Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları

DOÇ. DR. NURULLAH GÜR

Koronavirüs salgınının tetiklediği şok dalgası, küresel ekonominin kıyılarını dövmeye başladığında dünya için enflasyon öncelikli bir mesele değildi. Sadece gelişmiş ülkeler değil, gelişen ülkelerde de enflasyon düşük seviyelerdeydi. Salgından önce Arjantin ve Türkiye gibi sadece birkaç gelişen ülke çift haneli enflasyonla boğuşuyordu.

Bu genel resim son bir yıl içerisinde değişti. Enflasyon, tüm dünyada tırmanışa geçti.

20-30 YILIN EN YÜKSEK SEVİYESİ

Gelişmiş ülkeler büyük sıkıntı içerisinde. Onlar için enflasyon son 20-30 yılın en yüksek seviyelerinde. Ama artan enflasyon, hiç kuşkusuz gelişen ülkeleri daha fazla zorluyor. Gelişen ülkeler, enflasyon baskısını gelişmiş ülkeler gibi sadece hammadde, enerji ve taşımacılık maliyetleri ve artan talep cephelerinde yaşamıyorlar. Döviz kuru geçişkenlik etkisi de gelişen ekonomileri fazlasıyla zorluyor.

Arz, talep ve kur etkilerinin aynı anda devrede olması enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor.

Brezilya, Rusya, Meksika, Güney Afrika, Polonya, Macaristan, Şili ve Peru gibi gelişen ülkelerin merkez bankaları, artan enflasyon rakamları karşısında para politikasında sıkılaşmaya gittiler. Politika faiz oranları artırıldı. Faiz artışının, arz/maliyet yönlü enflasyona karşı çare olmayacağını herkes bilir. Faizleri yükselterek üretim maliyetlerini aşağıya çekemezsiniz. Bu arada faiz artışlarının talep yönlü enflasyonu düşürmede de her zaman işe yarayacağının bir garantisi yok. İnsanların ekonomik davranışlarını para politikası araçlarıyla yönlendirebilmek, iktisada giriş kitaplarında yazdığı kadar kolay olmuyor. Özellikle gelişen ülkelerde faizler arttığı zaman insanlar hemen tüketimden vazgeçip tasarrufa yönelmeyebiliyorlar.

MERKEZ BANKALARI FAİZLERİ NEDEN ARTIRIYOR

Peki, o zaman gelişen ülke merkez bankaları faizleri neden artırıyor? Toplumsal refahı düşünen hiç kimse normal şartlarda faizlerin yükselmesini istemez. Faiz, ekonomideki kaynak dağılımını bozan bir faktördür. Yüksek faiz oranları, ekonomi üzerinde yıkıcı problemlere neden olabiliyor. Hatta negatif reel faizin dahi ekonomik dinamizmin altını oyduğuna dair bilimsel çalışmalar mevcut. Yani faizin her türlüsü başa bela. Ancak, eğer ekonominiz krediye bağımlı bir yapıdaysa ve küresel piyasalara entegreyseniz, artan enflasyon karşısında parasal sıkılaşmaya gitmek gerekebiliyor. Merkez bankaları faiz silahıyla daha çok finans piyasalarına, reel sektöre ve hanelere enflasyonla mücadele ettiklerine yönelik sinyal göndererek, enflasyon beklentilerinin kötüleşmesinin önüne geçmeyi hedefliyorlar. Parasal sıkılaşma ile mevcut tüketim harcamalarından ziyade en azından kredi kanalı üzerinden gelecekteki tüketim harcamalarına belli oranlarda etki edilmeye çalışılıyor.

Her politika tercihinin artıları ve eksileri vardır. Gelişen ülkelerin parasal sıkılaşmayı tercih etmeleri, kendilerini enflasyon ve finansal istikrar açısından rahatlatabilir.

Bu tercih, bir taraftan da kısa vadeli büyümeden ve istihdam artışından feragat etmek anlamına gelir. Ama eğer para ve maliye politikaları rasyonel ve koordineli biçimde uygulanabilirse, düşen enflasyon ve rahatlayan finansal koşullar, uzun vadede büyüme ve istihdamı destekleyebilir.

26 Kasım 2021 Cuma