ABD başkanlık seçimleri, Donald Trump’ın galibiyetiyle sonuçlandı. Trump’ın ortaya çıkışında çok büyük bir rol oynamış olan Çin, bu geri gelişten de en çok etkilenmesi olası ülke konumunda bulunuyor.
Trump’ın başkanlığı tekrar kazanması beklenen bir gelişmeydi; Covid sürecini son derece kötü yöneterek çok sayıda vatandaşının ölümüne yol açmış olmasına karşın 2020 seçiminde katılan seçmenlerin yüzde 47’sinin oyunu alabilmişti. ABD’de Trump’ın yükselişi ve diğer batı ülkelerindeki popülist liderlerin yükselişi, aynı dinamiklere dayanıyor. Bu gelişmelerin ardında gelişmiş batı ülkelerinde orta sınıf ve altındaki insanların 1970’lerin sonlarından başlayarak bozulan ekonomik durumları var. Bunun da ardında bir yandan dünyanın diğer ülkelerinin sanayi becerilerini artırarak batı ülkeleri ile giderek genişleyen bir alanda rekabet eder hale gelmesi, öte yandan da küreselleşme ile batı pazarlarının gelişmekte olan ülke üreticilerine, gelişmekte olan ülke pazarlarının da batılı yatırımcılara daha fazla açılması var. Bu gelişmelerin sonucu olarak eskiden tüm dünyanın sınai ürün ihtiyacını gelişmiş ülke çalışanları üretirken, şimdi yeni gelişen ülkelerin işçileri birçok üründe kendi ülke ihtiyaçlarını karşılamanın yanında ülkelerindeki yabancı yatırımcı tesislerinde çalışarak o ülkelerin ihtiyacını karşılayacak ürünleri de üretiyorlar. Bu, gelişmiş ülke çalışanları için on yıllardır azalan iş olanakları ve artmayan reel ücretler; o da umutsuzluk, mutsuzluk ve bu insanların dertlerine çözüm vaat eden popülist liderlere ilgi anlamına geliyor.
Dünya genelinde ilerleyen bu süreci hızlandıran ve etkisini büyüten Çin oldu. Çin’in dünyaya tam anlamıyla açılmaya başladığı 1990’lı yıllarda zengin OECD ülkelerinde çalışan kişi sayısı 400 milyondu. Çin’in oyuna katılması, gelişmiş ülke üreticileri için 600 milyonluk bir ek işgücü ve bu işgücünden yararlanmak üzere yatırım yapmak için çok çekici ortam ve koşullar ortaya çıkardı. Bu, Batı’daki çalışanlar için rekabet koşullarının iyice güçleşmesi anlamına geliyordu. Çin, üretim kapasitesi ve becerilerini çok hızlı bir şekilde artırdığından bu etki hızlı bir şekilde büyüdü. Yani Çin için bu zorlayıcı lideri ortaya çıkaranın esas olarak Çin’in kendisi olduğu söylenebilir.
Trump, ilk döneminde Çin’den ithal edilen malların önemli bir bölümüne ek vergiler getirmiş; Çinli şirketlerin teknolojik gelişimini engellemeye yönelik ürün ve bilgi ihracı, yatırım kısıtlamaları getirmiş; yabancı şirketlerin üretim zincirlerini Çin’den çıkartmalarını sağlayacak uygulamalar peşinde olmuş; ABD’deki Çinli akademisyenler ve Çinli öğrenciler için yaşamı zorlaştıran politikalar uygulamaya başlamıştı. Biden, Trump dönemi ek vergilerini olduğu gibi korudu ve teknoloji kısıtlama politikalarını, daha da sıkılaştırarak sürdürdü. Biden yönetiminin belirgin farkı, müttefiklerle ilişkilerdeydi: Trump, Çin yanında ABD’nin müttefiklerine de vergiler getiriyor, tehditler savuruyor, NATO’nun işe yararlığını sorguluyordu, Biden ise müttefiklerle ilişkileri güçlendirip Çin’e karşı işbirliği sağlamaya önem verdi. Trump’ın ikinci döneminde de benzer politikalar izlemesini bekleyebiliriz. Nitekim Trump, bu seçim döneminde göreve geldiğinde Çin mallarına yüzde 60 vergi getireceğini açıkladı.
Çin’i ne bekliyor? Yeni Trump yönetimi yüzde 60 vergi vaadini tüm Çin mallarına uygulayacak olsa ABD sanayisi büyük darbe alır, enflasyon da büyük sıçrama yapar. Bu nedenle bu vaat, ancak başka kaynaklardan kolayca temin edilebilecek belli bir grup mal için uygulanabilir. Ancak yine de ABD’ye ihracat konusunda Çin zorlu bir döneme giriyor gibi görünüyor. Teknoloji kısıtlamaları konusunda Biden yönetimi Trump’tan devraldığı politikaları öylesine sıkılaştırdı ki, yeni Trump döneminde daha da sıkılaşma için fazla alan kalmamış durumda. Öte yandan, artık Çin de ABD’ye küçük çaplı ihracat ve teknoloji kısıtlamaları uygulamaya başladı. Yeni dönemde karşılıklı hamlelerle bir sıcak teknoloji savaşına şahit olabiliriz.
Trump, Çin’i en çok da dış politika alanında zorlayabilir. Trump’ın Tayvan, Kuzey Kore, Güney Çin Denizi ile ilgili konularda izleyebileceği yüksek riskli politikalar, Çin Komünist Partisi’ni zor durumlarda bırakabilir ve bölgede sıcak çatışmaya varabilecek gelişmelere yol açabilir. Öte yandan Trump, ABD’nin kaynaklarını Çin’e odaklamasını sağlamanın yanında Rusya’yı Çin’e karşı batı kampına çekme amaçlarını da güderek Ukrayna’da savaşın durmasına ve Rusya ile ilişkilerin iyileşmesine yönelik politikalar izleyebilir. Rusya’nın kısa dönemde böyle bir politika değişikliğine gitmesi olası değilse de Trump’ın açtığı yol, orta dönemde böyle bir sonuç verebilir; bu da Çin için çok olumsuz bir gelişme olur.
Tüm bunlara rağmen Trump, Çin için kötü olmayabilir. Geçen dönemdeki politikaları sürerse, müttefiklerin Çin’e karşı ortak politikalar izlemesi zorlaşır ve bu Çin’e yarar sağlar. Öte yandan, Trump’ın prensiplerden çok somut yararları gözeten iş adamı yaklaşımı, iki tarafı birden rahatlatan anlaşmalarla da sonuçlanabilir.Yeni Trump dönemini, Çin için ‘yüksek düzeyde belirsizlik’ olarak tanımlayabiliriz.
fatih@fatihoktay.com
18 Kasım 2024 Pazartesi