Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinin en önemli sonuçlarından biri de 1990’lı yıllarda başlayan stratejik işbirliğinin nükleer enerji alanında da pekişmesi oldu. İki ülke arasında imzalanan nükleer enerji mutabakatıyla yeni bir süreç başlayacak, bu süreçte ilk adım küçük modüler reaktörlerle (SMR) atılacak. Bu adımlar, Türkiye’nin enerji bağımsızlığında Rusya’dan sonra ABD ile de işbirliğine yönelmesiyle önemli rol oynayacak.
1995’te ABD’nin Türkiye’yi gelişen 10 büyük pazar arasında ilan etmesiyle gelişen ticaretle Türkiye’deki doğrudan yatırımlar artmaya başladı. ABD ile imzalanan mutabakatla hazır giyim, kimyevi maddeler, havacılık, elektronik ve enerjideki işbirliğine nükleer enerji de eklendi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar da mutabakat zaptının imza törenindeki konuşmasında, iki ülke arasındaki enerji ortaklığının yeni bir boyuta taşındığını belirterek, “Bu anlaşma, Türkiye’nin enerji bağımsızlığı hedeflerine hizmet ederken, ABD ile ortak çıkarlarımızı güçlendirecek” diye yorumladı.
HANGİ ALANLARI KAPSIYOR
Türkiye’nin enerji çeşitliliğini artırma planları açısından büyük önem taşıyan anlaşma, aynı zamanda Ankara’nın nükleer alanda Rusya’ya olan bağımlılığını dengeleme girişimi olarak değerlendiriliyor. Türkiye, halen Akkuyu Nükleer Santrali projesini Rusya’nın Rosatom şirketiyle yürütüyor. ABD ile atılan bu adım, Türkiye’nin çok yönlü enerji diplomasisinin bir parçası olarak öne çıkıyor. Ancak Türk nükleer sanayicilerine göre bu işbirliği nükleer enerjinin kullanılacağı tüm sektörlere yayıldığı gibi Türkiye’ye elektrik dağıtımı, teknoloji transferi, yan sanayicilere yeni yatırım alanlarının açılması ve bu yolla istihdam artışı gibi faydalar da sağlayacak. Bunun yanı sıra Türkiye’nin elektrik piyasasında güçlü bir altyapıya sahip oluşu, ABD gibi bir ülkeyle işbirliği faktörü, Türkiye’nin yatırım yapılabilir bir ülke olduğu imajı açısından önemli avantajlar olarak değerlendiriliyor. Bu durum, iki ülkenin ortak projelerinin uluslararası piyasalar- dan kaynak teminini de kolaylaştıracak bir faktör olarak görülüyor.
Türk-Amerikan İşadamları Derneği (TABA-AmCham) Başkanı Süleyman Ecevit Sanlı, Türk ve ABD özel sektörlerinin stratejik ortaklıklarını güçlendirme vizyonu çerçevesinde, potansiyel işbirliği alanlarına şöyle dikkat çekti:
l Küçük modüler reaktörler (SMR) ve ileri reaktörler: Enerji üretimi, ısıtma ve deniz suyu arıtımı.
l Nükleer yakıt tedarik zinciri ve HALEU: Yakıt güvenliği, uranyum tedariki ve yakıt fabrikası yatırımları.
l Nükleer tıp ve izotop üretimi: Radyofarmasötikler ve kanser tedavisinde sağlık yatırımları.
l Araştırma reaktörleri ve akademik işbirliği: Ar-Ge çalışmaları, insan kaynağı gelişimi ve sertifikasyon süreçleri.
l Atık yönetimi ve söküm teknolojileri: Çevresel sürdürülebilirlik ve güvenlik.
l Endüstriyel uygulamalar: Hidrojen üretimi, kimya ve çelik sektörlerinde nükleer ısı kullanımı.
l Tedarik zinciri ve yerelleştirme: Yerli üretim, makina ve parça imalatı, proje finansmanı ve sanayi kapasitesinin geliştirilmesi.
ENERJİ VE İKLİM DİYALOĞU BAŞLIYOR
Mutabakat zaptında, “Taraflar, Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve ABD Enerji Bakanlığı’nın eş başkanlığında, Türkiye ve ABD Dışişleri Bakanlıklarının katılımıyla başlatılacak Enerji ve İklim Diyaloğu’nu desteklediklerini beyan etmişlerdir. Enerji ve İklim Diyaloğu, her iki ülkede enerji güvenliği ve enerji dönüşümü ile iklim değişikliği alanında işbirliğini geliştirecektir” ifadesiyle temiz enerjideki iradeleri ortaya koydu.
Bu aşamada Türkiye’den öncelikle SMR projelerinin şebekeye nasıl ve ne zaman bağlanacağına ilişkin net kurallarının mevzuat düzenlemeleriyle belirlenmesi bekleniyor.
TÜRKİYE ÖNCÜ OLABİLİR
Temmuz ayında Türkiye’de temaslarda bulunan ABD Dışişleri Bakanlığı Nükleer Enerji Kıdemli Danışmanı Justin Friedman, Türkiye’nin nükleer enerji alanında lider olma potansiyeline sahip olduğunu söylemişti. ABD’de küçük modüler reaktör alanında lisanslı beş şirket bulunduğunu ve bu şirketlerin bazılarının nükleer ya da geleneksel enerji alanında çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Friedman, ”Bu tablo bize nükleer alanda özel sektörün güçlü katılımını gösteriyor” diyerek, işbirliği fırsatına dikkat çekmişti.
Friedman, Türkiye’deki temasları kapsamında beş büyük şirket ve birkaç sanayi derneğiyle görüştüğünü aktara-rak, “Bu görüşmelerden edindiğim izlenim, Türk özel sektörünün nükleer alanda öncü olmak istediği yönünde. Bu rolü oynayacaklarına yürekten inanıyo-rum” yorumunu yaparak, beklentilerini şöyle dile getirmişti: “Nükleer enerjinin istikrarını ve güvenilirliğini yansıtan bir elektrik fiyatlandırma politikası da Türkiye’de daha güçlü bir nükleer sektörün inşasına katkı sağlayabilir.”
TABA-AmCham Başkanı Süleyman Ecevit Sanlı: Türkiye ile ABD arasında nükleer işbirliği, ilk aşamada sivil nükleer enerji çerçevesi ve politika alanında başlıyor. Bu tür ilk adımlar, genellikle hükümetler arası çerçeve anlaşmaları, düzenleyici eşgüdüm ve ön fizibilite çalışmalarını kapsar.
Ayrıca, ABD’deki SMR tedarikçileri ve teknoloji geliştiricileri ile ön değerlendirme ve teknoloji analizi çalışmaları da işbirliğinin ilk teknik alanlarından olacak. Bunun yanı sıra, düzenleyici ve güvenlik işbirliği ile insan kaynağı geliştirme alanları öne çıkıyor. Nükleer düzenleyici kuralların uyumlaştırılması, güvenlik kültürü, lisanslama süreçleri ve regülasyon kapasitesinin güçlendirilmesi öncelikli adımlar arasında yer alıyor. Bu işbirliğinin Türkiye ve ABD’ye kazandıracaklarını şöyle sıralayabiliriz:
Türkiye için:
l Enerji arz güvenliği ve çeşitlendirme
l Teknoloji transferi ve yerelleştirme fırsatları
l İstihdam ve yatırım
l Nükleer tıp ve sağlık kapasitesi
l Jeopolitik kazanç
ABD için:
l Pazar erişimi ve ihracat fırsatları
l Stratejik müttefiklik ve enerji güvenliği
l Teknolojinin ticarileşmesi
ALT ÜRETİCİLERİN KAPASİTESİ ARTACAK
Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi Başkanı Oğuzhan Akyener: Türkiye artık nükleer enerjinin ehemmiyetinin farkında, bu nedenle geleceğini planlıyor. Akkuyu Nükleer Santrali sadece bir başlangıçtı, diğer iki nükleer santral için de görüşmeler sürüyor. Hatta bu görüşmelerin ABD’li şirketlerle de olduğunu biliyoruz. Fakat şu aşamada konvansiyonel nükleer santrallerin yapımında ABD ile işbirliği nasıl gelişir, bilemiyoruz. Çünkü birçok kıstas var. Ancak Türkiye, ABD’nin nükleer enerjideki kabiliyetini değerlendirmek istiyor. ABD de Türkiye’de oturmuş bir elektrik piyasasının olduğunun farkında. Özellikle 200-400 megavatlık santrallerde işbirliğinin başlayacağını tahmin ediyoruz. ABD’li birçok şirket bu konuda temasta. Bu hemen olacak bir şey değil, mevzuatta yapılması gereken değişiklikler var. Cumhurbaşkanımızın ABD’yi ziyaretiyle bu sürecin hızlanmasını bekliyoruz. Bunun sonuçlarını 10-15 yıl sonra görebileceğiz. Daha sonra konvansiyonel nükleer santrallerin yapımı için ABD’li şirketleri davet edebiliriz. Onlar da para koyacak ama bunun geri dönüşü olacak. Ayrıca ortak projelere finans da bulabilecekler.
Bu işbirliği, nükleer enerjinin etkileyeceği her alana yansır. Örneğin bir konvansiyonel santral için 550 binden fazla parça üretiliyor. Bu nedenle Türkiye’de özel sektördeki alt üreticilerin kapasitesi artacak, istihdam yükselecek.