tatil-sepeti

OSMAN ARIOĞLU

Ar-Ge ve tasarımın özelde şirketlerin, genelde de ekonomilerin sürekli büyüme ve sürdürülebilirlikleri bakımından her geçen gün önemi artarak devam ediyor. Ülkemizde de bu konu, özel önem verilerek giderek artan teşviklerle destekleniyor. En son, 25 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7346 sayılı kanun ile genişletmeler yapıldı. Bu düzenlemeye ilişkin gelir vergisi stopaj teşviki konusundaki uygulamaya açıklık getirmek üzere hazırlanan tebliğ taslağı, Gelir İdaresi Başkanlığı internet sitesinde yayımlandı. Taslakta birçok örnek ile Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde çalışan personelin gelir vergisi stopaj teşviki uygulamasının ne şekilde yapılacağı açıklanmaya çalışıldı. Bu düzenleme ile getirilen ek teşvikin, 12 Ekim 2021 tarihinden itibaren uygulanacağı, yine kanunun yürürlük maddesi ile belirlendi. Konuya ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı ise 16 Ekim 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu karara göre 2022 yılı sonuna kadar gelir vergisi stopajı teşvikine konu edilen toplam çalışma sürelerinin yüzde 50’lik bölümü kadar bölge dışında geçirilen süreler de teşvik kapsamına alındı.

Gelir vergisi stopaj teşviki uygulaması bakımından maddede prensip Ar-Ge veya tasarım merkezlerinde geçirilen süreler olmakla beraber, düzenleme ile personelin bu merkezlerde yürüttüğü projelerle doğrudan ilgili olmak şartıyla proje kapsamındaki faaliyetlerin bir kısmının Ar-Ge veya tasarım merkezi dışında yürütülmesinin zorunlu olduğu durumlarda, yönetim onayının alınması Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bilgilendirilmesi kaydıyla, gelir vergisi stopajı teşviki kapsamında değerlendirileceği belirtildi. Ayrıca bu merkezlerde doktora mezunu personelin üniversitelerde Ar-Ge ve yenilik alanında ders vermesi veya Ar-Ge ve tasarım personelinin teknoloji geliştirme bölgelerinde bulunan girişimcilere mentorluk yapması durumunda haftalık 8 saati aşmamak şartıyla, bu çalışmaları gelir vergisi stopajı teşviki kapsamında değerlendirilir denildi.

Maddeyle getirilen ilave teşvik, bunlara ek olarak yürürlüğe girdi. Teşvikin uygulanmasında bölgede fiilen geçirilen süre değil, ilave olarak ‘gelir vergisi stopajı teşviki kapsamında Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde çalışan personelin toplam sayısının veya teşvike konu edilen toplam çalışma sürelerinin’ yüzde 50’si kadar da bölge dışında geçirilen süreler de teşvik kapsamına alındı.

TEBLİĞ TASLAĞINDA AÇIKLIĞA İHTİYAÇ OLAN KISIM

Tebliğdeki örneklere ilk bakışta maddede belirtilen özel durumların dışında fiilen bölgede geçirilen süreler hesaplamada dikkate alınıyor gibi bir anlam çıkıyor. Tebliğdeki örneklerde muhtemeldir ki, yukarıdaki özel durumların bölgede çalışılan sürelerin kapsamda olduğu açıkça ifade edilmediğinden biraz kafa karışıklığına yol açabilecek durumda görünüyor. Oysa yukarıda belirttiğimiz gibi şayet böyle anlaşılırsa yasa ile verilen teşvikin tebliğ ile sınırlanması gibi bir sonuç ortaya çıkar ki, Gelir İdaresi’nin böyle bir şeyi amaçlamayacağını değerlendiriyoruz.

Konuyu örnekle açıklayacak olursak; bir Ar-Ge personeli bir aylık sürede toplam çalışma süresi olan 180 saatin 120 saatini bölgede, 60 saatini bölge merkezinin izni ve bakanlığın bilgisi dahilinde bölge merkezi dışında geçiriyorsa zaten bu ilave hüküm olmaksızın bu personelinin tüm ücreti gelir vergisi stopaj teşvikinden yararlanacak.

Ar-Ge merkezinde 2 personel çalışıyor ise ve ikinci personel de 180 saatin 60 saatini bölgede çalışmış, kalan 120 saatini yukarıda belirtilen kapsam haricinde bölge dışında geçirmiş ise bu durumda şayet kanuna kanun lafzi ve ruhuna uygun yorum yapılacaksa bu personelin de tüm ücretinin teşvikten yararlanması gerekecek. Çünkü birinci personelin tüm ücreti yani 180 saati teşvik kapsamında olduğu için ikinci personel ile birlikte teşvikten yararlanacak toplam süre 240 saate ulaşıyor. Hal böyle olunca da bu ikinci personelin bölge dışında geçirdiği süre 120 saat olduğundan ve teşvik kapsamındaki sürenin yarısını aşmadığından tüm ücreti teşvikten yararlanacak. Bu hesaplama yapılırken birinci personelin sadece fiilen bölgede çalıştığı süreler dikkate alınırsa bu durumda ek teşvikten yararlanılabilecek saat (120+60)/2) = 90 saat olur ki, bu durumda ikinci personelin ücretinin 30 saatlik kısmı teşvik kapsamı dışında kalır.

Kanunun lafzı ve ruhundan amaçlananın bu olmadığını değerlendiriyoruz. Konuyu da bu vesileyle dile getirerek umarım tebliğ yayımlanmadan önce daha açık ve anlaşılır hale getirilmesi sağlanır ve ileride bu konuda ihtilafların çıkmasına sebebiyet verilmemiş olunur.

18 Mart 2022 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL


 

Dijital çağın hızla gelişen dünyasında, kimlik ve varlık yönetimi de büyük bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel kimlik doğrulama yöntemleri, merkezi sistemler üzerine kurulmuş ve güvenlik açıklarına karşı oldukça savunmasız hale gelmiştir. İşte bu noktada, dijital kimlik ve dijital cüzdan kavramları devreye giriyor ve daha güvenli, kişisel verileri koruma odaklı bir çözüm sunuyor.

 

DİJİTAL KİMLİK NEDİR?

 

Dijital kimlik, bireylerin kimliğini dijital ortamda güvenli ve doğrulanabilir bir şekilde temsil eden bir yapıdır. Bu sistem, kimlik hırsızlığını ve veri ihlallerini minimize etmek için kriptografik teknolojilerle donatılmıştır. Blokzincir tabanlı dijital kimlik sistemleri, bireylerin verilerini merkezi bir otorite yerine dağıtık bir yapıda saklamasına olanak tanır. Bu sayede kullanıcılar, kimlik bilgilerinin güvenliğini artırırken aynı zamanda hangi verilerini kimlerle paylaşacaklarına da kendileri karar verebilirler. Bu teknolojinin potansiyeli oldukça geniş... Bankacılık, sağlık, eğitim gibi pek çok sektörde kullanılabilecek bu sistem, kimlik doğrulama süreçlerini kolaylaştırarak hem bireylere hem de kurumlara büyük bir avantaj sağlar. Özellikle finans sektöründe ‘Müşterini Tanı’ (Know Your Customer-KYC) olarak adlandırılan süreçleri basitleştirip hızlandırarak daha verimli ve güvenli işlemler yapılmasına olanak tanır.

 

DİJİTAL CÜZDAN

 

Dijital cüzdan, blokzincir teknolojisinin kalbinde yer alan bir diğer önemli kavramdır. Temelde kripto varlıklarını saklayan bir platform olarak bilinse de dijital cüzdanlar bugün çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Artık sadece kripto para saklamakla kalmaz, aynı zamanda dijital kimlikleri, belgeleri ve doğrulanabilir referansları da güvenli bir şekilde saklar. Örneğin, bir sağlık hizmeti sağlayıcısına sadece gerekli tıbbi bilgileri paylaşabilir veya sınır geçişlerinde yalnızca kimliğinizi doğrulamak için temel verileri sunabilirsiniz.

 

Dijital cüzdanların gelecekte daha fazla önem kazanacağı öngörülüyor. Özellikle merkeziyetsiz finans (DeFi) ekosistemi, dijital cüzdanların bir bankacılık hizmeti sunma noktasına gelmesine zemin hazırlıyor. Kullanıcılar, cüzdanları aracılığıyla kredi alabilir, varlık takası yapabilir veya bir NFT (non-fungible token) satın alabilirler. Kısacası, dijital cüzdanlar gelecekte günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelecek gibi görünüyor.

 

BLOKZİNCİR TABANLI DİJİTAL KİMLİKLERİN KULLANIM ALANLARI

 

Blokzincir tabanlı dijital kimlikler, pek çok sektörde çığır açan yenilikler sunuyor. Örneğin, bankacılık sektörü, müşterilerini doğrulamak için sürekli tekrarlanan süreçlerden geçmek zorunda kalıyor. Ancak dijital kimlikler, bu süreçleri daha verimli hale getirip, daha güvenli bir doğrulama yöntemi sunuyor. Benzer şekilde, sağlık sektöründe de hastaların tıbbi verilerini kontrol etmesi ve sadece izin verdiği doktorların bu verilere ulaşabilmesi mümkün hale geliyor.

 

Özellikle Avrupa Birliği’nin Dijital Kimlik Cüzdanı (eID) girişimi, üye ülkeler arasında sınır ötesi işlemleri kolaylaştırmayı hedefleyen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Bu cüzdanlar, kullanıcıların hem kamu hem de özel sektör hizmetlerine güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlıyor. Avrupa’nın bu konuda attığı adımlar, dijital kimlik ve cüzdan teknolojilerinin potansiyelini gözler önüne seriyor.

 

Dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri, şüphesiz hayatı kolaylaştıran ve güvenliği artıran araçlar. Ancak bu dönüşüm, her şeyin mekanikleşmesi ve insan etkileşimlerinin daha dijital hale gelmesi anlamına da geliyor. Kişisel verilerin güvenliğinden, her adımımızın dijital bir kimlik aracılığıyla doğrulandığı bir dünyada, samimiyet ve bireysel gizlilik gibi kavramların nasıl korunacağı önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

 

Dijital kimliklerin kullanımındaki artış, verimliliği artırsa da her adımda bir doğrulama işleminin gerekliliği, insanlar arasındaki etkileşimlerin de daha kontrollü ve mekanik olmasına neden olabilir. Bu durumda, teknolojiyi kullanmanın sınırlarını belirlemek ve bu süreçlerin ne kadarının doğal etkileşimlerle dengeleneceğini düşünmek, bireylerin kendi dijital yolculuklarında önemli bir karar olacaktır.

 

Sonuç olarak, dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri hayatımızda giderek daha fazla yer bulacak. Ancak bu dönüşümün, toplumsal değerler ve bireysel özgürlükler açısından nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek.



adnan.ertemel@gmail.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : dijital kimlik cüzdan blokzincir

DR. CAN GÜRLESEL



 


 

2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program’ın (OVP) temel önceliği enflasyonla mücadeledir. Programın makroekonomik hedefleri, enflasyonla mücadele önceliğine uygun olarak belirlendi. Temel hedef gösterge olan enflasyon için 2024 beklentisi yüzde 41.5, 2025 yılsonu hedefi ise yüzde 17.5 olarak öngörüldü. Özellikle 2025 yılsonu hedefi iddialı bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için 2025 yılının büyük bölümünde sıkılaştırma politikaları devam ettirilecek. Bu çerçevede yeni OVP’nin işlerimizi nasıl etkileyeceğini değerlendirelim.

 

1. 2025’TE DOLAR KURUNDA YÜZDE 26.4 ARTIŞ VARSAYILIYOR 

 

OVP hazırlanırken bazı göstergeler için varsayımlarda bulunuluyor. Bunlardan biri, döviz kurlarına ilişkin varsayımlardır. OVP’nin 2024 bitiş ile 2025 yılı için dolar/TL kuru varsayımları şöyle: 2024 sonunda dolar/TL kurunun 36.95 TL seviyesinde olacağı varsayıldı. 2024 yıl ortalaması 33.22 TL olacak. 2025 yıl ortalaması dolar varsayımı 42.00 TL ve yılsonu ise 47.05 TL’dir. 2025 yılında Türk Lirası’nın ABD doları karşısında yüzde 26.4 değer kaybedeceği varsayıldı.

 

2. 2025 YILSONU ENFLASYON HEDEFİ İÇİN SIKILAŞMA POLİTİKALARI SÜRECEK 

 

2025 yılsonu yüzde 17.5 TÜFE hedefi, Merkez Bankası ile istişare içinde belirlendi. Merkez Bankası da 2025 yılı enflasyon hedefini bu şekilde güncelleyecek. Yüzde 17.5 ulaşılabilir bir hedef. Ancak iç talebin önemli ölçüde baskılanmaya devam etmesi gerekiyor. 2025 yılsonunda yüzde 17.5 TÜFE hedefine ulaşılması için sıkı para politikası devam edecek. Merkez Bankası yüksek faizi, kredi büyümesi sınırlaması ve likidite sıkılaşması gibi uygulamalar, en azından bu yılsonuna kadar sürecek. 2025 yılı ilk çeyreğinden itibaren faiz indirimleri başlayabilecek. 

 

3. YENİ VERGİ PAKETLERİ İLE YENİ VERGİLER GELEBİLİR

 

Maliye politikası, 2025 yılında dezenflasyon sürecini daha çok destekleyecek. 2024 yılında deprem harcamalarıyla artan bütçe açığı, 2025 yılında milli gelire oranla yüzde 3.1 olacak ve normalleşecek. Bu hedefe ulaşılmasında ilk vergi paketi ile gelen yeni düzenlemelerin etkisi olacak. Muhtemelen yeni vergi paketleri ve vergiler de gelecek.

 

4. İHRACATTA SINIRLI ARTIŞ ÖNGÖRÜSÜ 

 

2025 yılında ihracatın yüzde 5.9 artarak 279.6 milyar dolar olacağı öngörülüyor. İhracat pazarlarında toparlanmanın yavaş olacağı varsayılıyor. 2025 yıl ortalaması dolar/TL kuru 42 TL, ihracatı 2024 yılına göre daha çok destekleyen bir kur seviyesi olacak. 2025 yılında cari açık 28.6 milyar dolar ve milli gelire oranı yüzde 2.0 olarak hedefleniyor. Bu seviyedeki cari açığın döviz/finansman ihtiyacı rahat karşılanacak. Bu koşullar altında 2025 yılında cari açıktan Türk Lirası’nda değer kaybı baskısı çok sınırlı olacak. 

 

5. 2025’TE ÜCRET ARTIŞLARI YÜZDE 25-30 ARASINDA GERÇEKLEŞEBİLİR

 

2025 yılında ücretlerin hedeflenen enflasyon kadar artırılacağı açıklandı. Ücret artışları seviyesi, işverenler ve çalışanlar için çok kritik olacak. Yılbaşında asgari ücrete ve diğer ücretlere azami yüzde 25-30 arası artış beklenmeli. Bu seviyedeki ücret artışları çalışma barışı, hane halklarının refahı ve programın sürdürülmesi açısından nasıl karşılanacak; bu önemli olacak.

 

6. YILIN İLK YARISINDA İŞLERİMİZ İÇİN ZORLU KOŞULLAR DEVAM EDECEK 

 

Reel sektör açısından en azından 2025 yılının ilk yarısı sıkılaştırma politikalarının aynen sürdüğü, finansmana erişimin sınırlandığı, maliyetlerdeki artışların kademeli olarak yavaşladığı, ihracat olanaklarının kısıtlı kalacağı ve iç talebin de baskılanmaya devam edeceği bir dönem olacak. Enflasyondaki düşüş gerçekleşirse sıklaşma politikaları 2025 yılının ikinci yarısında gevşemeye başlayacak ve yılın ikinci yarısı, reel sektör için daha uygun koşullara sahip olabilecek.  

 

SON SÖZ 

 

Önümüzdeki üç çeyrek, işlerimizde varlıkları korumak temel öncelik olmalı.



gurlesel@superonline.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : OVP dolar enflasyon vergi ihracat