daha önceki yazılarımızda irdelemiş, bu ilişkinin incelenmesi talebimizi buradan duyurmuştuk. Enerji fiyatlarında düşüş ve ithal ürün birim değerlerindeki azalış ile birlikte cari açıktaki daralma dövizin yükselmesini değil düşmesini sağlayabilecek bir gelişme. Bu aralar cari açık konusu fazlasıyla irdelense de bu durum sadece minareye kılıf uydurmaktan ibarettir. Cari açık çok yüksekken doların ciddi değer kaybettiği konusunu açıklamaya yetmiyor. Bu durumda mevcut makro veriler kurun yükselmesini değil aksine düşmesini sağlayacak mahiyette.

Yurt dışı siyasi gelişmelere bakalım: ABD seçimlerinden sürpriz sonuç çıkması piyasalarda şok etkisi yarattı. Herkes Trump’ın ne yapacağını kestirmeye çalışırken güçlü dolar riski nedeniyle de dolara karşı pozisyonlar kapatılmaya başlandı. Böyle olunca da dolar değer kazandı. Trump, dolar tasarrufu ile ilgili açıklamalar yaptığından, ABD dolar basımını azaltabilir. Kısacası bol keseden dolar harcanmayacağı anlaşılıyor. En azından Yeni ABD başkanının vaatleri böyle. Bu açıklamalar dolara değer kazandıracak mahiyettedir.

Gelelim yurt içi siyasi duruma; ABD eski yönetimine güveni kalmayan Türkiye, Rusya ile yaşadığı uçak krizinin de sebebini öğrendi. Rusya ve Türkiye geldikleri oyunu öğrendikten sonra ilişkilerde hızla iyileşme başladı. Bu olumlu bir gelişmeydi. Bu arada FETÖ’nün kamudan ayıklamalarının başlaması yanında yurt dışında da gücünün zayıflatılması ile ilgili faaliyetler de son hız devam ediyor. Böyle olunca iade süreci de yeni ABD başkanıyla birlikte hızlandırılabilir. Bunun yanında PKK temizliği de ciddi anlamda başlamış durumda hem kamu da hem de ülke içi ve dışında bulunan PKK terör örgütü unsurları birer birer temizleniyor. Kısacası Türkiye ilerleyememe konusundaki engelleri teker teker aşıyor. Bu arada sınır ötesi operasyonlardaki başarısı da göz kamaştırıyor. Bu durum bölgeye hakim olmaya çalışan ABD ve AB’yi rahatsız etmektedir. AB’den gelen açıklamalar artık onların samimiyetini de sorgulamamızı gerektirecek hale gelmiştir. Bu güne kadar faydası tartışılabilir AB ile dış ticarette açık vermemiz, onların net olarak müşterisi olduğumuz gerçeğini de ortaya koymaktadır. Kısacası paramızla rezil oluyoruz. Artık yaptırımı tıpkı Rusya gibi bizim de düşünmemizin zamanı gelmiş olabilir. Bu konu yakın gelecekte kamuoyunun gündemine taşınabilir. Bizi kaybeden bir AB bizden daha zararlı çıkacaktır. Bunu onlar da biliyor. AB ülkeleri büyük elçilerinin bir arada toplantılar yapması ise hiç affedilir gibi değil. Teker teker ülkelerine iade edilmeleri gerekiyor. Hele HDP grubuna girmeleri bence Türkiye’den atılma nedenidir. Bu durum ister istemez ipleri geriyor ve AB üzerine gelecek düşünenlerin Türkiye pozisyonlarını azaltmasına neden olabilir. Ancak bunun ciddi boyutlarda olması söz konusu değil. Çünkü Türkiye sadece AB’ye değil Dünya’ya açılan bir kapı konumunda. Dövizde kısa vadeli bir yükselişi bu gelişmeler açıklayamaz. Ancak bu çekişmelerin arkasındaki bazı güçler Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için bu hareketi yapıyor olabilir. Bu konuda uyanık olunmalıdır.

Gelelim son gruba: Spekülasyon ve hatta manipülasyon denilecek gelişmelerle piyasanın dinamizmine aykırı fiyatlara sürüklenmesi gerçeği. Bu durum USD/JPY, GBP/USD gibi birçok paritede yaşanmaktadır. Ciddi fiyat hareketlerinin arkasında forexde alınan pozisyonların stoplanarak oradaki yatırımcıların paralarını ellerinden alma düşüncesi var. Konu uzun olduğu için detaya girmeyeceğiz. Şu an dövizin yükselmesinin ana nedeni de bu tür hareketler. Ekonomik ve siyasi veriler TL karşısında dövizin yükselmesini anlamlı kılmazken, restleşmeler ile ilgili olarak hangi tarafa hangi fon destek veriyorsa o tarafın elinin güçlenmesi için de bu hareketleri yapmalarının etkisi büyüktür.

Kısacası istesek de istemesek de Türkiye kur oyununun merkezinde yer alıyor. Burada önemli olan bu süreci başarılı yönetmektir. Aksi halde döviz kredilerinde teminat tamamlama çağrıları, kredi limitlerinin risk seviyesine çekilmesi gibi durumlarla karşılaşabiliriz.

23 Kasım 2016 Çarşamba

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL


 

Dijital çağın hızla gelişen dünyasında, kimlik ve varlık yönetimi de büyük bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel kimlik doğrulama yöntemleri, merkezi sistemler üzerine kurulmuş ve güvenlik açıklarına karşı oldukça savunmasız hale gelmiştir. İşte bu noktada, dijital kimlik ve dijital cüzdan kavramları devreye giriyor ve daha güvenli, kişisel verileri koruma odaklı bir çözüm sunuyor.

 

DİJİTAL KİMLİK NEDİR?

 

Dijital kimlik, bireylerin kimliğini dijital ortamda güvenli ve doğrulanabilir bir şekilde temsil eden bir yapıdır. Bu sistem, kimlik hırsızlığını ve veri ihlallerini minimize etmek için kriptografik teknolojilerle donatılmıştır. Blokzincir tabanlı dijital kimlik sistemleri, bireylerin verilerini merkezi bir otorite yerine dağıtık bir yapıda saklamasına olanak tanır. Bu sayede kullanıcılar, kimlik bilgilerinin güvenliğini artırırken aynı zamanda hangi verilerini kimlerle paylaşacaklarına da kendileri karar verebilirler. Bu teknolojinin potansiyeli oldukça geniş... Bankacılık, sağlık, eğitim gibi pek çok sektörde kullanılabilecek bu sistem, kimlik doğrulama süreçlerini kolaylaştırarak hem bireylere hem de kurumlara büyük bir avantaj sağlar. Özellikle finans sektöründe ‘Müşterini Tanı’ (Know Your Customer-KYC) olarak adlandırılan süreçleri basitleştirip hızlandırarak daha verimli ve güvenli işlemler yapılmasına olanak tanır.

 

DİJİTAL CÜZDAN

 

Dijital cüzdan, blokzincir teknolojisinin kalbinde yer alan bir diğer önemli kavramdır. Temelde kripto varlıklarını saklayan bir platform olarak bilinse de dijital cüzdanlar bugün çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Artık sadece kripto para saklamakla kalmaz, aynı zamanda dijital kimlikleri, belgeleri ve doğrulanabilir referansları da güvenli bir şekilde saklar. Örneğin, bir sağlık hizmeti sağlayıcısına sadece gerekli tıbbi bilgileri paylaşabilir veya sınır geçişlerinde yalnızca kimliğinizi doğrulamak için temel verileri sunabilirsiniz.

 

Dijital cüzdanların gelecekte daha fazla önem kazanacağı öngörülüyor. Özellikle merkeziyetsiz finans (DeFi) ekosistemi, dijital cüzdanların bir bankacılık hizmeti sunma noktasına gelmesine zemin hazırlıyor. Kullanıcılar, cüzdanları aracılığıyla kredi alabilir, varlık takası yapabilir veya bir NFT (non-fungible token) satın alabilirler. Kısacası, dijital cüzdanlar gelecekte günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelecek gibi görünüyor.

 

BLOKZİNCİR TABANLI DİJİTAL KİMLİKLERİN KULLANIM ALANLARI

 

Blokzincir tabanlı dijital kimlikler, pek çok sektörde çığır açan yenilikler sunuyor. Örneğin, bankacılık sektörü, müşterilerini doğrulamak için sürekli tekrarlanan süreçlerden geçmek zorunda kalıyor. Ancak dijital kimlikler, bu süreçleri daha verimli hale getirip, daha güvenli bir doğrulama yöntemi sunuyor. Benzer şekilde, sağlık sektöründe de hastaların tıbbi verilerini kontrol etmesi ve sadece izin verdiği doktorların bu verilere ulaşabilmesi mümkün hale geliyor.

 

Özellikle Avrupa Birliği’nin Dijital Kimlik Cüzdanı (eID) girişimi, üye ülkeler arasında sınır ötesi işlemleri kolaylaştırmayı hedefleyen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Bu cüzdanlar, kullanıcıların hem kamu hem de özel sektör hizmetlerine güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlıyor. Avrupa’nın bu konuda attığı adımlar, dijital kimlik ve cüzdan teknolojilerinin potansiyelini gözler önüne seriyor.

 

Dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri, şüphesiz hayatı kolaylaştıran ve güvenliği artıran araçlar. Ancak bu dönüşüm, her şeyin mekanikleşmesi ve insan etkileşimlerinin daha dijital hale gelmesi anlamına da geliyor. Kişisel verilerin güvenliğinden, her adımımızın dijital bir kimlik aracılığıyla doğrulandığı bir dünyada, samimiyet ve bireysel gizlilik gibi kavramların nasıl korunacağı önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

 

Dijital kimliklerin kullanımındaki artış, verimliliği artırsa da her adımda bir doğrulama işleminin gerekliliği, insanlar arasındaki etkileşimlerin de daha kontrollü ve mekanik olmasına neden olabilir. Bu durumda, teknolojiyi kullanmanın sınırlarını belirlemek ve bu süreçlerin ne kadarının doğal etkileşimlerle dengeleneceğini düşünmek, bireylerin kendi dijital yolculuklarında önemli bir karar olacaktır.

 

Sonuç olarak, dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri hayatımızda giderek daha fazla yer bulacak. Ancak bu dönüşümün, toplumsal değerler ve bireysel özgürlükler açısından nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek.



adnan.ertemel@gmail.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : dijital kimlik cüzdan blokzincir

DR. CAN GÜRLESEL



 


 

2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program’ın (OVP) temel önceliği enflasyonla mücadeledir. Programın makroekonomik hedefleri, enflasyonla mücadele önceliğine uygun olarak belirlendi. Temel hedef gösterge olan enflasyon için 2024 beklentisi yüzde 41.5, 2025 yılsonu hedefi ise yüzde 17.5 olarak öngörüldü. Özellikle 2025 yılsonu hedefi iddialı bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için 2025 yılının büyük bölümünde sıkılaştırma politikaları devam ettirilecek. Bu çerçevede yeni OVP’nin işlerimizi nasıl etkileyeceğini değerlendirelim.

 

1. 2025’TE DOLAR KURUNDA YÜZDE 26.4 ARTIŞ VARSAYILIYOR 

 

OVP hazırlanırken bazı göstergeler için varsayımlarda bulunuluyor. Bunlardan biri, döviz kurlarına ilişkin varsayımlardır. OVP’nin 2024 bitiş ile 2025 yılı için dolar/TL kuru varsayımları şöyle: 2024 sonunda dolar/TL kurunun 36.95 TL seviyesinde olacağı varsayıldı. 2024 yıl ortalaması 33.22 TL olacak. 2025 yıl ortalaması dolar varsayımı 42.00 TL ve yılsonu ise 47.05 TL’dir. 2025 yılında Türk Lirası’nın ABD doları karşısında yüzde 26.4 değer kaybedeceği varsayıldı.

 

2. 2025 YILSONU ENFLASYON HEDEFİ İÇİN SIKILAŞMA POLİTİKALARI SÜRECEK 

 

2025 yılsonu yüzde 17.5 TÜFE hedefi, Merkez Bankası ile istişare içinde belirlendi. Merkez Bankası da 2025 yılı enflasyon hedefini bu şekilde güncelleyecek. Yüzde 17.5 ulaşılabilir bir hedef. Ancak iç talebin önemli ölçüde baskılanmaya devam etmesi gerekiyor. 2025 yılsonunda yüzde 17.5 TÜFE hedefine ulaşılması için sıkı para politikası devam edecek. Merkez Bankası yüksek faizi, kredi büyümesi sınırlaması ve likidite sıkılaşması gibi uygulamalar, en azından bu yılsonuna kadar sürecek. 2025 yılı ilk çeyreğinden itibaren faiz indirimleri başlayabilecek. 

 

3. YENİ VERGİ PAKETLERİ İLE YENİ VERGİLER GELEBİLİR

 

Maliye politikası, 2025 yılında dezenflasyon sürecini daha çok destekleyecek. 2024 yılında deprem harcamalarıyla artan bütçe açığı, 2025 yılında milli gelire oranla yüzde 3.1 olacak ve normalleşecek. Bu hedefe ulaşılmasında ilk vergi paketi ile gelen yeni düzenlemelerin etkisi olacak. Muhtemelen yeni vergi paketleri ve vergiler de gelecek.

 

4. İHRACATTA SINIRLI ARTIŞ ÖNGÖRÜSÜ 

 

2025 yılında ihracatın yüzde 5.9 artarak 279.6 milyar dolar olacağı öngörülüyor. İhracat pazarlarında toparlanmanın yavaş olacağı varsayılıyor. 2025 yıl ortalaması dolar/TL kuru 42 TL, ihracatı 2024 yılına göre daha çok destekleyen bir kur seviyesi olacak. 2025 yılında cari açık 28.6 milyar dolar ve milli gelire oranı yüzde 2.0 olarak hedefleniyor. Bu seviyedeki cari açığın döviz/finansman ihtiyacı rahat karşılanacak. Bu koşullar altında 2025 yılında cari açıktan Türk Lirası’nda değer kaybı baskısı çok sınırlı olacak. 

 

5. 2025’TE ÜCRET ARTIŞLARI YÜZDE 25-30 ARASINDA GERÇEKLEŞEBİLİR

 

2025 yılında ücretlerin hedeflenen enflasyon kadar artırılacağı açıklandı. Ücret artışları seviyesi, işverenler ve çalışanlar için çok kritik olacak. Yılbaşında asgari ücrete ve diğer ücretlere azami yüzde 25-30 arası artış beklenmeli. Bu seviyedeki ücret artışları çalışma barışı, hane halklarının refahı ve programın sürdürülmesi açısından nasıl karşılanacak; bu önemli olacak.

 

6. YILIN İLK YARISINDA İŞLERİMİZ İÇİN ZORLU KOŞULLAR DEVAM EDECEK 

 

Reel sektör açısından en azından 2025 yılının ilk yarısı sıkılaştırma politikalarının aynen sürdüğü, finansmana erişimin sınırlandığı, maliyetlerdeki artışların kademeli olarak yavaşladığı, ihracat olanaklarının kısıtlı kalacağı ve iç talebin de baskılanmaya devam edeceği bir dönem olacak. Enflasyondaki düşüş gerçekleşirse sıklaşma politikaları 2025 yılının ikinci yarısında gevşemeye başlayacak ve yılın ikinci yarısı, reel sektör için daha uygun koşullara sahip olabilecek.  

 

SON SÖZ 

 

Önümüzdeki üç çeyrek, işlerimizde varlıkları korumak temel öncelik olmalı.



gurlesel@superonline.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : OVP dolar enflasyon vergi ihracat