Tam anlaşıyorlar derken, ABD ve Çin karşılıklı adımlarla topyekûn bir ekonomik savaşa doğru gitmeye başladı. Yakın bir yerlerden dönmezlerse bu iş nereye varır, bir bakalım.
Olası bir savaşın ticaret cephesinde Çin’in işi, ekonomisi sanıldığı gibi ihracat bağımlı olmadığından, çok zor olmaz. Çin’in ihracatı 2017 yılında ülke toplam üretiminin (GSYH) yüzde 20’sini oluşturuyordu (dünya ortalaması yüzde 37). Bu ihracatın yüzde 18 kadarı ABD’ye yapılmıştı. Bu verilere Çin’in ihracatında yerli katma değer payının yüzde 70 dolayında olduğunu da katınca ABD’ye ihracatın Çin ekonomisinin toplam üretiminin yüzde 2,5 kadarını oluşturduğunu buluruz. Bu düzeyde bir bağımlılık ile ABD’ye ihracatta büyük bir düşüş de olsa bunun Çin ekonomisi üzerindeki etkisinin maliye ve para politikaları ile giderilebileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
YATIRIM HARCAMALARI
Ticaret savaşı Çin ekonomisini, beklentilerde bozulma, dolayısıyla özel sektör yatırım harcamalarında azalmaya yol açarak da etkiler. Ekonomi yönetimi bu durumu 2008 küresel krizi sonrası dönemde yapageldiği gibi kamu altyapı harcamalarını artırarak karşılayacaktır. Buna ek olarak, ülkede son zamanlarda özel sektör için yatırım ortamını daha cazip hale getirmek, finansal sistemin sağladığı kaynak miktarını artırıp maliyetini düşürmek konusunda da hummalı bir faaliyet yürüyor. Beklentileri yönetme konusunda da başarılı olunursa Çin’in ticaret savaşının dolaylı etkileriyle de başa çıkabilecek durumda olduğunu söyleyebiliriz.
Öbür tarafta ABD’nin Çin’e mal ihracatı 2018 yılında yaklaşık 120 milyar dolar tutarındaydı. Bunun önemli bir bölümü de yolcu uçakları ve entegre devre çipleri gibi Çin için alternatiflerin kısıtlı olduğu mallardan oluşuyordu. Toplam ihracat tutarı pek yüksek olmadığından ve bu kendisine zarar vereceği için Çin alternatifi kısıtlı mallara yüksek vergi uygulamayacağından, ticaret savaşının doğrudan etkisi ABD tarafında da büyük olmayacaktır.
Ticaret savaşının ABD ekonomisi için esas etkisi, enflasyon ve ülke sanayisinin rekabet gücü üzerinde olacaktır. Çin mallarına uygulanan ek vergiler, reçeteli ilaçlardan bebek arabalarına birçok tüketim ürününde fiyat artışı, bu da bir yandan toplumsal hoşnutsuzluk, bir yandan da enflasyon baskısı yaratacaktır. Çin’den gelen ara mallara dayalı üretim yapan birçok sektör için ise ek vergiler fiyatta rekabet gücünün azalması anlamına gelecektir.
İMALAT EKOSİSTEMİ
Ek vergilerin dünya ticaret ve üretim sisteminde değişikliklere yol açacağı, Çin’in yerini Hindistan, Vietnam gibi ülkelerin alacağı, bu durumda ABD sanayisi üzerindeki etkinin ortadan kalkacağı düşünülebilir. Bir yandan ekonomik gelişme, bir yandan ülke yönetiminin itelemesi sonucunda Çin’de ücretler ve diğer üretim maliyetleri hızla arttığından, hem yerli hem yabancı üreticiler ucuz işgücüne dayalı tüketim ürünlerinin üretimini bir süredir zaten çevre ülkelere kaydırıyorlar; ek vergiler bu süreci hızlandırabilir. Ancak bu kayma, ABD sanayisi için girdi sağlayan sektörlerde kolayca gerçekleşemeyecektir. Çin’in rekabet avantajı artık ucuz işgücü değil, donanımlı iş gücü, gelişkin altyapı, etkili bir imalat sanayi ekosistemi ve tüm bunları çok büyük boyutlarda sağlayabilmesine dayanıyor. Bunu en azından kısa-orta dönemde başka ülkelerin sağlayıp Çin’in yerini almaları kolay görünmüyor.
TEKNOLOJİ BOYUTU ZORLAYACAK
Olası bir ekonomik savaşın teknoloji boyutu Çin’i daha çok zorlayacaktır. Mobil iletişim, yapay zeka gibi alanlarda dünyada başa oynamaya başlayan Çin bilgi işlem ve iletişim sektörü, üretim girdilerinde ciddi bir şekilde dışa bağımlı bulunuyor. Çinli üreticiler donanımlarını kendi tasarladıkları, yazılımlarını kendi geliştirdikleri birçok üründe büyük ölçüde ABD, Japonya, Kore gibi ülkelerin entegre devre çiplerini kullanıyorlar. Bu çiplerin bir bölümü yerli üretim ise de bunların üretiminde kullanılan özel makina ve aletlerin büyük çoğunluğu da ağırlıklı olarak ABD ve Japonya kaynaklı. Son Huawei olayı ve birkaç benzeri gösteriyor ki, ABD, Çin’in bu zayıflığını kullanmakta tereddüt etmeyecek. İşlemciler gibi en kritik çiplerini kendisi tasarlayan Huawei için bile ABD şirketlerinin kendisine ürün satmasını engelleyen son karar zorlayıcı olacaktır. Ancak Çin sanayisi ABD’den alınamayan ürün ve araçları diğer ülkelerden temin edebilir. Bunlar dışarıdan temin edilemezse de bu ekonomisi için büyük bir darbe olmaz, ancak Çin teknoloji yarışında birkaç yıl kaybedebilir. Mevcut teknolojik birikimi ve yatırım kaynaklarının büyüklüğü düşünülürse; Çin’in böyle bir durumdan çok sürmeden, teknolojik olarak daha güçlü olarak çıkma olasılığının yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
MALİYETLİ BİR SAVAŞ
ABD’nin kolay bir galibiyet sağlaması da olası görünmüyor. Ancak ABD bu çatışmada yanına başkalarını da alırsa hem ticaret hem teknoloji alanında Çin’in işi zorlaşır. Bunun gerçekleştirilmesinde ise ABD için iki zorlaştırıcı etken var: Çin’in büyük iç pazarı ve yatırım yapma kapasitesi.
Ülkenin dev pazarı, ABD yönetimine diğer ülkeleri yanına çekmek için sopa ve havuç olarak kullanabildiği büyük bir güç veriyor. Ancak Çin pazarı da artık birçok ürün için dünyanın ya en büyüğü ya da ikinci büyüğü konumuna gelmiş bulunuyor ve hızla büyüyor. Bu pazardan mevcut durumda büyük yarar sağlayan, özellikle sanayisi gelişkin ülkeler, Çin’e karşı bir cephe oluşumu içinde olmak istemeyecektirler.
Öte yandan Çin, ulusal tasarruf oranının yüksekliğine bağlı olarak çok büyük bir yatırım kaynağına sahip ve Kuşak ve Yol gibi girişimler üzerinden gelişmekte olan ülkelere bu kaynaktan yararlanma olanağı sunuyor. Bu durumda bu ülkelerin Çin’e karşı bir oluşum içinde olmayı istemeyeceklerini de günümüzdeki gelişmeler açıkça gösteriyor.
Sonuç olarak, kolay kazanılamayacak, maliyetli bir savaştan söz ediyoruz. Gelecek yıl ABD’de başkanlık seçimleri olduğu, Çin’de de iç politika dinamikleri açısından maliyetli bir ekonomik savaşın hiç tercih edilen bir gelişme olmayacağı düşünülürse, savaşın ilk adımlarından dönülme olasılığı hâlâ bulunuyor. Ancak gümrük vergisi savaşı bitse de teknoloji ve etki alanı mücadelesi sürecektir. Dünya ekonomisi ve ticaret sistemi farklı bir döneme giriyor.
27 Mayıs 2019 Pazartesi