Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları


keremalkin@superonline.com

 

2008 küresel finans krizinde ilk darbeyi alan, 2020’de patlak veren küresel virüs salgını ile iyice dağılan, 2022 başında patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı ve takip eden küresel ve bölgesel jeopolitik ve jeoekonomik kırılmalar ile tabutuna son çivilerin çakıldığı ‘Küreselleşme 2.0’ döneminin yerle yeksan olması, küresel ekonomi-politik sistemde yeni kavramların sorgulanmasını da beraberinde getirdi. 

 

İlk kavram ‘ekonomi-politik parçalanma’. Özü, dünya ekonomisi ve siyasetinde yeni güç merkezleri arası bölünmenin, parçalanmanın, yeni ülke gruplarının oluşumunun hız kazanmış olması. 

 

‘Küresel Kuzey’ ve ‘Küresel Güney’ artık fazlasıyla oturmuş kavramlar iken, küresel platformlarda ‘Küresel Doğu’ gibi yeni bir kavramın dillendirildiğini de görüyoruz.

 

STRATEJİK OTONOMİ

 

İkinci bir kavram ‘stratejik otonomi’. Önde gelen 40 ekonominin tarım ve gıda, enerji, teknoloji ve dijital altyapı ile savunma alanında kendine yetebilen ekonomi olmayı önceliklendirmesi. 

 

Bu durum, ‘Küreselleşme 2.0’ın hararetle savunduğu ‘ekonomik bağımlılık’ kavramının da kullanım dışı kaldığını teyit ediyor. Yeni dönem, doğrudan yatırımlarda da ülke ekonomisine yeni altyapı, yeni fabrika, yeni tesis kazandırma noktasındaki yatırımlarda da ‘friendshoring’, yani sadece coğrafik olarak değil, daha da önemlisi müttefiklik ruhuna haiz ülkelere doğrudan yatırımların yönlendirilmesi yönünde eğilimleri öne çıkarıyor. Bununla birlikte, ABD’nin Trump ve Biden döneminde attığı adımlar, ABD menşeli yatırımların daha çok ABD’de kalması yönündeki eğilimin de güçlendiğine işaret ediyor. G7 ülkeleri geçtiğimiz 25 yıla kıyasla, önümüzdeki 10 yıl için kendi yatırımcılarının kendi ekonomilerine yatırım yapmasını teşvik etmeye odaklanmış durumda.

 

2 TRİLYON DOLARLIK ZİRVE

 

‘Soğuk savaş’ bittikten sonra hareketlilik kazanmış olan küresel doğrudan yatırımlar pazarı, 1990’lı yılların başlarında 200 milyar doların bir miktar altında ve üstünde bir büyüklüğe sahip iken, 1990’lı yılların sonlarına doğru aralıksız artarak, 2000 yılında 1.4 trilyon dolara ulaşmış; 2001-2003 arası 11 Eylül, Afganistan ve Irak operasyonları döneminde 550 milyar dolara kadar gerilemişti. Ardından, yeniden sıkı bir tırmanış yaşayan küresel doğrudan yatırım hacmi, 2007’de 1.9 trilyon doları geçerek yeni bir rekora imza attıktan, 2008 küresel finans krizi ve takip eden ekonomik çalkantılarla epey dalgalandıktan sonra 2014’te ulaştığı 1.4 trilyon dolarlık büyüklükten 2015 sonunda 2 trilyon 56 milyar dolara ulaşarak ekonomi tarihindeki en yüksek seviyesini yakalamıştı.

 

CAZİP ÜLKE

 

Ardından, küresel ve bölgesel anlamdaki birçok gelişmeye bağlı olarak 2020’de tekrar 1 trilyon doların altına geriledi. 2022 sonu gördüğü en yüksek yıllık hacim ise 1.3 trilyon dolar. Önde gelen 40 ekonominin merak ettiği konu, küresel doğrudan yatırım rekabeti önde gelen ülkelerde şirketlerin kendi ülkelerine yatırım yapma eğilimini iyice tetiklerse küresel hacmin nereye gerileyeceği ve yavaşlayan küresel doğrudan yatırım hacmi içerisinde, yükse-len gelişmekte olan ekonomilerin daha fazla doğrudan yatırım çekebilmek adına ne tür yeni strateji, teşvik ve politika geliştirebile-cekleri. Hiç şüphesiz, nüfusu artan, mal ve hizmet üretimi ile ticaretindeki kabiliyetlerini güçlendiren, küresel tedarik zincirindeki ‘güvenilir liman’ konumunu perçinleyen ve ticaret koridorlarında daha iddialı rol üstlenen Türkiye, bu rekabette ‘cazip ülke’ olmayı sürdürecek.

08 Temmuz 2024 Pazartesi