İran’ın en önemli kültürel şehirlerinden biri olan İsfahan, tarih boyunca birçok büyük şairin ve sanatçının yetiştiği bir merkez olarak bilinir. Bu şehri edebiyat severler için özel kılan en önemli simgelerden biri de 17. yüzyılın büyük Türk şairlerinden Saib-i Tebrizi’nin evi ve geniş bahçe içindeki kabridir.
Klasik lirik şiirinin en büyük ustalarından biri olarak kabul edilen Saib-i Tebrizi, özellikle tasavvufi şiirleri ve edebi eserleriyle edebiyata önemli katkılarda bulunmuş, eserleriyle hem Türk hem de Fars edebiyatında iz bırakmıştır.
Bugün, sadece bir anıt değil, aynı zamanda Saib-i Tebrizi’nin hayatının izlerini taşıyan bir mekan olarak özel bir yere sahip olan kabrin çevresindeki büyük ve yemyeşil bahçe, şairin içsel huzurunu bulduğu, düşündüğü ve yazdığı mekanı yansıtıyor.
Bu mekanda uzun yıllar yaşayan Saib, burada edebi çalışmalarını sürdürüp derin tasavvufi düşüncelerini kaleme almış. Şairin yaşadığı bu ev, zamanla türbe haline getirilmiş ve ona olan saygı ile korunmuş.
İsfahan’ın tarihi dokusuyla uyumlu bir şekilde, büyük bir bahçenin içinde yer alan makberin içindeki çiçekler, yeşil alanlar ve ortada yer alan havuz, türbeye ayrı bir güzellik katıyor. Çevresindeki geniş bahçe, hem mimari hem de doğal güzellikleriyle dikkati çekiyor.
SAİB-İ TEBRİZİ’NİN ANIT ŞEKLİNDEKİ MAKBERİ, SADE AMA ETKİLEYİCİ BİR YAPIYA SAHİP
Bu bahçede yer alan havuz, şairin yaşadığı dönemde de estetik ve huzur kaynağı olmuş. Havuz, geleneksel İran bahçe mimarisinin izlerini taşırken, aynı zamanda mekanın sakin atmosferini pekiştiren bir unsur olarak öne çıkıyor. Tasavvuf düşüncesinde bir sembol olarak kabul edilen su, Saib-i Tebrizi’nin şiirlerinde de yer bulur. Bahçenin ortasındaki havuz, Saib'i ziyarete gelen ziyaretçilere huzur veren bir ortam oluştururken aynı zamanda doğanın ve edebiyatın birleştiği bir nokta oluşturuyor.
Saib-i Tebrizi’nin anıt şeklindeki makberi, sade ama etkileyici bir yapıya sahip. Şairin yaşamını ve edebiyatını yansıtan detaylar dikkati çekiyor. Duvarlarına işlenmiş Saib-i Tebrizi’nin şiirlerinden alıntılar, ziyaretçilere şairin düşünce dünyasına dair ipuçları sunuyor. Açık bir alanda olsa da kabrin üstünde inşa edilen tavandaki ince işçilikler dikkatleri çekiyor.
İsfahan’ın tarihî ve kültürel zenginliğine katkı sağlayan bir yer olarak kabul edilen şairin yaşadığı mekanın türbe haline getirilmesi ve çevresindeki geniş bahçeyle birlikte ziyaretçilere sunulması, Saib-i Tebrizi’nin anısını yaşatmanın ötesinde, ona olan saygıyı da simgeliyor.
Ünlü şairin İsfahan'da bulunan evi ve kabrinin tarihçesine ilişkin AA muhabirine bilgi veren İran Turizm, Kültürel Miras ve El Sanatları Bakanlığı uzmanlarından İrfan Salihi, Saib-i Tebrizi'nin Safeviler döneminde ailesiyle birlikte Tebriz'den İsfahan'a geldiğini ve ömrünü burada geçirdiğini anlattı.
Saib'in ebedi istirahatgahına ev sahipliği yapan bu alanın yaşadığı dönemde evi ve bahçesi olduğunu söyleyen Salihi, "Burada toprağa verildi. Daha sonra Saib-i Tebrizi'nin türbesi Şah Muhammed Rıza Pehlevi döneminde 1963'te inşa edildi." dedi.
Daha sonra türbenin restorasyon süreçleri geçirdiğini aktaran Salihi, "İki kere restore edildi. İlki 2002'de yapıldı daha sonra da 2017'de yapılarak bu günkü şekline kavuştu." ifadelerini kullandı.
SAİB'İN TÜRK VE FARS EDEBİYATINDAKİ YERİ
Saib-i Tebrizi'nin hayatı ve edebiyattaki önemini anlatan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsrafil Babacan ise şairin doğum yeri hakkında Şamlu-yı Herevi dışında hiçbir tarihçi ya da tezkire yazarının açık bir bilgi vermediğini söyledi. Herevi'nin ise Saib’in Tebriz’de doğduğunu aktardığını belirten Babacan, ancak onun uzun süre yaşadığı İsfahan’da doğduğu düşüncesinin de yaygın olduğunu anlattı.
Saib’in babasının Tebriz’in köklü tüccar ailelerinden birine mensup olduğunu aktaran Babacan, "Babası, 1012 hicri tarihinde, Şah Abbas’ın, görkemli ve zengin bir başkent olarak kurmayı düşündüğü İsfahan’a davet edilen Tebrizli tacirlerle beraber buraya göç etmiş. Saib, 20'li yaşlarının sonunda devrin pek çok İran şairi gibi Hindistan’a gitmiş ve orada 9 yıl kadar ikamet etmiş. Dönüşünden vefatına kadar Şah Safi, Şah II. Abbas ve Şah Süleyman dönemlerinde Safevi hükümdarlarınca büyük ilgi görmüştür." dedi.
Babacan, bu yüzden Saib-i Tebrizi'nin İsfahan’da geçen hayatının, Hindistan’dan önceki ve sonraki dönem diye ikiye ayrıldığını belirtti.
Saib-i Tebrizi'nin, şiirlerini daha çok Farsça söylemesine rağmen Türk edebiyatında da ilgi gördüğüne dikkati çeken Babacan, "Gerek Türk olması ve Farsçayı, Türkçe düşünce yapısı ile sentaksına uygun kurması, gerekse zengin tasavvufi-hikemî tarzındaki şiirleriyle Osmanlı aydınlarınca belki de İran’da olduğundan çok daha fazla ilgi görmüştür." ifadelerini kullandı.
Babacan, şimdiye kadar tespit edilenlere göre, Saib’in şiirlerinin başta büyük Osmanlı şarihi Ebubekir Nusret ve son dönem Osmanlı aydını, tarihçisi ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa olmak üzere beş ayrı kişi tarafından şerh edildiğini anlattı.