Fatih Oktay

Koronavirüs salgını aynı anda hem arz hem talebi vurarak tüm dünyayı bir ekonomik krize soktu ama gelişmekte olan ülkelerin birçoğu için buna bir de dış finansman krizi eklendi. Gelişmekte olan ülkeler için bir finansman krizinin malzemesi 2008 krizinden bu yana birikiyor, sinyalleri de 2010’ların ortalarından bu yana geliyordu. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin gelişmiş ülke ekonomilerinin iniş çıkışlarına bağlı olarak neredeyse dönemsel olarak kriz yaşadığını biliyoruz. Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde ekonomik kriz dönemlerinde uygulanan parasal genişleme programları gelişmekte olan ülkelere doğru büyük boyutlu sermaye akışlarına yol açıyor. Bu sermaye akışları ülke paralarının değerlenmesine, faiz oranlarının düşmesine, borsaların canlanmasına yol açıyor. Bu koşullar altında bu ülkelerde yabancı para cinsinden borçlanma da yüksek düzeylere çıkıyor. Gelişmiş ülkelerde krizden çıkış başladığında parasal genişleme yavaşlayıp, giderek daralmaya dönüşünce de, bu ülkelerden sermaye çıkışları başlıyor ve işler tersine dönüyor. Ülke parasıyla yapılmış yatırımların dövize dönüştürülerek çıkışı, döviz kurları ve faiz oranlarında artışlara, hisse senedi fiyatlarında da düşüşlere yol açıyor. Döviz kurundaki artışların, bolluk döneminde artmış olan döviz cinsinden borçların şirket ve bireylere olan yükünü artırmasıyla ekonomide daralma, döviz yükümlülüklerini kapatma çabasıyla da döviz cephesinde sıkıntılar başlıyor.

DIŞ KAYNAK ÇIKIŞI

1980’lerdeki Latin Amerika Krizi ve 1997 Asya Finansal Krizi böyle oluşmuştu. ABD ekonomisinde 2000 yılı krizi sonrasında başlayan ve 2008 krizinde iyice hızlanan parasal genişleme de benzer gelişmelere yol açtı. Birleşmiş Milletler verilerine göre gelişmekte olan ülkelerin dış borçları, ağırlığı özel sektörde olmak üzere, 2008 krizi sırasında yaklaşık bu ülkelerin GSYH’leri kadarken, 2010’ların ortalarında GSYH’lerinin iki katına yaklaşmış bulunuyordu. Son yıllarda da gelişmiş ülkelerde para politikalarında normalleşme ve ekonomilerde düzelme belirtileriyle beraber gelişmekte olan ülkelere dış kaynak girişlerinde sıkıntılar ve dış borçların çevrilmesiyle ilgili riskler gündeme gelmeye, ülke paralarında değer kaybı yaşanmaya başlanmıştı. Koronavirüs salgını ile dış kaynak çıkışlarının son dönemlerde görülmemiş boyutlara çıkmasıyla, özellikle döviz rezervleri yüksek düzeyde, dış ticaret dengeleri sağlıklı olmayanlar için bu yöndeki gelişmeler hızlandı.
Salgın öte yandan, gelişmiş - gelişmekte olan demeden tüm ekonomileri, üretimi ve tüketimi aynı anda vurarak etkiliyor. Gelişmiş ülkeler gerek üreticileri gerekse tüketicilerini kriz döneminde ayakta tutup mümkün olduğunca hızlı normale dönebilmek için çok büyük boyutlu destek programları devreye sokuyor, merkez bankaları da bu programları para basarak finanse ediyor. Dış ticarette açık veren, salgın nedeniyle ihracatı da dış kaynak girişi de düşmüş olan, döviz rezervleri yüksek olmayan bir ekonomide ithalatı artıracak destek programları döviz cephesinde sorunları artıracağından, çoğu gelişmekte olan ülke için bu olanak son derece kısıtlı. Bu koşullarla, dünyanın virüs nedeniyle karşı karşıya olduğu üretim-tüketim krizinin bir de borç krizi eklenerek derinleşmesi olasılığı bulunuyor.

BORÇ ÖDEMELERİNE ERTELEME

Bu olasılığa karşı ilk adımlar atılmış bulunuyor; G20 ülkeleri, en az gelişmiş ülkelerin resmi borç geri ödemelerinin ertelenmesi kararını aldı. IMF ve Dünya Bankası, yine ağırlıklı olarak en az gelişmiş ülkelere yönelik borç erteleme ve kaynak sağlama programları başlattı. Ancak toplamı birkaç yüz milyar doları bulabilecek bu girişimler gelişmekte olan ülkelerin yalnız bir bölümünü hedefliyor ve bu ülkelerin birkaç trilyon doları bulan kaynak gereksinimlerini karşılamaktan uzak görünüyor. Dünyanın bu soruna bir çözüm bulması gerekiyor, burada da Çin’e önemli bir rol düşüyor. Resmi veri eksikliğinde yapılan bazı çalışmalara göre günümüzde Çin gelişmekte olan ülkelere, tüm gelişmiş ülkelerin toplamından da, Dünya Bankası ve IMF’den de fazla dış kaynak sağlıyor; sağladığı krediler toplamı 500 milyar doları buluyor. Çin, en az gelişmiş ülkelerin borç geri ödemelerinin ertelenmesi yönündeki G20 kararına katılacağını ve ek olarak yine bu tür ülkelere yönelik olarak 2 milyar dolarlık bir kaynak sağlayacağını açıkladı. Ancak gelişmekte olan ülkelerin tümünü ve ihtiyaçlarının kayda değer bölümünü karşılayacak girişimler henüz ortada yok. Yumuşak güç oluşturma açısından yararlı olacak böyle girişimler konusunda Çin ve ilgili diğer ülkeler arasında bir rekabet oluşmasını dileriz.

29 Mayıs 2020 Cuma