Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları

Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili

Savunma sanayi olarak nitelediğimiz alanı, salt ticari bir sektör olarak görmek mümkün ve doğru mu? Yani bir bütün olarak baktığımızda savunma sanayini; tekstil, otomobil, turizm, finans, bilişim gibi klasik sektörlerden biri olarak görebilir miyiz? Elbette sektörlere birçok açıdan ve boyuttan bakılabilir. Her sektörün; eğitim/insan kaynağı tarafı, stratejik boyutu, finans ve ülke açısından önemine yönelik değerlendirmeler yapılabilir.

Bu sektöre yönelik işin hukuki, insani ve etik boyutu şüphesiz çok önemlidir. İşin karmaşık ve zor anlaşılır tarafı da burasıdır. Ama zaten bu sektörle bağlantılı olan hiç kimse saldırı sözcüğünü kullanmıyor veya kimse saldırı sanayi demiyor. Bütün ülkeler ve firmalar savunma kavramından hareketle fikir ve kamuoyu oluşturuyorlar. Saldırı yapan da savunma yapan da aynı kavramı kullanıyor.

Bir de işin tüccarlık kısmı var. Yani silah ticareti konusu. Sadece bunun için üretim yaparsanız işin nereye gideceğini kestirmek mümkün olmaz elbette. Bu durumda da olayın etik ve insani boyutu ortadan kalkar. Savunma anlayışı saldırı ve insanlık zulmüne dönüşür. Ürettiğiniz silaha sahip olan anlayış ne ise doğal olarak ona hizmet eder.

Bütün bunlar; devlet felsefesi, sicili temiz bir devlet geçmişiniz, insanlık ve hak- hukukanlayışınızla çok yakından ilgilidir. Günümüzde çok güçlü devletler ürettikleri silah envanterini bir taraftan ticari ürün olarak pazara sunuyor, diğer taraftan ise sömürgeci yaklaşımla denetim ve saldırı amaçlı kullanıyorlar.

Hatta pazarı büyütmeye yönelik operasyonlar yapıyorlar. Güçlü devletlere zaten kimse saldırmaya cesaret edemediği için burada savunma sanayinden çok fiilen saldırı sanayi şeklinde çalıştığı ortadadır.

Bu durumu kendi ülkemiz açısından ele aldığımızda daha çok iki boyut ortaya çıkar.

Biri; insanlık anlayışı ve buna bağlı olarak tarihten bugüne olan devlet sicilimiz. Diğeri ise; yararlandığımız insan kaynağıdır. Öncelikle bizim devlet felsefemiz; insanı öldürmeye değil yaşatmaya dayalıdır. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmeye yöneliktir. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine baktığımızda silahı, insanlığa yönelik bir zulüm aracı olarak kullandığımız pek vaki değildir.

Diğer taraftan devlet olarak savunma sanayi konusunda geri kaldığımız bir gerçek. Yeni yeni bu alanda toparlanarak belirgin adımlar atıyoruz. Yerli ve milli yaklaşımla silah sanayimiz gelişiyor. Hızlıca da bunun sonuçlarını görüyoruz. Ülkemizi savunmada ve bu amaçla yapılan dış operasyonlarda kendi üretimimiz olan silahlardan büyük güç alıyoruz ve başarılar elde ediyoruz.

Bilindiği üzere savunma sanayi insan kaynağı açısından yerli, milli ve mahrem olmasından dolayı son derece stratejik ve büyük önem taşıyor. Çünkü savunmanın mahremiyeti insan kaynağını da zorunlu olarak mahrem kılıyor. Bu açıdan bu alanda çalışacak insan kaynağımızı baştan itibaren destek vererek ülke ve millet sevgisi içinde yetiştirmek gerekiyor. Hem insani özellikleri hem de zihinsel potansiyeli birlikte önem taşıyor. Bu alanda kalıcı başarılar elde etmek için en önemli yatırımı ve önemi, insan kaynağı yetiştirmeye vermemiz zorunluluk görülüyor.

03 Ocak 2020 Cuma