Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

HAKAN GÜLDAĞ

Korona salgınının ilk günleriydi. Hatırlayın... Çin’de insanlar sokaklarda yere düşüp hastalanıyorlardı. Çin yönetimi, insanlar sokağa çıkmasınlar diye kapıları kaynakla lehimliyordu. Hollywood filmlerine taş çıkaracak sahneler yaşanıyordu. Üzerinden çok zaman geçti gibi geliyor ama değil. İki yıl bile olmadı...

Dünyanın üretim platformu Çin’in o dönemde duraksaması, dünya ticaretini de hemen etkiledi. Alternatif arayışları başladı. Yine hatırlayın lütfen, o süreçte Eko-Mercek’te ‘Türkiye, dünyanın B planı olacak’ demiştik.

Sonra pandemi bütün dünyaya yayıldı. Evlere kapanıldı. Ekonomiler adeta çöktü. İlk toparlayan ise hastalığın ortaya çıktığı Çin oldu. Devasa üretim gücünün ihtiyacı olan hammaddeleri toplamaya başladı. Keza konteynerleri de... Ancak dünyanın bir tarafı toparlanırken, diğerleri hastalıkla boğuşuyordu. Arz sıkıntıları, hammadde fiyatlarını yukarı doğru ittirdi. Giden konteynerlerin geriye aynı hızla dönmemesi navlun fiyatlarını artırdı. Çin ile ABD limanları arasında bir konteynerin taşıma maliyeti tam 12.5 kat arttı.

FİYATLARIN ÖNLENEMEYEN YÜKSELİŞİ

Ekonomilerin durması gibi hareketlenmesi de hızla oldu. Pandemi boyunca ertelenen talebi hızla karşılamak ise mümkün olmadı. Kimse hazır değildi. Yatırımlar durmuştu. Sıfırdan yatırımı bırakın, tevzi yatırımları düşmüştü. Pek çok sanayi ve enerji tesisinde bakım-onarım bile ihmal edilmişti.

Mesela gemicilik sektörü... Her yıl ortalama yüzde 4 civarında büyüyen dünya ekonomisine paralel biçimde ihtiyaca uygun pek çok gemi inşa edilirken, pandemi nedeniyle tersaneler boş kaldı. Talep patlayınca ortaya gemi açığı çıktı. Bir de bu açığı fırsata çevirmek isteyen spekülatörler devreye girince navlun krizi iyice büyüdü. Tüm dünyada fiyatlar ciddi biçimde arttı.

Fiyatları aşağıya çekme çabaları başarılı olmadı. Örneğin, ABD Başkanı Joe Biden, dünyanın ‘güçlü’ sesi olarak, ‘petrol fiyatlarının aşırı yükseldiğini ve düşmesi gerektiğini’ söyledi. Petrol ihraç eden ülkelere, OPEC’e bu yönde çağrı yaptı. Ancak petrol fiyatları Biden’ın çağrıda bulunduğu günkü seviyelerinin çok üstüne çıktı.

Hiç şüphesiz, hammaddelerdeki fiyat artışlarından yararlananlar da var. Pandemi döneminde ekonomiler durunca düşen taleple birlikte fiyatlar da aşağıya inmişti. Suudi Arabistan ve diğer petrol ihracatçısı ülkelerin büyük bütçe açıkları vermelerine neden olmuştu. Şimdi o ülkelerin kasaları yine dolarla dolmaya başladı. Enflasyonu yüzde 5 bin 500 (evet yanlış okumadınız, yüzde beş bin beş yüz) düzeyinde seyreden Venezuela ekonomisi dahi petrol fiyatlarındaki yükselişle birlikte toparlanmaya başladı. Keza Rusya da bu süreçten memnun... Elbirliği ile fiyatların aşağıya düşmemesi için çalışıyorlar.

‘UCUZ’ DÖNEM SONA ERDİ

Enerji fiyatları yükseldi. Çoğu emtianın fiyatı da öyle... Gıda fiyatlarındaki artışlar son 47 yılın zirvesinde. Maliyet artışları ise son 60 yılın... Fiyatlar hala da yükseliyor. Endeksler, pek çok üründe çok uzun yılların en yüksek artışlarına işaret ediyor.

Kısacası, artık ucuz bir dönemde değiliz. Görünen o ki, bir süre de olmayacağız. En az birkaç yıl daha da... Tabii ki, olağanüstü biçimde artan fiyatlar aynı düzeyde kalmayacak. Beklenen, salgında yeni bir dalga olmazsa, 6-9 ay içerisinde fiyatların dengelenmeye başlaması. Ancak dünya ticaretini yakından takip edenlere bakılırsa, bundan böyle 500 dolara konteyner bulmak mümkün olmayacak. Yeni ‘normal’ seviyelerin 1500-2000 dolar olacağı belirtiliyor.

Şimdi bu süreç, iyiden iyiye tedarik zincirlerinde yaşanan hasar süreci ile birleşti. Daha önce Eko-Mercek’te ele almıştık. Çin ‘ucuz’ ve büyük ölçekli üretim konusunda zorlanıyor. Bir çok üründe boşluklar oluşuyor. Üretim kesintileri, Türkiye’nin olduğu gibi, dünyanın da ihtiyaçlarını karşılayamıyor.

TÜRKİYE’NİN İMKAN SETİ GÜÇLÜ

Geniş bir çerçeveden baktığımızda, salgının özellikle lojistik avantajlar ve tedarik yönünden Türkiye’nin önüne bir fırsat penceresi açtığı çok açık. Korona salgını kısa sürede çok şeyi değiştirdi. Dayattığı koşulların ardından normalleşmeye geçiş sürecinde önce konteyner ve navlun, ardından emtia fiyatlarındaki artış ve bugün yaşanan enerji krizi, Batı ekonomilerinde tedarik zincirlerine dair kritik bir sorgulamayı gündeme getirdi.

Türkiye, elindeki imkan setiyle yeni dönemin tedarik zincirinde en güçlü halkalardan biri haline geliyor. Üretim imkanları geniş, çeşitliliği zengin... Pek çok alanda kaliteli üretim yapabiliyor. Üstelik uyum yeteneğimiz de yüksek. İhtiyaçları hızla görüp buna göre davranabiliyoruz.

Bir anlamda, 100 yılın fırsatı Türkiye’nin ayağına geldi. Bu noktada, tüm kurumlarımızın, bütün bürokratlarımızın dikkatli davranması gerekiyor. Özellikle bütün dünyada enflasyonu artıracak gelişmeler adeta baş döndürürken... Temel görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankamızın, Para Politikası Kurulu’nun kararları bu ülkede yaşayanların üretim, yatırım, ithalat, ihracat, tüketim kararlarını derinden etkiliyor. Kendi kendimize sorun çıkarmaktan uzak durmamız şart.

ÇİN DURUMDAN FIRSAT ÇIKARMA PEŞİNDE

Anlaşılan dünyada arz ve talep kolay dengelenmeyecek. Hammadde fiyatları dalgalanacak. Kimi yüzde 250’ye varan fiyat artışlarından bütün büyük üreticiler rahatsız. Başta da Çin...

Çeşitli metallerdeki stoklarını satacağını ilan ederek hammadde fiyatlarındaki şişmeyi azaltmaya çalıştı. Özellikle de dünya üretiminin bir anlamda nabzı gibi görülen ve bu nedenle ‘doktor’ lakabı uygun görülen bakırda... Gel gelelim, pek başarılı olamadı.

Dünya emtia piyasasında yaşanan gelişmeler, Çin’in yıllardır dünya ekonomisi içinde başarıyla üstlendiği rolü tehlikeye atıyor. Artan hammadde fiyatları büyük ölçekli ve ucuz üretimi zora sokuyor. Çin de buna karşılık, ihracat birim fiyatlarını yukarı çekmeye çalışıyor. Her yolu deniyor. Gerektiğinde üretimini de kısıyor. Pek çok üründe yüzde 50 veya üzerinde pazar payına sahip. Bir anlamda dünya ticaret trafiğini Çin yönlendiriyor. Üretimini yüzde 10 dahi kıstığında arz dengesi bozuluyor. Ortaya çıkan arz eksiğini hemen ikame edecek bir kapasite de kimse de yok. Boşluğun doldurulması için kurulacak yeni fabrikalar zaman alacak. Böylelikle Çin, mevcut belirsizlikleri kendisi açısından bir fırsata çevirmenin peşinde.

SOĞUK SAVAŞ 2.0 İHTİMALİ ARTIYOR

Hiç şüphesiz, dünya ekonomisinin dengelenmesini zorlaştıran ve önümüzdeki dönemi belirsizleştiren bir başka unsur da jeopolitik gelişmeler olacak. ABD öncelikle teknoloji alanında liderliğini koruma çabasında. Yapay zekadan siber alana, denizden uzaya kadar, her alanda... Teknolojik gelişmeleri, Çin’deki gelişmeyi yavaşlatacak yönde hızlandırıyor. Çin de gelişmesini yavaşlatacak engelleri etkisiz kılmaya odaklandı. Devlet kaynaklarını teknolojik gelişmeyi hızlandıracak ve de askeri kapasitesini artıracak şekilde yönlendiriyor. Yapay zeka ve dijital teknolojiler, Çin ve ABD arasındaki hegemonya mücadelesini boyutlandırıyor. Telekom sektörü, kuantum bilgisayarları ile birbirine bağlanan dijital ağlar ve 5G üzerinden iki süper gücün daha şiddetli kapışmasına sahne oluyor. Bu kapışmalar, pek çok uzmana göre, daha önce ABD ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan Soğuk Savaşı aratmayacak bir zemine doğru kayıyor. Yeni bir ‘soğuk savaş’ başta stratejik ürünler olmak üzere dünya ticareti üzerindeki baskıyı artıracak.

22 Ekim 2021 Cuma