Pandemi sonrası hızlanan teknoloji devrimi, akıllı cihazlardan elektrikli araçlara yeni ürünlerin hayatımıza girmesine yol açtı. Bu yenilikler ise üretimlerinde kritik hammaddelere olan talebi katladı.
Nadir toprak elementleri (NTE), cep telefonundan savunma sanayine kadar pek çok yüksek teknoloji ürününde vazgeçilmez bileşenler olarak öne çıktı. Ülkeler arasındaki ticaret gerilimleri de bu stratejik elementleri uluslararası gündemin üst sıralarına taşıdı.
Yeni nesil teknolojiler, nadir toprak elementlerini adeta 21. yüzyılın petrolü konumuna getirdi. Bu 17 elementlik özel grup, sıra dışı manyetik, iletken ve fosforlu özellikleri sayesinde bir dizi hayati teknolojinin temelini oluşturdu.

KÜRESEL GÜCÜN ANAHTARI: NTE
20. yüzyılın oyun değiştirici madeni petrol iken, 21. yüzyılın stratejik gücü nadir toprak elementleri (NTE) olarak görülüyor. Enerji politikalarında nasıl ki petrol bir dönemin küresel güç dengesini belirlediyse, bugün de nadir toprak elementleri teknoloji çağının temel belirleyicisi haline geliyor.
Elektrikli araçlardan yapay zeka sistemlerine, yenilenebilir enerji altyapılarından savunma teknolojilerine kadar uzanan geniş bir yelpazede bu elementlere duyulan ihtiyaç hızla artıyor.
Yeni nesil teknolojiler, nadir elementleri küresel ekonominin ‘yeni petrolü’ konumuna taşıyor. Ülkeler için artık enerji güvenliği kadar ‘maden güvenliği’ de stratejik öneme sahip hale gelirken, bu elementlerin tedariki küresel rekabetin yeni cephesi olarak öne çıkıyor.
Küresel ölçekte nadir elementler üzerinde rekabet, ilk olarak Tayvan üzerinden Çin ve ABD arasında başladı. ABD Başkanı Trump’ın başlattığı ticaret savaşıyla birlikte Washington’ın Pekin ile mücadelesi, diğer BRICS ülkelerini de kapsayan daha geniş bir cepheye yayıldı.
Nadir element rezervlerinin dağılımına bakıldığında, Çin’in yanı sıra BRICS ülkelerinin de zengin kaynaklara sahip olması dikkat çekiyor.
Bu ülkelerin Trump’ın ticaret savaşında hedef aldığı başlıca aktörler arasında yer alması tesadüf değil. Ticaret savaşlarında nadir elementler ekseninde çok kutuplu bir rekabet yaşanıyor.
Çin, Venezuela, Kuzey Afrika, Brezilya ve Hindistan bu çok kutuplu rekabetin uç noktalarında öne çıkan aktörleri konumunda. Türkiye de bu rekabette en büyük nadir element rezervlerine sahip ülkelerden biri olarak stratejik üstünlüğe sahip oldu.
HEDEF BRICS ÜLKELERİ
ABD-Çin rekabeti, Trump döneminde özellikle Tayvan merkezli teknoloji tedarik zincirleri etrafında devam ediyor. Washington, Çin karşısında büyük güç rekabeti stratejisini benimserken, Pekin de kritik madenler ve nadir elementleri bir koz olarak kullanmaktan çekinmedi. Karşılıklı hamlelerle tırmanan gerilimde ABD, Çin’i nadir elementleri bir silah olarak kullanmakla suçlarken, Çin ise ABD’yi teknoloji alanında benzer yönteme başvurmakla itham ediyor. Öte yandan, BRICS ülkelerinin nadir element zenginliğinde üst sıralarda yer alması ise bu çekişmenin temel sebeplerinden biri oldu.
ABD YENİ ORTAKLAR ARIYOR
ABD ile Çin arasındaki en büyük sorunlardan birinin nadir toprak elementleri olduğunu bizzat Trump dile getirmişti. ABD Başkanı Trump, Çin’den nadir toprak elementlerinde küresel kontrol uygulamaktan vazgeçmesini, fentanil ihracatını durdurmasını ve yeniden soya fasulyesi alımlarına başlamasını talep etti.
Çin, nadir element madenciliği ve rafinajında dünya lideri. Çin ve ABD’li araştırma şirketlerinin yaptığı araştırmaya göre, küresel nadir element üretiminin büyük kısmı ve işleme kapasitesinin yüzde 80’den fazlası Çin’e ait. Bu alandaki tekelini korumak için Pekin, nadir element teknolojilerinin ihracatını dahi devlet iznine bağladı. Buna karşılık ABD de nadir toprak elementi ihracatına kısıtlama getirdi.
Öte yandan, ABD ve müttefikleri Çin’e bağımlılığı azaltmak için alternatif tedarik arayışına girmiş durumda. Avustralya, Kanada ve bazı Avrupa ülkeleriyle kritik madenler konusunda ortaklıklar kurulurken, ABD yönetimi de kendi nadir element üretim ve işleme kapasitesini artırmak üzere adımlar atıyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK İKİNCİ SAHASI
Türkiye, dünyanın nadir toprak elementleri mücadelesinde adı giderek daha sık anılan bir ülke haline geldi. Eskişehir-Beylikova başta olmak üzere Türkiye’nin farklı bölgelerinde önemli nadir element sahaları tespit edildi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre Türkiye, nadir toprak elementleri rezervi açısından dünyada Çin’in ardından ikinci sırada bulunuyor. Beylikova sahasında 17 elementin 10’una rastlanırken, lantan, seryum, neodim ve praseodim gibi kritik elementler açısından zengin içerik dikkat çekiyor.
Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen sondaj ve analiz çalışmalarında, bu sahalarda stratejik değere sahip nadir elementlerin varlığı doğrulandı. ‘Stratejik maden’ statüsünde değerlendirilen bu kaynakların, Eti Maden gibi devlet kurumları eliyle işlenmesi ve katma değerli ürünlere dönüştürülmesi planlanıyor. Türkiye’nin sahip olduğu bu güçlü rezervler, ülkeyi küresel nadir element tedarik zincirinde kilit bir alternatif konumuna taşıyor.
Bu doğrultuda, 2022’de Eskişehir’deki dev keşfin ardından Türkiye, nadir elementler alanında uluslararası işbirliği arayışlarını da hızlandırdı. Uzmanlara göre Beylikova sahası, sadece ekonomik büyüklüğüyle değil, teknolojik bağımsızlık açısından da stratejik bir dönüm noktası niteliğinde.

ÜRETİMDE HEDEF İLK 5
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Eskişehir ilinde dünyanın en büyük ikinci nadir toprak elementi yatağının varlığını hatırlatarak, rezervin ülke ekonomisi ve endüstriyel kalkınması için ‘tarihi bir dönüm noktası’ olacağını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, nadir toprak elementlerinin batarya üretiminden akıllı telefonlara, rüzgâr türbinlerinden ileri teknoloji savunma sanayine kadar birçok stratejik alanda hayati önem taşıdığına dikkat çekerek, Türkiye’nin bu sektörde küresel ölçekte söz sahibi olma kararlılığını yineledi.
“Hedefimiz nadir element üretiminde dünyada ilk beş ülke arasında yer almak” diyen Erdoğan, bu amaçla Beylikova’da ilk etapta yıllık 1200 ton cevher işleyecek bir pilot tesisin devreye alındığını ve kısa sürede kapasitenin endüstriyel ölçeğe çıkarılacağını açıkladı. Bölgede yapılacak işbirliği teknoloji öğrenimi açısından oldukça önemli.
REZERVLER DE ÇOK KUTUPLU
Çin, dünya nadir element üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini tek başına gerçekleştirirken, işleme kapasitesinin yüzde 87’sine de sahip. Amerikan Jeoloji Enstitüsü’nün son verileri, Çin’in küresel nadir element rezervlerinin yüzde 38’ine sahip olduğunu, Vietnam’ın yüzde 26 ile onu izlediğini ortaya koyuyor. Brezilya’nın payı yüksek seviyelerde seyrederken, Rusya yüzde 6, Hindistan ve Avustralya ise yüzde 5 civarında rezerve sahip. Bu tablo, nadir element kaynaklarının büyük kısmının BRICS ve benzeri yükselen ekonomilerde bulunduğunu gösteriyor.
ÇİN’İN SÖZ SAHİPLİĞİNİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR
Nadir toprak elementleri ve kritik madenlerin günümüzde çok sayıda endüstri için stratejik öneme sahip olduğunu söyleyen SETA Enerji Uzmanı Büşra Zeynep Özdemir, yaşanan rekabeti şöyle değerlendirdi: “Temiz enerjiden savunma sanayine, uzay araştırmalarından haberleşmeye, sağlığa kadar çok sayıda teknolojik alanda ihtiyaç duyulan NTE, bilhassa gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin üzerinde durduğu bir konu.
Güvenilir, ulaşılabilir ve uygun fiyatlı tedariki bahse konu teknolojilerin üretimi için olmazsa olmaz iken Çin’in büyük ölçüde söz sahibi olduğu tedarik zincirleri ABD, AB başta olmak üzere Batılı ülkelerce değiştirilmeye çalışılıyor.”