Bir işin hikayesini detaylarıyla anlatmaya niyetimiz yoksa uzun hikâye der, çıkarız. Peki, yaklaşık yedi aylık bir çalışmanın kısa hikayesi nasıl anlatılır? Uzun işlerin hikayesi kısa anlatılır da ondan. İşte bu yazımızda Yüzyılın İstanbul’u isimli yayınımızın kısa hikayesini anlatacağız. Yaşanmış koca bir asırdan bahsediyoruz. Üstelik de dünya çapında iz bırakan Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin yıkılışı, bundan bir ulus devletin kuruluş mücadelesi, asırların başkenti İstanbul’un devreden çıkışı, Ankara’nın başkent oluşunun öyküsü de dahildir bu ana hikâyeye.
Bilindiği üzere editörlük hakkıyla yapılarsa zor iştir. Bir de yazarlarınız zor adamlarsa iş daha da zorlaşır. Zor adam derken; güçlü, nitelikli, seviyeli yani kısaca işin ehli olmayı kastediyoruz. Bir de aralarında cins diye tabir ettiğimiz kişiler varsa iş iyice zorlaşır. İşte bizimkiler tam böyle insanlardan oluşuyordu. İşi kotarmak güç olmadı dersek gerçeği söylememiş oluruz. Yazıları defalarca okuduk, eleştirdik, düzeltildi, ekleme yapıldı, son okuması vs. derken iş nihayete erdi. İşin ehli ile yola çıkmanın zorlukları var elbette ama iyi iş çıkarmanın da başka çaresi yoktur.
İstanbul gibi kadim bir şehirde at oynatacaksanız dikkatli olmanız şart. Zira yazılmamış, çizilmemiş, söylenmemiş bir şeyin kalmadığı bir şehirdir masanızda olan. Bir de bütün boyutlarını ele alalım, eksik bir taraf kalmasın demiş isek, üstelik de yüzyıllık zaman gibi bir asra tekabül ediyorsa, yazanı da bulmak zor. Çünkü emek ve vakit ister, araştırma ister, kısaca sıkı bir çalışmayı gerektirir.
* * *
İşte böyle başladı yüzyılın hikayesi. İTO yönetiminin talebi tarafıma iletilince vazifeden kaçamazdık. Başkan Şekib Avdagiç’in talimatıyla başlayan çalışma, Başkan Yardımcısı Mehmet Develioğlu’nun başkanlığında olan yayın kurulu ile gözden geçirme toplantıları, ardından adeta editör yardımcısı gibi emek sarf eden Erhan Çardaklı ile yapılan ikili müzakereler, yine yazarlarımızın tümüyle konuları üzerine yapılan karşılıklı değerlendirmeler işi kıvama getiren hususlar oldu.
Aslında çalışmanın hikayesi, her yazının kendi özel öyküsünden oluşuyor dersek abartmış sayılmayız. Berat Özipek ile bu çalışmanın boyutlarını konuşurken Erhan Erken öyle bir doktora tezi yazdı ki, yazamadıkları yazdıklarından daha önemli şeklinde bir cümle kurmuştu. İşte Berat ve Erhan hocaların yazısı bu cümleden ortaya çıktı. İstanbul’un bir asra varan arkeolojik kazıları ilk kez bu çapta yazılıyor. Bir yazının sınırlarını aştı ama yüzyıla kayıt düşüldü. Azmi Özcan, İstanbul’un belediye başkanlarını ilk kez bu formatta derledi. Kadim mabet Ayasofya, bu asrın en maceralı kurumu oldu. Müzeye çevrilmesi de yeniden ibadete açılması da bu yüzyıl içinde vuku buldu. Coşkun Yılmaz, bunun hikayesini kaleme aldı, Haluk Hoca dönemini de ek yaptık. Cumhuriyetin ilanından altı gün sonra kurulan Türk Seyyahin Cemiyeti (Turing Kurumu) üzerinden İstanbul’un turizminin hikayesi ilk kez yazılmış oldu. Sahaflığın piri Nedret İşli gibi birçok yazarımız görsellerini özel arşivlerinden seçerek yazılarına değer kattılar bizim de işimizi kolaylaştırdılar, onlara özel teşekkür borçluyuz.
* * *
Çalışma için iki duayen hocamızla özel ve uzun söyleşi yaptık. İlber Ortaylı Hocamızla yaptığımız kapsamlı söyleşi, deruni bir bakışla koca bir asrı değerlendirme üzerine idi. Saadettin Ökten Hocamızla Hasan Taşçı’nın yaptığı söyleşi ise tam bir İstanbul sohbeti oldu. Tarihten günümüze ilişkin bir güzel uygulamaya yol açabilecek teklife dahi cevaz verdi hoca. Tarihi camilerin kıble tarafında olan hazire uygulamasının günümüzün mimari açıdan standardı yüksek camilerinde de uygulanabileceğini ifade etti. Bu görüş de başka bir açıdan değerli idi ve hikâyeye dahil ettik.
Son olarak İstanbul’da Gündelik Hayat konusunu kaleme alan ünlü yazarımız Mario Levi’nin yazısını bitirdikten hemen sonra gelen vefat haberi hepimizi üzüntüye boğdu. Son yazısını bizim için yazmış olması tesellimiz oldu ve bu da hikayemizin sonu anlamına geliyordu. Bu çalışmada yer alan, koca bir asrın hikayesini oluşturmada vazife üstlenerek tarihe kayıt düşen tüm yazarlarımıza kalbi teşekkürlerimizi sunuyoruz. Çalışmanın bilmeyerek veya gözden kaçan tüm hataları olmuş ise tarafımıza aittir. Yazı geleneğinin son söz olarak söylediği gibi Yüce Allah en iyisini bilendir.