tatil-sepeti
AKUT 20 yaşında

Arama Kurtarma Derneği’nin (AKUT)mücadele ve başarı dolu 20 yıllık tarihi boyunca yaşanan olayları anlatan fotoğraflarının yer aldığı “Türkiye’nin AKUT’u 20 Yaşında” fotoğraf sergisi açıldı. Marmara Depremi’nin 17. yılındaizlenime sunulan sergide, 70’ten fazla fotoğraf sergileniyor.AKUT’un kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Nasuh Mahruki, tamamen gönüllülük esasına dayalı oluşumlarıyla hayat kurtardıklarını ve çeşitli sosyal sorumluluk projeleriyle de Türkiye’ye örnek olduklarını söyledi. AKUT’un kuruluşundan bu yana kurtarma hikayelerini yansıtan fotoğraf sergisi, 1 ay boyunca ziyaret edilebilecek.

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Kralların taşa dönüştüğü yer: NEMRUT

HABER: CANAN BİLGİN Dünyanın 8. harikası olarak nitelendirilen ve UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Nemrut Dağı, 10 metreyi bulan büyüleyici heykelleri, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle her yıl binlerce turisti ve özellikle tarih meraklılarını ağırlıyor. Helenistik dönemin en görkemli kalıntılarına ev sahipliği yapan Nemrut Dağı, dünyanın en muhteşem gündoğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer olmasıyla da giderek daha fazla ilgi çekiyor. HAYRAN BIRAKIYOR İngiliz yayın kuruluşu BBC, 1987’de UNESCO’nun Dünya Kültür Miras listesine alınan, ancak dünya çapında az bilinen bu kültür mirasını okuyucularına tanıttı. Joseph Flaherty’nin ‘Tanrıların ve kralların taşa dönüştüğü yer’ başlığıyla kaleme aldığı haberde, Adıyaman sınırları içindeki Nemrut Dağı’nda boyu 10 metreyi bulan muazzam ve gizemli heykeller, mezarlar, kitabeler ve mimari kalıntılar anlatıldı. Haberde, dağın doğu, batı ve kuzey teraslarını dekore eden, aynı zamanda farklı kültürlerin bir sentezi olan devasa heykellerin ve antik kalıntıların ziyaretçileri hayran bıraktığı belirtildi. SESSİZ GARDİYANLAR Kireçtaşı bloklarından yapılan dev heykelleri ‘sessiz gardiyanlar’ olarak nitelendiren Flaherty, ‘dünyada güneşin doğuşu ve batışının en güzel izlendiği yer’ olarak bilinen Nemrut Dağı’nın ‘cennet gibi kutsal manzaralar’ sunduğuna dikkat çekti. Okuyucularını, iki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2 bin 150 metre yükseklikte izleyen devasa heykellerin sırrının çözülmesi için Kommagene Krallığı dönemine sürükleyen Flaherty, Kommagene Kralı Antiochos Theos’un Milat’tan Önce (M.Ö.) 62 yılında bu dağın tepesine, pek çok Yunan ve Pers tanrısının heykelinin yanı sıra kendi mezarını da yaptırdığını anlattı. KRALIN ÜSTÜ AÇIK MEZAR ODASI Kral I. Antiochos, M.Ö. 1. yüzyıl boyunca bugünkü Adıyaman bölgesinde Kommagene adlı küçük bir krallığa hükmetti. Antiochos, M.Ö. 34 yılında öldüğünde, Fırat Nehri’ne bakan Nemrut Dağı’nın rüzgarlı tepesinde devasa bir taş höyük altında toprağa verildi. Ölmeden önce bıraktığı yazıtlara göre Antiochos, yüksek, izole ve kutsal bir yere gömülmek istediğini söyledi. Söylenenlere bakılırsa, bunu da başardı: Olimpos dağının zirvesine anıtını inşa ettirdi ve kendisini tanrılar arasına defnettirdi. Antiochos’un Nemrut Dağı’ndaki mezarı, Alman eksperlerin kralın mezarının üzerinde gezinirken sendelediği 1881 yılına kadar keşfedilemedi. Arkeologlar Antiochos’un mezar odasının taş höyüğün altında uzandığına inanıyor. Ancak kralın mezarı henüz bulunamadı. BATI’DAN DOĞU’YA KUTSAL FİGÜRLER Arkeologlar tarafından Antiochos’un hiyerotesyonu (tepedeki heykellerin diziliş şekli) olarak bilinen Nemrut Dağı’nın batı terasında, çoğunlukla tanrıların kafaları önüne yerleştirilen sağlam gövdeleri göze çarpıyor. Bir kültür sentezi olan bölgede İran’dan Yunan’a kadar farklı kültürlere ait figürler yer alıyor. Kültürel ve dini simgelerin harmanlandığı anıt yapılar, heykeller, mezarlar ve mabetler, özellikle tarihçilerin yoğun ilgisini çekiyor. ANTİK ÇAĞIN GÜÇLÜ ÜLKESİ Antik çağın küçük ancak güçlü ülkesi Kommagene, Büyük İskender’in imparatorluğunun bölünmesinin ardından ortaya çıkan krallıklardan biri. Batıda Roma, doğuda Part ülkesi dahil olmak üzere büyük krallıklar arasında sıkıştırılan Kommagene, Adıyaman’ın da dahil olduğu Güneydoğu Anadolu’nun küçük bir bölümünde hüküm sürdü.

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Tekne ve ağlar 1 Eylül’ü bekliyor

Av yasağı öncesi yıpranan ağlarının ve teknelerinin son bakımlarını yapan balıkçılar, sezonun açılmasını yeni umutlarla bekliyor. Marmaralı ve Karadenizli balıkçılar, 1 Eylül’de ‘Vira Bismillah’ demeye hazırlanıyor. Geride kalan sezonda, yıpranan ve zarar gören tekne ve ağlarını onaran balıkçılar, yaklaşan yeni sezona tam donanımlı girmek için var gücüyle çalışıyor. Balıkçı barınaklarında yoğun bir mesai göze çarparken, balıkçılar bu yılki av sezonundan umutlu olduklarını söylüyor. Balıkçılar, en çok palamut ve çinekop yakalamayı bekliyor. BU YIL ÇOK BALIK VAR Geçen yıla göre bu sezon daha çok balık yakalamayı umduklarını dile getiren balıkçılar, “Geçen seneye nazaran bu sene denizde çok balık var. İlk izlenimlerimize göre bu sene palamut ve çinekop çokça çıkacak gibi görülüyor. Bu nedenle şu an palamut ağlarını gemilerimize yüklüyoruz. Kayıklarımızın bakımlarını tamamlıyoruz. İnşallah bu sezon bereketli geçer” diyor. BEKLENTİ BÜYÜK Geçen yıl çok balık olmadığından yakınan balıkçılar, “Birçok kaptanın bankalara ve komisyonculara yüklü miktarda borcu var. Her tekne sahibi sezon başlamadan önce tüm masrafları için ya komisyonculardan ya da bankalardan borç almak zorunda. Sonrası, ‘Vira Bismillah’ diyerek denize açılıyoruz. Sezon iyi geçerse borçlarımızı ödeyerek gelecek yıl için bir miktar da para kazanabiliyoruz” diye yeni sezon umutlarını dile getiriyor. Hazırlıklarını tamamlayan balıkçılar, 1 Eylül’de ‘vira Bismillah’ diyerek denize açılacak. 1 Eylül’de sona erecek denizlerde avlanma yasağı öncesinde balıkçılar son hazırlıklarını yapıyor. PALAMUT DA BOL, HAMSİ DE Balıkçılar, balığın, özellikle de palamutun bu yıl bol olduğunu, ‘palamut olduğunda hamsi olmaz’ söylentisinin ise kesinlikle gerçek dışı bir söylem olduğunu vurguluyor. UMUT BİTMEZ Yeni sezonun bereketli geçeceğini söyleyen balıkçılar, “Sonuçta deniz bu, ne olacağı belli olmaz. Balıkçının umudu bitmez” diyor.

24 Ağustos 2016 Çarşamba

TÜRKİYE, bölücüler tarafından kuşatılmaya müsaade etmeyeceğini gösterdi

İstanbulTicaret Odası (İTO) Başkanı İbrahim Çağlar, DAEŞ terör örgütüne karşı başlatılan sınır ötesi operasyonla ilgili olarak bir açıklama yaptı. Çağlar, yaptığı açıklamada, “Türkiye Cumhuriyeti bölücü unsurlar ve dışarıdaki temsilcileriyle kuşatılmaya müsaade etmeyeceğini bir kez daha gösterdi. İş dünyası olarak tüm varlığımızla devletimizin ve Silahlı Kuvvetlerimizin arkasındayız” diye konuştu. SURİYE TERÖRÜN MERKEZİ Suriye’nin son yıllarda Türkiye için terörün en büyük merkezi olduğunu vurgulayan Çağlar, şunları söyledi: “Terörün yanı sıra sebep olduğu göç hareketiyle Türkiye milyonlarca sığınmacıya kucak açmış ve adeta bir göç merkezi haline gelmiştir. Şu ana kadar olağanüstü bir sabır gösteren Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Anlaşması’na göre meşru müdafaa hakkını kullanmaktadır. Gerçekleştirilen harekat Suriye toprak bütünlüğünü korumaya yönelik olduğu gibi Türkiye’nin sınırlarını ve güvenliğini de korumaya yöneliktir. Hudutlarımızın terör unsurlarından temizlenmesi ülkemizin huzuruna kasteden alçak saldırıların sonlanması için elzemdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri her zaman kendi güvenliğini sağlayacak güç, kudret ve iradeye sahiptir. Bu operasyon da bunun kanıtıdır ve dost, düşman herkes ders çıkarmalıdır.”

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Şehrin en nadir su terazisi

HABER: FAHRİ SARRAFOĞLU İstanbul’da, II. Abdülhamid Han’ın yaptırdığı tek ve en nadir su terazilerinden biri, bugün İstanbullular’dan vefa bekliyor. Levent Sanayi Mahallesi, Diken Sokak kenarında bir benzin istasyonu ile oto tamirhanesi arasında sıkışmış olan Hamidiye Su Terazisi, önemli bir suyolunun tarihsel mirası olmasının yanı sıra su yapılarının işleyişini de yansıtan bir mühendislik örneği. Ancak günümüzde kapısı kırılmış, içi perişan. Hamidiye Su Terazisi’nin hikayesi de ilginç ÖZGÜN LÜLE DÜZENİ Hamidiye Suyolu, şehrin Galata-Beyoğlu bölgesine düzenli içme suyu getiren vakıf su hatlarının son halkası olarak, 1899-1902 yılları arasında inşa edilmiş bir suyolu. Hamidiye Su Terazisi, mimari stil açısından önceki örneklerinden farklılaşıp döneminin diğer kamu yapıları ile benzerlik göstermesi yanında, üst katındaki özgün lüle düzeni ile de tarihi mirasımızın önemli bir parçası. 19. yüzyıl sonlarında İstanbul’daki mevcut suların kirlilik oranının yükselmesi, artan nüfus ve yapılaşma sonucu şehirde su sıkıntısı baş gösterir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra II. Abdülhamid yönetimi, bu soruna çözüm bulmak için çeşitli komisyonlar kurdurup, raporlar hazırlatır. Yapılan incelemeler sonucunda mevcut suyollarının tamir edilmesine, ayrıca Kağıthane’deki yerel su kaynaklarından mevcut hatlara takviye yapılmasına karar verir. VAKIF SUYUNUN SON HALKASI Ne var ki, 1897 yılında şiddetli yağmurdan Kağıthane’deki tesislerin zarar görmesi ve 1899 yılında da Taksim suyunu besleyen Balaban Deresi’nin taşarak künkleri tahrip etmesi, Yıldız-Beyoğlu bölgesine düzenli ve yeterli su sağlayacak yeni bir suyolu projesinin gerekliliğini ortaya çıkarır. Böylece, İstanbul’un Avrupa yakasını besleyen vakıf sularının önemli ve son parçası olan Hamidiye Suyolu için çalışmalar başlar. II. Abdülhamid tarafından kurulan ve kendi adıyla anılacak olan bu tesislerin yapımı için ilk aşamada bir komisyon oluşturulur MÜHENDİSLİK ÖRNEĞİ Hamidiye Su Terazisi’nde, dönemin devlet otoritesini yansıtan karakol ve diğer kamu binaları gibi anıtsal yapılardakine benzer şekilde sağlamlık, savunma ve güvenlik olgularını temsil eden bir üslup tercih edilmiş. Su yapılarının işleyişini yansıtan bir mühendislik örneği olan Hamidiye Su Terazisi, tarihimizin ve kültürümüzün önemli bir eseri olarak korunması gereken bir yapıttır. DAİRE PLANLI KULE Hamidiye Su Terazisi, bugün tesisin ayakta kalan birkaç yapısından biri. Yapı, daire planlı bir kule şeklinde. Plan çapı dıştan dışa yaklaşık 4 m, yüksekliği saçak hizasına kadar 10.40 m. Ana beden duvarı 65 cm kalınlığında. Yapıya, doğu yönünde 78 cm genişliğinde ve 205 cm yüksekliğinde bir kapıdan girilir. Yine daire planlı olan iç mekanın çapı 2.65 m. Haznede toplanan su, buradan lüleler vasıtasıyla daha küçük olan “su tahliye haznesi”ne akıtılır. BALMUMCU DEPOSUNA ULAŞTIRIYOR Hamidiye Su Terazisi, suyun basıncını almak ya da taksimatını yapmak yerine sadece suyun debisinin ölçülmesi, miktarının kontrol edilmesi, havalandırılması ve suyun yeterli yüksekliğe çıkarılarak Balmumcu’daki depoya ulaştırılmasının sağlanması gibi işlevleri yerine getiriyor. Böylece yapı, su terazilerinden çok, günümüzün modern su kulelerine daha yakın bir işlevde düşünülmüş.

24 Ağustos 2016 Çarşamba