tatil-sepeti
Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Öncelikle gazetemiz okurlarının, takipçilerinin ve abonelerinin ve tabii bütün iş insanlarımızın, çalışanlarımızın ve esnafımızın Ramazan-ı Şerif’ini kutlar gönüllerince geçmesini dileriz.

Büyükler Ramazan’a kavuştuklarında, “Sağ olana bir Ramazan daha geldi. Bereketli geçsin, bereketli olsun” derler. Biz de aynı dilekleri tekrarlayalım.

Ramazan sohbetlerine başlanırken söze, “Efendim” diye girilir ve devamı gelir. Geleneği bozmayalım ve dilimizin gücünce söze yol verelim.

Efendim, Ahmet Rasim, Ramazan’ı şöyle tarif eder: “Gülleri açmış, sümbülleri, laleleri, zerrinleri, fulyaları yetişmiş, bülbülleri şakıyan otuz günlük bir baharistan.”

Malumunuz olduğu üzere bizde Ramazan günlerinin örf, adet ve geleneği ticari hayatımızla iç içe yaşıyor.

Ahmet Rasim’in ‘baharistan’ diye isimlendirdiği Ramazan ayında, zengin fakir demeden; şehrin bağlarına, bahçelerine, sokaklarına, mahallelerine, evlerine ayrı bir önem verilir ve temizlik başta olmak üzere, ‘önce insan’ amaçlı hizmetler yapılırmış.

AHİLERİN RAMAZAN MESAİSİ

Bugün halen önemini kaybetmeyen Ramazan ayına ait örf, adet ve geleneklerin, Osmanlı devrinden bu yana sürüp gelmesidir. O yıllara kısaca yolculuk yaparak, Ahilerin Ramazan ayında nasıl bir çalışma yaptığına bakalım.

Ahi birliklerinin her mahalleye ve hatta her eve dair Ramazan öncesi yaptığı ziyaretler ve tespitler, belli bir incelemeden geçtikten sonra yine Ahi başının talimatıyla esnafa görevler verilerek, o mahalledeki muhtaç ailelerin ihtiyaçları ilgili esnaf gruplarınca karşılanırmış.

Ramazan’da zengin fakir, hiç kimse Ramazan eğlence ve yiyeceklerinden mahrum bırakılmazken, geceleri sahur için davul çalan ve mani okuyanların bir başka vazifesi de o mahallede kimlerin neye ihtiyacı olup olmadığını bilmek ve ilgililere bildirmek olurmuş.

ESNAF-HALK DAYANIŞMASI

Ramazan medeniyetinin bir başka ve en çok sevinilen özelliği de hangi dilden, dinden ve ırktan olursa olsun, özellikle İstanbul’da; bilinen bilinmeyen, tanınan tanınmayan hemen herkesin Ramazan ve bayram sevincini paylaşması sağlanırmış.

Ramazan’da yardımlaşan esnaf içerisinde sadece Müslümanlar değil, Müslüman olmayan esnafın da yer aldığı belirtilir ve şöyle denildiği kaydedilmiştir: “Biz müşterilerimizi Müslüman veya değil diye ayırmadığımıza ve her insana hizmet ettiğimize göre bu meselede de elbet hizmet edeceğiz ve katkı vereceğiz.”

Ramazan ayının yemekleri, pideleri, tatlıları, davulcusu, musikisi, sohbeti, mahyası, mukabelesi, teravihi, iftar davetleri, eğlenceleri, gezileri bütün İstanbul halkının ortak paylaştığı ve yaşadığı özel günler olarak seyyahların kayıtlarındaki yerini aldı.

Bu ayda esnaftan söz ettik ama devlet erkânından bahis açmadık. Ramazan günleri geldiğinde sarayda da büyük bir hazırlık yapılırmış. Devlet büyüklerinden en alt kademedeki görevlilere kadar hemen herkese Ramazanla ilgili olarak görevler verilir ve her kademedeki şahıs üzerine düşen vazifeyi ifa edermiş.

Günümüzde de örneklerini gördüğümüz kumanya dağıtma işi gibi sarayda da çalışanlara ve çeşitli Ahi birliklerinin veya Loncaların belirlediği muhtaç ailelere; pirinç, et, bal, yağ, arpa, mum, ekmek, pamuk, kahve ve diğer kuru yiyecekler dağıtılırmış.

Bu arada okullar unutulmaz; ocaklar, medreseler, tekkeler, zaviyeler hatırlanır, buralara günlük yiyecek ve içecekler ikram edilirmiş.

Sadaka ve fitre ayı da olan Ramazan’da ilk sadaka, saray büyükleri tarafından bir ay boyunca şehrin en ücra köşesinden, en merkezi yerine kadar tüm muhtaç ailelere dağıtılır ama asla kimden ve nereden geldiği belirtilmezmiş.

Velhasıl Ramazan ayı, esnafımız ile halkımızın karşılıklı dayanışma içerisinde geçirdiği bir ay olarak yaşanırmış. Yani bir baharistan imiş.

01 Nisan 2022 Cuma