Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları

PROF. DR. NURULLAH GÜR

Son haftalarda krediye erişimde sıkıntılar yaşandığına dair reel sektörden serzenişler yükseliyor. Türkiye ekonomisinde çok sık karşılaştığımız bir sorun bu. Reel faiz eksi seviyelerde olsa da şirketlerin finansman sorunu devam ediyor. Aslına bakarsanız bu, o kadar da sürpriz bir gelişme değil. Peki, neden? Anlatmaya çalışayım.

Bilindiği üzere, Türkiye bir süredir para politikası kararlarında diğer ülkelerin tam tersi istikamette ilerliyor.

Ekonomi kurmayları, enflasyon ve cari açık problemlerini kökünden çözmek için yerli üretimin artması gerektiğini savunuyorlar. Merkez Bankası bu yolda üretimi desteklemek için politika faizini düşük tutuyor. Zorlu bir mücadele. Türkiye’nin bu heteredoks politika tercihini küresel ekonominin oldukça çalkantılı olduğu bir dönemde uygulamaya sokması, işi daha da zorlaştırıyor. Koronavirüs salgının tedarik zincirleri üzerindeki yıkıcı etkileri zaten enflasyonu fırlatmıştı. Rusya-Ukrayna savaşının tetiklemesiyle artan enerji fiyatları enflasyona tuz biber ekti. Bu dönemde Fed’in tarihi yüksek seviyelerdeki şişkin bilançosunu küçültmeye çalıştığını ve bunun gelişen ülke para birimleri üzerinde baskı oluşturduğunu da unutmayalım.

Enflasyon artarken politika faizinin sabit kalması sonrasında Türkiye’de reel faiz daha önce görülmemiş negatif seviyelere geriledi. Bunu fırsat bilen bazı şirketler ilk etapta krediye yüklendiler. Zaten ekonomi yönetimi de tüketici kredilerine nazaran ticari kredilerin genişlemesini istiyordu. Amaç üretimi desteklemekti. Ancak, enflasyon oldukça tehlikeli seviyelere çıkınca ve TL’nin üzerindeki baskı artınca işler biraz değişti. Ayrıca, düşük faizle alınan kredilerin faaliyet dışı yatırımlara yöneldiğine dair şikayetler de arttı. Ekonomi bürokrasisi çözüm için makro ihtiyati tedbirlere başvurdu. Bu adımlar örtük biçimde faiz oranlarını arttırarak kredi genişlemesini frenledi.

AZI DA ZARAR ÇOĞU DA

Tüm bu yaşanalar bize şunu gösteriyor: Faizin azı da zarar çoğu da. Yüksek faizin reel sektör üzerindeki olumsuz etkilerini anlatmaya zaten gerek yok. Reel faiz aşırı düşük olduğunda da işler özellikle genç girişimciler ve KOBİ’ler için iyiye gitmiyor.

Çünkü, reel faizin bu denli düşük, belirsizliklerin ise yüksek olduğu bir denklemde bankalar risk almaktan iyice çekiniyorlar. Garanti müşterilere yöneliyorlar. Teminat bankacılığı anlayışı iyice baskın hale geliyor. Teminatın ne kadar fazlaysa, krediye erişimin o kadar kolay oluyor. Büyük şirketler bu işten karlı çıkıyorlar. Bankalar, kredi hedeflerini tutturmak için yatırım yapmaya niyeti olmayan büyük şirketleri adeta krediye almaya zorluyor. Bu sürecin sonunda krediler haliyle faaliyet dışı alanlara kayabiliyor. Yatırım, yenilik, ihracat ve istihdam iştahına sahip genç girişimciler ve KOBİ’ler ise krediye erişmekte zorluk çekiyorlar.

Faizde optimal oranı yakalamak çok zor bir iş. Teorik açıdan olduğu varsayılan böyle bir oranın gerçekte var olup olmadığı büyük bir muamma. Durum böyle olunca kapitalist sitem içerisinde faizler ya çok yüksek ya da çok düşük kalıyor. Aslında bu cendereden çıkmanın yolu belli: Parayı devamlı ticari hayatın içerisindeki yatırımlarda değerlendirmek ve risk paylaşımını baz alan ortaklığa dayalı finansman yöntemlerini öne çıkarmak. Fakat ne yazık ki bunları bir türlü beceremiyoruz. Bu yüzden de bir kısır döngü misali ha babam faizi konuşup duruyoruz.

19 Ağustos 2022 Cuma