Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

7 Haziran ile 1 Kasım milletvekili genel seçimleri arası dönemde, Türkiye'yi seçimlere taşıyacak bir geçici hükümet görevdeyken, Türk ekonomisinin kurumsal yönetişimi adına oluşturulmuş olan kuralları korumak için, geçici hükümet 2016-2018 dönemini kapsayan bir Orta Vadeli Program'ı (OVP) kamuoyu ile paylaşmıştı. Açıklanan OVP'deki hedef ve temel prensiplere yönelik eleştirilerimizi daha önce belirtmiştik. 1 Kasım genel seçimleri sonrası kurulan 64. Hükümet, doğal olarak, kendi hükümet programına uygun yeni bir OVP'ye yönelik hazırlıkları bu hafta sonu tamamlıyor ve önümüzdeki hafta sonu veya takip eden 11 Ocak Pazartesi, yeni OVP'yi görmüş olacağız.

BAKANLAR KİLİT NOKTA

Türk siyaset tarihinin de ilk geçici hükümeti olan, bir önceki hükümet döneminde hazırlanmış olan 2016-2018 OVP hedefleri, 64. Hükümet'in yeni OVP'sine ne ölçüde yansıtılmış olacak, birkaç gün içerisinde öğrenmiş olacağız. Geçici hükümet döneminde de Ekonomi Yönetimi'nin kilit noktalarında olan bakanlarımızın, bugün yine kilit noktada görevlerini sürdürüyor olmaları ve o gün üst düzey bürokrat iken, bugün 64. Hükümet'in Ekonomi Yönetimi'nde yer alan bakanlarımızı dikkate aldığımızda, yeni OVP'nin hedeflerinde radikal değişiklikler beklemek doğru gözükmeyebilir. Bununla birlikte, bir önceki 2016-2018 OVP'sinde, net ihracatın büyümeye hiç katkı yapmayacak olmasının öngörülmüş olmasını, yüzde 5 enflasyon hedefinde ısrar edilmesini ve bilhassa merkezi yönetim bütçesinin GSYH'ya oranının yüksek öngörülmüş olmasını önemli bir sıkıntı olarak görüyorum.

BÜTÇE HARCAMALARI YAVAŞLAMALI

Önceki, 2014-2016 OVP'sinde, 2014 yılı GSYH büyüklüğü 1 trilyon 719 milyar TL olarak hedeflenmişken, gerçekleşme 1 trilyon 747 milyar TL olmuş. 2015 yılı GSYH hedefi 1 trilyon 895 milyar TL olarak öngörülmüş iken, geçen yıl için GSYH gerçekleşme beklentisi 1 trilyon 928 milyar TL. Ve, 2016 için önceki OVP GSYH büyüklük hedefi 2 trilyon 95 milyar TL iken, yenisi 2 trilyon 141 milyar TL'ye çıkarılmış. Bunu niye yazıyorum; çünkü, merkezi yönetim bütçe harcamalarının GSYH'ya, yani milli gelire oranı da yükseltilmiş. Oranın yükselmesi, GSYH büyüklüğünün aşağı çekilmesinden mi kaynaklanıyor diye bakıyoruz; hayır, yukarıdaki veriler bunun böyle olmadığını gösteriyor. O halde, nominal olarak merkezi yönetim bütçe harcamalarının GSYH'ya oranında gözden geçirilmesi gereken bir ciddi artış söz konusu. Türk ekonomisi için, merkezi yönetim bütçe harcamalarının GSYH'ya oranının bu kadar ciddi artış göstermesi olumlu bir tablo değil.

Önceki, 2014 yılı bütçe harcamaları/GSYH oranı hedefi yüzde 25,4 imiş; gerçekleşme yüzde 25,6 olmuş. Hayli yüksek bir oran; ama en azından hedeften sapılmamış. Ancak, 2015 yılı hedefi önce yüzde 24,6 olarak öngörülmüş iken; ki yıllar itibariyle merkezi yönetim bütçe harcamalarının GSYH'ya oranının aşağı çekilmesi doğru bir strateji; 2015 yılı gerçekleşme tahmini yüzde 26,1. Bu oran iyi bir oran değil. Yani, merkezi yönetim bütçe harcamalarında ciddi bir sapma var. Peki, bu sapma nasıl oluyor da, bütçe dengesine yansımıyor; çünkü, Türkiye'de işletmelerimizin, şirketlerimizin karından, hane halkının tasarruflarından anlamlı bir parçayı ekonomi aktörlerinin üzerine 'direkt' ve özellikle 'dolaylı' vergi olarak salıyoruz ve bu ciddi vergi yükü ve tahsilatı sayesinde, bütçe harcamalarındaki bu ciddi artış, bütçe açığına yansımıyor. Ama, ne pahasına. Esas sormamız gereken soru bu. Bir yandan Türkiye'nin toplam tasarruflarını arttırmaya çalışırken, bir yandan bu kadar vergi toplarsak, bu iş nasıl olacak? 2016 yılı için, 2 yıl önce bütçe harcamaları/GSYH oranı yüzde 23,7 öngörülmüş; şimdi yeni hedef 25,3. Bunun anlamı, 34 milyar TL fazladan bütçe harcaması; eh, onu da karşılayacak kadar 'ek vergi toplamak gerekiyor' demek.

İHRACAT BÜYÜMEYE KATKI SAĞLAMALI

Biliyorum ki, bu yazdıklarımın fazlaca bir anlamı yok. Çünkü, 64. Hükümet'in Ekonomi Yönetimi, kendi 2016-2018 OVP'sinde artık son rötuşlarda. Ama, Türkiye için, bütçe harcamalarının bu derece artmasının Türk ekonomisine getirdiği yük doğru mu? Bu artan yükü, giderek daha ciddi bir vergi yükü ile topluyorsak, Türkiye bu vergi yükü ile ne zamana kadar rekabetçi bir ekonomi olmayı sürdürebilir? Belki de, zaten artan vergi yükü ile, Türkiye'nin rekabetçiliğini çoktan azaltmış olabiliriz. Türkiye için, net ihracatın GSYH büyümesine katkısının hiç öngörülmemesi, veya negatif öngörülmesi, bir nevi 'algı' ve 'piyasa psikolojisi' açısından bir nevi 'yenilgi'nin kabulü değil mi? Hani, 500 milyar dolar ihracat hedefimiz vardı 2023 için. Ve, yüzde 5 enflasyon hedefinde ısrarcı olmak ne kadar doğru? Bu oranda ısrarcı ola ola, TCMB'nin itibarına zarar vermiyor muyuz? 2006'dan beri TCMB bir kez hedefi tutturabilmiş. TCMB'nin itibarı, ekonominin 'psikolojik yönetimi' açısından önemli değil mi?

10 Ocak 2016 Pazar