Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

HAKAN GÜLDAĞ

Geçen hafta Adalet Bakanlığı verilerine dayanılarak yapılan bir haber, icraların yaklaşık bir milyon arttığını gösteriyordu. Tam rakamıyla söyleyecek olursak, 24 Mayıs 2022 itibarıyla, mahkemeler-deki icra dosyası sayısı yılbaşına göre 926 bin arttı. Toplam dosya sayısı da 23 milyon 497 bin 126’ya yükseldi.

Bu sayının önemli bir bölümünü ticari kaynaklı dosyalar oluşturuyor. Tabii bu artışın nedenlerini az çok biliyoruz. Covid-19 salgınının etkilediği kesimlerin başında KOBİ’ler ve esnaf geliyor.

KOBİ’lerin borç defterleri de kabarıyor. Mesela, birçok sektör gibi perakende sektörü de kredilere yüklendi. BDDK verilerine göre, 2021 başında 39 milyar lira olan sektörün kısa vadeli borcu, bu yıl başında 60 milyar liraya çıktı. Yılbaşından mart sonuna kadar da 71 milyar liraya tırmandı. Perakendecilerin borcu uzun vadelilerle birlikte toplam 178 milyar liraya ulaştı.

SIKINTILAR DAHA DA ARTABİLİR

Bu yazının konusu icra iflas davaları değil. Borçlanma miktarları da... Bu verileri, yaşanan sıkıntıların bir göstergesi olarak paylaştım. Kolay bir dönemden geçmiyoruz. KOBİ’lerin zaten kısıtlı sermaye yapıları, finansmana ulaşmada yaşanan sıkıntılarla birleşince artan maliyetlerle boğuşmak iyice zorlaştı. Kimi sektörlerde azalan satışlar, önümüzdeki dönemde bu zorlukların artabileceğine işaret ediyor. Dünyada ve özellikle Avrupa’da ekonominin durgunlaşmaya başlaması, bu süreci dış talep cephesinden de olumsuz yönde etkileyecek. Şu sıralarda gayet iyi giden yurt dışı siparişler yıl sonuna doğru azalabilir.

Benim gözlemlediğim birçok KOBİ sahip ve yöneticileri adeta diken üstünde. Hem yurt içindeki hem yurt dışı piyasalardaki belirsizlik ve karmaşa onları rahatsız ediyor. Şu dönemde işleri gerçekten de zor.

RÜZGAR TÜRKİYE’DEN YANA ESİYOR

Ancak hemen söyleyeyim, her şey de olumsuz değil. Dünyadaki gelişmeler, Türkiye’nin önemini artırıyor. Türkiye, değişmekte olan dünya tedarik zincirinde, bugüne kadar inşa ettikleri ve elde ettiği birikimler sayesinde, kapanan kapılardan çok, açılan fırsat pencereleriyle karşılaşacak. İleri-geri gidişler, zikzaklar yaşanacak mutlaka. Ama gelişmeler, rüzgarın Türkiye’nin işlerini zorlaştıracak şekilde karşıdan değil, aksine arkasından eseceğini gösteriyor.

İşte Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda da bu konu bol bol tartışıldı. Gerçi, ilginin azlığına bakılırsa, oraya toplanan 50’den fazla devlet başkanı ve hükümet yetkilisinin, onlarca CEO’nun, yani deyim yerindeyse, ‘dünyanın efendilerinin’ ne diyeceğini merak edenler bir hayli azalmış. Arama motorlarının ilgi endeksleri, bir zamanlar Davos’a 100’e yaklaşan ilgi düzeyinin 25-30’lara kadar gerilediğini ortaya koyuyor.

GLOBALLEŞME ÖLÜRKEN…

Yine de biz yabana atmayalım Davos’u. Burada tartışılan konular, bize değişen dünyanın ipuçlarını veriyor. Mesela popüler yorumcu Thomas Friedman’ın da katıldığı panelde, ‘Globalleşme öldü mü?’ sorusunun yanıtı arandı. Görünen o ki, önümüzdeki dönemde küreselleşme farklı bir boyut kazanacak. Bu süreç, tedarik zincirlerinde de önemli değişikliklere yol açacak. Bir süredir aşina olduğumuz ‘Çin’de üret, dünyaya sat’ modeli eskiyor. Şimdi tedarikte daha yerel, daha bölgesel yaklaşımlar ön plana çıkıyor. Ticarette önümüzdeki döneme damgasını vurması beklenen ‘yerinde üret, yerinde tüket’ yaklaşımı, dünyanın içine girmekte olduğu yeni jeopolitik şekillenme ile de uyumlu görünüyor.

Görünen o ki, ülkeler giderek artan biçimde, ticari ilişkilerini ağırlıklı olarak kendi müttefikleriyle yürütmeyi seçecek. Daha doğrusu ülkelerin birçoğu taraf seçmek zorunda kalacak. Her ülke, bu yeni ittifaklar düzeni içerisinde kendi tedarik zincirini bir ucundan diğerine farklılaştırmaya ve çeşitlendirmeye ihtiyaç duyacak.

FIRSAT PENCEREMİZ GENİŞLİYOR

Bu, sadece jeopolitik kamplaşmalarla, örneğin Rusya-Ukrayna savaşı gibi gelişmelerle ilgili de değil. Enerji güvenliği, gıda güvenliği, iklim değişikliği gibi hayli hızla büyüyen riskler de büyük resmin içerisinde. Örneğin şimdi, Atlantik’in iki yakasında Paris İklim Anlaşması’na ve buna bağlı olarak yeşil dönüşüme dayalı yeni bir ticaret ve üretim bölgesi inşa ediliyor. Doğal olarak bu çerçeve, Avrupa ile Türkiye’yi birbirine yaklaştırıyor.

14 Temmuz 2021’de ‘Yeşil mutabakatı’ 2030 tarihini de kerteriz alarak ilan eden AB, 20 trilyon Euro’nun üstüne çıkan ekonomik büyüklüğü ile halen dünyanın en büyük pazarı. AB’nin üretim kabiliyetleri ve elindeki imkan seti en yüksek komşusu da biziz. Ve ticaretimizin yarısı AB ile. Bu olgu, tedarik zincirlerinin yeniden kurgulandığı bir dönemde fırsat penceremizi genişletiyor. Keza, Çin ile ticari bağımlılıklarını azaltmanın peşine düşen ABD ve İngiltere için de bu geçerli. İhtiyaçları büyüyen KuzeyAfrika ve Ortadoğu pazarlarının da Türkiye’den alımlara daha fazla yönelmesi bekleniyor.

Kısacası, dünyada tedarik zincirlerinin yeniden tasarlandığı bir ortamda, ‘hangi bölgeler, hangi ülkeler dünyanın yeni üretim üssü olacak’ sorusunun yanıtında Türkiye ismi listede üst sıralara çıkıyor.

MORAL AVANTAJIMIZ VAR

İş dünyamızın belirsizlikler içerisinde yönetme kabiliyetinin yüksekliği de Türkiye’yi bu dönemde öne çıkarıyor. Atlattıkları bunca badireler, iş insanlarımızı iyice pişirdi ve daha da önemlisi esnekliğini en üst düzeye çıkardı.

Anlaşılan, dünya ekonomisine en az önümüzdeki 10 yıl boyunca yön verecek olan ikiz dönüşüm de denilen yeşil dönüşüm ve dijital dönüşümün de tetiklediği büyük faz değişikliği, değişen koşullara uyum sağlama becerileri, yüksek ‘şerbetli’ Türk firmalarına moral üstünlük sağlıyor.

Bu çerçeve içerisinde iş dünyamız sadece ayakta kalmayı değil, büyümeyi ve gelişmeyi de hedefleyebilir. Özellikle de KOBİ’lerimiz... Çünkü tedarik zincirleri yenilenir, alternatif üretim bölgeleri arayışları artarken, gözler kaliteli ve çeşitli üretim yapabilen KOBİ’lerimizin üzerinde olacak. Hem dışarıdan hem içeriden…

ALMAN KOBİ’LERİNDEN BAŞARI DERSLERİ

Bu noktada durup, şu soruyu soralım: Yeni dünya düzeninde önemi artan ve daha da artmaya aday KOBİ’lerimiz için büyüme yolu ne olmalı?

Belki ortamda çok fazla belirsizlik var ama doğrusu bu sorunun cevabı belli:

KOBİ’lerimizin hedefi ‘gizli şampiyonluk’ olmalı!

‘Bu da ne demek şimdi’ diye soruyorsanız, anlatayım:

Bilmem hatırlar mısınız? Belki bir yerlerden kulağınıza çalınmıştır. Alman danışman Hermann Simon, KOBİ’ler için dikkate alınabilecek bir tezi yaklaşık çeyrek asır önce ortaya koymuştu. ‘Gizli Şampiyonlar’ adlı kitabı ile... Simon, Almanya’nın ekonomik kalkınma ve ihracat konusundaki başarısının kaynaklarını araştırırken, bu başarıda küçük ve orta boy şirketlerin önemli bir rolünün olduğunu görmüştü. Buna göre, bu kesim Almanya’nın örnek gösterilen kalkınmasının itici gücünü oluşturuyordu.
Simon’un önerileri, aradan geçen yıllara rağmen güncelliğini koruyor. Dahası, tedarik zincirlerinde yeni arayışların ortaya çıktığı bu dönemde daha da geçerli. Simon’un önerilerini, kendi birikim ve tecrübelerinizin ışığında uyguladığınız takdirde gelecek 10 yıldan güçlenerek çıkabilirsiniz.

BÜYÜME ÖNERİLERİ

Hermann Simon, dünyadaki binlerce şirketi taradıktan sonra gelişmiş ülkelerdeki 500 başarılı küçük ve orta boy şirket, kendi ifadesiyle ‘gizli şampiyonlar’ için ortak özellikler belirledi. Ve bu gizli şampiyonların çalışmalarından alınabilecek dersleri de
şöyle özetledi:

Gücünüzü tek bir alana odaklayın: Gizli şampiyonlar girişimcilik yeteneklerini ve kaynaklarını değişik iş kollarına ve projelere dağıtmak yerine, en iyisini üretebileceklerine inandıkları tek bir üründe yoğunlaşıyor.

En iyi olmayı hedefleyin: Az sayıda hatta tek bir üründe en iyi olmayı başardıklarında şampiyon KOBİ’lerin dış pazarlara açılması kolaylaşıyor. Birçok firmadan farklı olarak, Uzakdoğu ülkelerinin rekabeti ‘şampiyonların’ önünü kesemedi. Uzak pazarlara açılmanın eskisinden zor olacağı bir durumda ihracatta başarıyı kolay yakalayamayacaksınız.

Pazarınız tüm dünya olsun: Öte yandan, bölgesel ticaretin ön plana çıkıyor olması, küreselleşme döneminin izlerini tamamen silmeyecek. Yeni koşullara ve imkanlara göre, belirli bir üründe bölgenin, sektörün ve ülkenin en iyisi olmayı başardığınızda, Avrupa’nın hatta dünyanın en iyisi olmak da, ulaşılmaz bir hayal olmaktan çıkabilir.
Ar-Ge’ye önem verin: Gizli şampiyonların Ar-Ge yaklaşımları pek çok firmadan ciddi farklılık gösteriyor. Kazançlarının yaklaşık onda birini araştırma ve özellikle geliştirme çalışmalarına ayırıyorlar.

Ucuzcu olmayın: Gizli şampiyonlar asla ‘ucuzcu’ değil. Az sayıda ama vasıf düzeyi yüksek elemanları istihdam etmeye özen gösteriyorlar ve onlara mümkün olduğunca iyi ücretler veriyorlar.

27 Mayıs 2022 Cuma