FATİH OKTAY

Başlıktaki sorunun cevabını, çok önceden öngördüğümüz gibi, “Pek iyi gitmiyor” diye verebiliriz. Bu köşede, 2020 başlarındaki bir yazımızda, Çin yönetiminin Donald Trump’ı kendisi için kötüler arasında en iyisi olarak değerlendirdiğini, izlediği politikalarda onun seçilme şansını yükseltmeyi gözetiyor göründüğünü belirtmiştik. Biden yönetiminin görevi devralmasının ardından gelen bir diğer yazımızda da, Biden yönetiminin, Trump yönetiminin Çin mallarına ek vergi ve Çin’e teknoloji akışını kısıtlamaya yönelik bazı tedbirleri gibi ABD’ye Çin’den fazla zarar veren uygulamalarında değişikliğe gidebileceğini, ancak diğer politikalarıyla Çin’e bu rahatlamanın çok ötesinde zarar vereceğini söylemiştik. Orada belirttiğimiz gibi Trump, göreve gelir gelmez, Çin’den de önce ABD’nin müttefikleri ile mücadeleye girişmiş, tehditlerle onlardan çeşitli konularda taviz elde etmeye yönelik politikalar izlemişti. AB ve Japonya’nın, müttefiklerin birbirleriyle mücadele etmek yerine ortak politikalar çerçevesinde Çin’e karşı işbirliği yapması yönündeki çağrıları, Trump yönetimince cevapsız bırakılmıştı. Biden yönetiminin Çin politikalarında ise müttefiklerle, özellikle gelişmiş ekonomisi olanlarla işbirliği önemli bir yer tutacak; Çin, ağırlıklı olarak bu ülkelerden oluşan bir ‘işbirliği grubu’ ile karşı karşıya kalacaktı.

TEKNOLOJİK RİSKLER

Geçtiğimiz günlerde ardı ardına böyle işbirliği açıklamaları geldi.

10 Haziran’da ABD ve İngiltere (Birleşik Krallık), yeni bir Atlantik Bildirisi çerçevesinde kapsamlı bir teknolojik işbirliği girişimi açıkladı. Açıklamada Çin’in adı geçmiyordu ama programı Çin’in teknolojik ilerlemesiyle ilgili kaygıların biçimlendirdiği görülüyordu. Bunun hemen ardından G7 Zirvesi geldi. Açıklanan zirve bildirisinde, Covid ve iklim krizleri önemli yer tutuyordu ama ana konu, yine Çin’in bu ülkeler için oluşturduğu teknolojik riskler ve Çin’in devlet destekli ekonomik gelişme politikalarına karşı işbirliğiydi. Bunu da NATO Zirvesi izledi. Zirve bildirisinde ana konulardan biri, yine Çin’in oluşturduğu riskler ve bunlara karşı işbirliğiydi. Son olarak da ana konusunu yine Çin ile ilgili işbirliğinin oluşturduğu, Yeni Bir Atlantik Aşırı Ortaklık başlıklı ABD-AB zirvesi geldi; ana konu yine Çin’di.

Bu açıklamalara taraf olan ülkelerin Çin ile ilgili çıkarları da değerlendirmeleri de tam olarak örtüşmediğinden her alanda ortak politikalar izleyemeyebilirler. Ancak bu ülkelerin Çin’in ihtiyacı olan kritik teknoloji ve teknoloji ürünlerine ulaşmasını zorlaştırma, dünya ticaret kurallarının Çin’in sanayi politikalarını zora sokacak şekilde değiştirme, Çin ile yeni teknolojilerde rekabet etme konularında giderek artan bir işbirliği içinde olacakları görülüyor.

Müzakereler başladı ama…

Çin’i zora koşacak bu beklenen gelişmelere karşın, yazının başında sözünü ettiğimiz rahatlatacak değişiklikler konusunda, beklendiği gibi henüz bir gelişme yok. İlgili yazıda belirttiğimiz gibi ABD’de Trump gitse de, onun politikaları ABD seçmeninde destek buluyor. Bu durumda Biden yönetimi, bu politikalarda hızlı ve büyük değişiklikler yapamaz.

Öte yandan Biden yönetimi, bu değişiklikleri ancak Çin’den karşılığında alabildiğince çok şey alarak yapacaktır; bu da zaman alıcı müzakere süreçleri içinde gerçekleşecektir. İki ülke arasında müzakerelerin ilk adımı, birkaç ay önce Alaska’daki, Çin tarafının Trump dönemindekinden farklı, sert bir üslup sergilediği görüşme ile başladı ve iki ülkenin ekonomi alanındaki üst düzey görevlileri arasında son haftalardaki görüşmelerle sürdü. Henüz zemin yoklama aşamasındaki görüşmelerden kısa dönemde sonuç çıkmayacağından Biden döneminde Çin’in sıkıntıları artarken, bunları biraz olsun telafi edecek değişiklikler daha bir süre
ortaya çıkmayacak.

25 Haziran 2021 Cuma