Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hakan Güldağ

Gündemimize ister alalım, ister almayalım, anlaşıldı ki, bu yıl dünyanın üzerinde çokça konuşacağı konuların başında iklim değişikliği gelecek.

Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu toplantılarına bakarsanız konuya bodoslama girdik bile... Düşünün, bu yıl zirvede ilk söz, eskiden olsa muhtemelen Davos’un kapısından dahi içeri alınmayacak genç bir çevre eylemcisine verildi. 17 yaşındaki Greta Thunberg, dünyanın en büyük şirketlerini temsil eden yüzlerce CEO’ya iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı tehlikelere ilişkin bir güzel nutuk çekti.
Greta’dan yaklaşık üç saat sonra ise ABD Başkanı Trump, CEO’lara neredeyse taban tabana ters argümanlarla seslendi ve iklim krizi uyarısı yapanları, ‘aptal falcıların varisleri’ olarak nitelendirdi.

Eskiden bir taraf küresel ısınmadan, eriyen buzullardan söz ederken, diğeri dijitalleşmeden ve Endüstri 4.0’dan dem vururdu. Kolay kolay yan yana gelmezlerdi. Bugün ise Trump ile iklim eylemcisi Thunberg, isim vermeden birbirlerini bir hayli eleştirdi ama sonuçta aynı konu ve mekanda buluştu.

***

‘Bütün bunlar yıllardır konuşuluyor, zaten Davos’ta konuşulan Davos’ta kalır bir sonuca varmaz’ derseniz size haksızsınız diyemem. ‘Milyonlarca dolarlık özel jetleriyle bol bol hava kirliliğine yol açanlar, Davos katılımcıları değil mi, şimdi mi akıllarına gelmiş’ diye sorgulasanız, yine haksız bulmam.

Bir dostum, Mevlana’nın “Öğüt verecek insana değil, örnek olacak insana ihtiyaç var. Fetva veren çok olur ama takvayla yaşayan az bulunur...” sözlerini hatırlattı. Öyle ya, doğru söze ne denir!

Ancak... Her ne kadar bütün bu çıkarımlar, yargılar haklılık payı taşıyorsa da bir yandan da gündemin değiştiğini görmemiz gerekiyor.Davos toplantılarının 50. yılında Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘çevre’ konusunu öne çıkarması tesadüf değil.

Dünyanın en büyük şirketlerinin tepesindeki 800’den fazla yöneticinin katılımıyla hazırlanan rapora göre, iş dünyasını önümüzdeki dönemde en çok etkileyecek ilk 10 riskin 6’sı çevreyle ilgili. Bu risklerin en başında ise iklim değişikliği, su krizi, aşırı yağışlar ve hava olayları, Avustralya’da görüldüğü gibi aşırı ısınmanın etkisiyle ortaya çıkan ve sönmek bilmeyen yangınlar geliyor.

Rapora göre, dünya çapında iklim kaynaklı olayların 2019’daki sadece ekonomik zararı 2.2 trilyon dolara ulaştı.

***

İklim değişikliği, çevre, sürdürülebilirlik...

Biz ilgilensek de ilgilenmesek de önümüzdeki dönemde iş dünyasının daha fazla gündeminde olacak. Biz onla ilgilenmesek de o bizle ilgilenecek. Bakın, çok kısa süre önce dünyanın en büyük fonu olarak kabul edilen BlackRock bir açıklama yaptı. Açıklamasında net olarak, bundan sonra ‘sadece sürdürülebilir projelere’ yatırım yapacağını ilan etti.

‘Ne olacak’ demeyin. Bu Amerikalı yatırım şirketinin bünyesinde 6.5 trilyon dolar değerinde varlık yönetiliyor. Dünyanın her tarafında yatırımı var. Bizde de... THY’nin yüzde 5’inden biraz fazla bir hissesine BlackRock sahip. Dile kolay! Ülke olsa, dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olur. Bir süredir fosil yakıtlara yaptığı yatırımlar nedeniyle 90 milyar dolar değer kaybına uğradığı raporlanıyordu. Deyim yerindeyse, takkeyi önüne koydu, gelişmekte olan temel eğilimleri dikkate aldı, keskin bir ‘U’ dönüşüyle yatırım kriterlerini ve de stratejisini değiştirdi.

Sürdürülebilirlik meselesine ‘sıcak yaklaşım’ gösteren sadece BlackRock değil tabii. Dünyanın en büyük 250 şirketinin yüzde 93’ü sürdürülebilirlik performansını raporluyor artık.

Örnekleri artırmak mümkün. Ama lüzum yok. Zaten Avrupa’ya ihracat yapan bir tekstilciyseniz örneğin, bu konudaki hassasiyetin ne kadar arttığını, hatta bir dayatmaya dönüştüğünü yakından biliyorsunuz. Sizinle iş yaparken, sipariş verirken sadece üretim kabiliyetinizi, finansal yapınızı dikkate almıyorlar, çevreye karşı duyarlılığınız da sorgulanıyor. Benzer kriterlerin kredi verenlerin tercihlerini etkilemeye başladığı da bir vaka.

Kısacası, ‘sürdürülebilirlik’ sermayenin kâr odaklı doğasına dahi nüfuz etmiş durumda. Artık, piyasaların ‘gizli eline’ rehberlik eden ‘gizli kalp’ dönemindeyiz bir nevi. Her yatırımın, işin ve kararın dünyanın sürdürülebilirliğine etkisinin hesaplanacağı bir dönem bu dönem. Özellikle de iş ve çalışma hayatında iyice etkili hale gelen ‘milenyum kuşağı’, yani 1982 ile 2002 arasında doğanlar tercihleriyle bu süreci ciddi biçimde etkiliyor. Son araştırmalar iş başındaki milenyum kuşağının yüzde 95’inin sürdürülebilir yatırımları tercih ettiğini ortaya koyuyor. 2002 sonrası doğanlar ise Greta örneğinde görüldüğü gibi çevreye duyarlılık konusunda çok daha ‘keskin’ ve ‘tavizsiz’...

Ne diyelim, vaka ile kavga etmenin kimseye faydası yok. En iyisi, yeni dönemin yeni koşullarını dikkate alıp, uyum sağlamaya çalışmak...

DAVOS’TA KURULAN TÜRK EVİ’NE YOĞUN İLGİ

Davos toplantılarının bu yıl 50’ncisi düzenlendi. Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) düzenlediğizirveye 117 ülkeden 3 bin iş insanı, siyasetçi, akademisyen ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

O dönemde Başbakanlık görevini yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2009’daki ‘one munite’ çıkışı ile hafızalarımıza yer eden Davos’ta, Türkiye de bu yıl yüksek düzeyde temsil edildi. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal ve Türkiye Varlık Fonu Genel Müdürü Zafer Sönmez, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ve Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi’nin üst yöneticileri, bu yıl Davos’a katıldı.

Bu arada, Hazine ve Maliye Bakanlığı liderliğinde, Türkiye Bankalar Birliği’nin katkılarıyla kurulan Türk Evi de Davos katılımcılarından büyük ilgi gördü. Türk Evi’nde, Türkiye Varlık Fonu, Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi’nin üst yöneticileri, Davos zirvesi boyunca dünya ekonomisinin ve siyasetinin önemli aktörleri ile ikili görüşmeler yaptı. Kongre merkezine yakın olması, ana cadde üzerinde bulunması ve de Türk bakanların katılımı, Türk Evi’ni ilgi odağı haline getirdi. Tabii Türkiye’den Davos’a gelen lezzetler de yoğun ilgininbir başka kaynağı oldu.

24 Ocak 2020 Cuma