Hikmet BAYDAR

Hikmet BAYDAR

Diğer Yazıları

Hikmet Baydar

TCMB’nin internet sayfası olan www.tcmb.gov.tr sitesinde genel bakış sayfasına baktığımızda, TCMB’nin görev ve sorumluluklarını açıkça yazdığını görüyoruz. Yapılan açıklamada da belirtildiği üzere TCMB’nin 5 ana başlıkta toplanan görev ve sorumlulukları bulunuyor:

1. Fiyat istikrarı: Merkez Bankası’nın temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Fiyat istikrarı ile ekonomik kararlarda dikkate almayı gerektirmeyecek ölçüde düşük bir enflasyon oranı kastedilmektedir. Banka, bu amaç doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları doğrudan kendisi belirler, bir başka deyişle araç bağımsızlığına sahiptir.

2. Finansal istikrar: Finansal istikrar, Merkez Bankası için destekleyici amaç özelliğine sahiptir. Bu kapsamda Banka, Türkiye’deki finansal sistemin istikrarı için para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici önlemleri almakla sorumludur.

3. Döviz kuru rejimi: Ülkemizdeki döviz kuru rejimini hükümet ile birlikte belirlemek, biçimlendirmek ve uygulamak, Banka’nın bir diğer görevidir. Bunun yanında, Türkiye’deki altın ve döviz rezervlerini saklamak ve ülke menfaatleri doğrultusunda yönetmekten sorumlu kurum, yine Merkez Bankası’dır.

4. Banknot basma ve ihraç imtiyazı: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 87. maddesine göre para basma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) aittir. Ancak TBMM,banknot basma ve ihraç yetkisinisüresiz olarak Merkez Bankası’na devretmiştir.

5. Ödeme sistemleri: Merkez Bankası; fonların ve menkul kıymetlerin güvenli ve hızlı bir şekilde aktarılması ve mutabakatının gerçekleştirilmesi için yeni sistemler kurmak, kurulmuş ve kurulacak sistemlerin kesintisiz işlemesini sağlamak, gözetimini gerçekleştirmek ve gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür.

Yukarıda belirtilen görev ve sorumlulukları kısaca hatırladıktan sonra kur, döviz, parasal istikrar ve enflasyon konusunda TCMB’nin yetkili ve sorumlu olduğunu da görüyoruz.

Fiyat istikrarı ifadesinde düşük enflasyon oranı açıkça belirtiliyor. Bunu gerçekleştirmek için parasal istikrarı sağlaması ve para ve döviz piyasalarıyla ilgili gerekli düzenlemeleri yapması gerektiği bildiriliyor.

Son zamanlarda geleneksel repo, geç likidite penceresi, karşılıklar ve swap anlaşmaları gibi enstrümanlarla piyasaları regüle etmeye çalışıyor. Dövizdeki yükseliş, bu regülasyonun yetersizliğini açıkça gösteriyor. Döviz, ülke ekonomimizin yumuşak karnıdır. Enerji, ithal hammadde kullanılan her sektörün maliyetlerini doğrudan etkilediği gibi yurt dışı garantili borçlar, eurobond ödemelerinde de Hazine’nin açık vermesine neden oluyor. Döviz sepetinin seviyesi nedeniyle operasyonların yetersizliğinin açıkça belli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü döviz sepetinin ciddi şekilde yükseldiğini, akabinde faizlerin ekonomiden kaynaklanmayan nedenlerle yükseltilmek zorunda kalındığını görüyoruz. Ancak yine sonuç alınamamıştır.

Faizlerin yükselmesi, pandemi ve yurt dışı boykot denemeleri nedeniyle durgunluk riski taşıyan reel sektöre taşıyamayacağı bir yük getirebilir. Dolayısıyla reel sektörün nefes almasını sağlamak için kur yükselişine göz yummak zorunda kalınıyor olabilir.
Bu tercihlerle alakalı bir konu.

Bu arada yurt dışına da bakmamız gerekiyor. Böylece döviz politikalarının neden yeterli olamadığını daha iyi anlayabiliriz. Kur atakları geldiğinde, yurt dışında ABD’den Japonya’ya kadar çok farklı piyasalarda benzer dalgalanmaların olduğunu gözlemliyoruz. Kısacası olayın global fonların koordineli hareketi sonucunda olması, öngörülebilirliğini imkansız hale getiriyor. Bunun çözümü ise sadece TL likidite kontrolü ile alakalı. TCMB, TL arzında ciddi kısıntıya gitmeli. Buradan döviz dalgalanmaları için kullanılacak TL’nin bu amaçla talep edenlerin eline geçmesini engellemesi gerekiyor. Faiz yükselişinin çözüm olmadığını, bir süredir sizlerle paylaşıyoruz. Her faiz artışı Türk Lirası’nın gelecekteki değerini düşürüyor. Yani gelecekte kur yükselişini garanti ediyor.

Bu durumda TCMB’nin piyasa regülasyonlarında likidite kontrolünü artıracak tedbirler alması kaçınılmaz.

Bu yapılmadığı sürece yüksek kur, enflasyonda maliyet enflasyonu oluşturacak, yüksek enflasyon da daha yüksek nominal faiz ihtiyacını getirecek.

Son söz; tedaviye yeterli dozda ve doğru ilaç verilmediği sürece tedavi hastalığı iyileştirmez.

30 Ekim 2020 Cuma