Hikmet BAYDAR

Hikmet BAYDAR

Diğer Yazıları

Türkiye İstatistik Kurumu, 9 Şubat 2017 günü finansal yatırım araçlarının reel getiri oranları Ocak 2017 başlıklı bir veri yayımladı.

Önce bu yatırım araçları hangisi onu irdeleyelim; külçe altın, Euro, dolar, BIST 100, mevduat, devlet iç borçlanma senetleri.

Öncelikle şunu belirtelim; dövizin bir yatırım aracı olarak gösterilmesi çok üzücüdür. Kaldı ki, ‘dövize yatırım yapmak’ bu ülke parasına güvenmemek demek. Bunun dışında ticari ihtiyaçlar nedeniyle alınan veya satılan dövize tabii ki sözümüz olamaz. Dövize yatırım aracı diye bakmak hastalıklı bir ekonomiye sahip olmak ve Türk Lirası’nın akıbetine güvenmiyorum demek. Bu açıdan döviz yatırım aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun da bir sürü yolu var.

Geçelim getirilere...

Orada durum daha da vahimleşiyor.
İşte tablo:

Finansal yatırım araçlarının aylık reel getiri oranları Ocak 2017

Tabloya baktığımızda içler acısı durumu tüm açıklığıyla görüyoruz. Külçe altın, Euro ve dolar yatırım aracı değil. Bunlara yatırılan para ya donduruluyor ya da reel ekonomiden çekiliyor. Reel ekonomiye kaynak olarak dönebilecek ürüne bakalım, BIST yani borsa hisse senedi. Diğer değişle uzun vadeli sermaye aracı. BIST getirisi diğerlerinin altında. Ya mevduata ne demeli? Reel getirisi negatif olmuş, yani reel olarak kaybettirmiş. Bu durumda kim mevduat yapmak ister? Mevduat cazip olmazsa reel sektöre kaynak olarak aktarılacak krediler nasıl oluşacak? Keşke mevduat lider olsaydı da dövizden medet umanlar pişman olsaydı.

Bu veriler geldiği sürece sürü psikolojisi insanların tasarruflarını dövize yönlendirmesine neden olacak. O zaman döviz mevduat olacak ve döviz kredisi kullanımı zorunlu olarak yapılacak. Kısacası kur riskini herkes almış oluyor. Tasarruf sahibi dövizin değer kaybetmesi riskini alırken döviz kredisi kullananlar da dövizin yükselmesi riskini alıyor. Bankalar ise ne gelirse onu sattığından görünümde risk almıyormuş imajı olabilir ama öyle değil. Bankalar dövizde şişkinlik olduğunda döviz mevduatı sahiplerinin mevduatı bozması riskiyle karşı karşıyadır. Bu durumda kullandırılan kredi geri çağırılamayacağından bankalar likidite eksikliğine düşme riski alıyor. O yüzden sistemde risk almayan kalmıyor. Peki neden bu risk alınıyor? Yukarıdaki tablodan dolayı…

13 Şubat 2017 Pazartesi