FATİH OKTAY
Bir zamanlar Çin denince akıllara bir tas pirince bir gün çalışan insanlar gelirdi; işgücü ucuzdu. Artık pek öyle değil. Bizim gibi ülkeler için bunun önemli sonuçları var.
Çin’de işgücü piyasasının tabanını, ülkede ‘köylü işçi’, yabancı yazında ‘göçmen işçi’ olarak adlandırılan kırsal bölgelerden kentlere çalışmaya gelenler oluşturur. Geçmişten gelen düzenlemeler ve uygulamalar nedeniyle bunlar kentlerde ikinci sınıf vatandaş konumundadır. Kentlilerin yararlandığı birçok sosyal haktan yararlanamazlar, kentlerde beyaz yaka iş olanakları çok sınırlıdır; birçok ülkede olduğu gibi gecekondu kurup durumlarını zaman içinde düzeltme olanakları da yoktur. Bu insanlar kentlilerin yapmadıkları işleri yaparlar; fabrikalarda, inşaatlarda, restoranlarda garson olarak çalışanlar ağırlıklı olarak bunlardır. Çin’de düşük nitelikli işgücü maliyetlerinin en iyi göstergesini bunların ücretleri oluşturur.
ÇALIŞMA ÇAĞINDAKİ NÜFUS AZALIYOR
Çin Ulusal İstatistik Bürosu verilerine göre, 2019 yılında bu köylü işçilerin ortalama ücretleri, inşaat sektöründe yaklaşık 5 bin, imalat sanayinde ise 4 bin 500 Türk Lirasıydı. Bir internet iş bulma sitesinin verilerine göre, beyaz yaka işlerde ortalama ise bunun iki katı dolaylarında bulunuyor. Bunlar, artık ‘bir kase pirinç’ olarak nitelenecek ücretler değil.
Bu, çok normal bir gelişme. Kişi başına ortalama gelir, 40 yıl önce Türkiye’de yaklaşık 1.500 ABD dolarıyken Çin’de 150 dolardı; 20 yıl önce Türkiye’de 4 bin dolarken Çin’de 1.000 dolardı. Bugün Çin’de kişi başına gelir 10 bin doları aşmış, Türkiye’yi geçmiş bulunuyor. Ortalama gelir hızla artarken, ücretlerin yerinde sayması beklenemezdi.
Ortalama gelirlerin hızla artması yanında işgücündeki daralma da bu gelişmede rol oynuyor. Geçen yıl bir yazıda ele aldığım gibi, Çin’de çalışma çağındaki nüfus 2012 yılından bu yana her yıl birkaç milyon kişi azalıyor; toplam nüfus da içinde bulunduğumuz 10 yılın içinde azalmaya başlayacak.
Artık işgücü piyasasına oluk oluk yeni girişler olmamasının ücretlerdeki yükselişe katkısı var.
ASGARİ ÜCRETTE DEVLET POLİTİKASI
Bununla beraber kendi haline bırakılsa ücretler günümüzdeki düzeylerine gelmezdi; devlet politikaları da bu yükselişte önemli rol oynadı. Ülkede birçok diğer ekonomik konuda olduğu gibi asgari ücretler yerel olarak belirleniyor ama merkezi yönetim, yerel yönetimleri belli hedeflere yönlendirebiliyor. 2000’lerin ortalarından sonra merkezi yönetim, yerel yönetimleri asgari ücretleri enflasyonun çok üzerinde artırmaya yönlendiriyor. Bu politikanın ardında birkaç farklı güdü bulunuyor. Bunlardan biri, piyasa ekonomisine geçişle beraber çok bozulmuş olan gelir dağılımının iyileştirilmesi, hiç değilse daha kötüye gitmemesi. Bir diğer güdü, Çin sanayisini ucuz işgücüne dayalı düşük katma değerli ürünlerden uzaklaşmaya zorlamak. Bir diğer ve giderek önem kazanan güdü ise Çin ekonomisinin büyümesinde ihracatın rolünü azaltıp iç talebinkini artırmak, bu doğrultuda kitlelerin gelir düzeyleri ve alım güçlerini artırmak. Bu güdülerle gerçekleştirilen hızlı artışlar sonucunda Çin’in zengin bölgelerinde asgari ücretler işverene maliyet olarak Türkiye’yi geçmeye başladı. Çin’de asgari ücretler ile ortalama ücretler arasında büyük fark bulunuyor; örneğin başkentte asgari ücretler ortalama ücretlerin yüzde 20’si düzeyinde. Bununla beraber asgari ücretlerdeki hızlı artış ortalama ücretleri de yukarıya itiyor.
Bu gelişmeler sonucunda Çin’de ucuz işgücüne dayalı, düşük katma değerli ürün üreten Çinli ve yabancı kuruluşlar, faaliyetlerini işgücünün daha düşük olduğu çevre ülkelere kaydırıyor.
Bunlar bir taraftan Türkiye için iyi haber değil; ama bir taraftan da Çin ile rekabet gücünün giderek artması, Çin’e satılabilecek ürün ve hizmet yelpazesinin giderek açılması anlamına geliyor.
26 Mart 2021 Cuma