5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun, 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi ve 4857 Sayılı İş Kanun’u uyarınca; işveren işçilerini sigortalı şekilde çalıştırmalı ve sigorta primlerini, çalışanlarının gerçek ücretleri üzerinden, belirli günlerde ve şartlarda; ilgili kurum olan Sosyal Güvenlik Kurumu’na yatırmalı. Sigorta primlerinin düzenli ödenmemesi halinde çalışan ve devletin mağduriyeti doğmakla birlikte, eksik prim ödendiğinin tespiti halinde işverenler de çok ciddi yaptırımlarla karşı karşıya geliyor.
‘İşçilerin sigorta primlerinin eksik yatırılması’ hususu uygulamada karşımıza oldukça sık çıkarken, uzmanların çalıştığı yasa tasarısı netleştiği takdirde suçun faili/failleri hakkında hapis cezası da öngörülüyor. Fakat yazımızın konusunu ‘işçilerin sigorta primlerinin eksik yatırılması halinde işçinin haklı nedenle feshi’ olduğundan yazımızda daha çok işçilerin başvurabilecekleri hukuki yollardan bahsedeceğiz. Zira primlerin eksik yatırılması sebebiyle asgari ücretli gösterilen işçinin emekli maaşı, kurum tarafından ödenen iş görmezlik ücreti, kıdem ve ihbar tazminatı, işsizlik ücreti, kadın işçi ise doğum ücreti gibi yasal hakları zedelenmiş olacak. 4857 Sayılı İş Kanunu madde 24’te; işçilerin, hangi hallerde iş sözleşmesini haklı nedenle derhal feshedebileceği düzenlendi.
Maddede sayılan haller sınırlı sayıda değil ve bu nedenle kısıtlayıcılık teşkil etmez. Dolayısıyla, sınırlı sayı ilkesinin uygulanmadığını göz önünde bulundurursak, sigorta primlerinin eksik yatırılmasının, 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinin; ‘ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık’ başlığı altında değerlendirmemiz mümkün. Yargıtay’ın ilke haline gelmiş kararlarında da işverenlerin, işçilerinin sigorta primlerini gerçek ücretleri üzerinden yatırmamasının, işçilere haklı nedenle derhal fesih hakkı verdiği tartışmasız bir şekilde kabul ediliyor. Zira, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de 07.01.2019 tarihli kararında; ‘kazancı düşük gösterilen işçinin iş sözleşmesini, haklı nedenle derhal feshetme hakkının olduğunu ve eksik kalan sigorta primlerinin; işveren tarafından ödenmesi gerektiğini’ kabul etti. Ayrıca işçinin kıdem tazminatına da hak kazandığına karar verdi. Yargıtay’ın verdiği bozma kararlarının bir kısmında ise yine 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinde sayılan, ‘ücret ödeme borcunun yerine getirilmemesi’ kapsamında, ücret kelimesi geniş anlamda yorumlandı ve sigorta primlerinin eksik ödenmesi yine haklı nedenle fesih sebebi sayıldı.
Sonuç olarak, sigorta primlerinin eksik yatırılması her iki görüşü de ele alacak olursak, haklı sebeple fesih nedeni sayılıyor ve kıdem tazminatına hak kazandırıyor. Ancak işçinin, iş sözleşmesini feshetmesinden kaynaklı; ihbar tazminatı hakkı doğmayacak. Bunun yanı sıra işçi, sigorta priminin eksik yatırılması sebebiyle, işverenine karşı ‘hizmet tespit davası’ açabilecek. Dava açıldıktan sonra mahkeme tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirim yapılacak ve Sosyal Güvenlik Kurumu da davaya fer’i müdahil olarak katılabilecek. Hizmet tespit davasının açılabilmesi için ayrıca süre koşulunun da gerçekleşmesi gerekli. Zira, hizmet tespit davalarının; beş yıllık hak düşürücü süresi var.
Beş yıllık süre, tespiti istenilen ve hatalı olarak bildirilen hizmetlerin geçtiği yılın sonundan itibaren başlar. Ancak işçilerin haklılığını ortaya koyacak resmi delil niteliğindeki belgeleri ellerinde bulundurması önemli. Bu nedenle öncelikle; sigorta primlerinin eksik yatırıldığını fark eden işçi; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı olarak hizmet veren Alo 170 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bilgi Hattı’na ulaşarak durumu bildirmeli. Bilinmelidir ki Alo 170’e yapılan başvurular ile yapılan tespitler, yalnızca tespitin yapıldığı tarihten itibaren bir yıl geriye doğru işletilebiliyor. Daha eski dönemlere ait yapılmak istenen tespitler ancak ‘hizmet tespit davası’ ile mümkün olabiliyor. Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere hizmet tespit davalarında tanıklar önem arz ediyor.
Ancak tanıkların, hizmet tespit davasını açan işçi ile aynı iş yerinde ve aynı çalışma dönemi içinde çalışması gerekiyor. Bu tür tanıklara ‘hizmet tespit davası bordro tanıkları’ deniliyor. Bunun dışında, SGK iş yeri dosyası, işçinin özlük dosyası, işverenin meslek kuruluş kayıtları, vergi mükellefiyetine ilişkin kayıtlar, bordrolar ve bilirkişi incelemesi de davanın ispatı açısından önem taşıyor. Dava sonucundaki kararın neticesi, işçi lehine olursa eksik sigorta primleri işverenden alınarak SGK kayıtları yeniden düzenlenip, işveren de bu kusurundan para cezasına çarptırılıyor.
SONUÇ
Sigorta primleri eksik ödenen işçilerin, başvurabileceği birden fazla yol söz konusu. İşverenler ise işçilerin gerçek ücretlerinin, bir kısmını eksik olarak gösterdiği için ödeyeceği prim ile ödediği prim arasındaki farkı kâr olarak düşünüyor. Ancak işveren; yukarıda da değindiğimiz, hukuki durumlar ile yüzleştiğinde, kâr olarak düşündüğü her şey ona ekonomik açıdan kayıp olarak geri dönecek.
Aynı zamanda da işçileriyle arasındaki güven ilişkisi zedelenecek ve prestij kaybına sebep olabilecek sonuçlar ortaya çıkaracak. Zira devletin de teşkilatlarıyla ve yaptırımlarıyla, sigorta primlerinin düzenli olarak ödenmesinin önemi ortaya çıkıyor. Bu sebeplerle, işveren sigorta primlerini düzenli ödemeyi külfet olarak görmemeli ve iş sözleşmesinden doğan sigorta primlerini düzenli olarak ödeme borcunu yerine getirmeli.