DR. İLHAMİ FINDIKÇI
Kadim değerler, aile ve toplum soy geçmişimizin kara kutusudur ve bu mirasa aşina olmak yeni kuşaklara ulaşmanın anahtarıdır.
Günümüzün temel sorunlarından biri, yeni kuşaklarla duygu alışverişinin zayıflamasıdır. Bu sorunun özünde ise gençlerin yakın ve uzak geçmişlerindeki yaşam değerlerinden uzaklaşmalarının önemli bir etkisi var.
Amaç yeni kuşaklara ulaşmak ise onları yakından tanımakla işe başlayabiliriz. Yeni jenerasyonların kategorik özelliklerini bilmek, onları anlamak, ortak paylaşım oluşturabilmek için zorunlu. Yapılan çalışmalarda yeni kuşaklar, doğum yılı aralıklarına göre kategorize edildi ve özellikleri belirlenmeye çalışıldı.
2000 yılından sonra doğanların oluşturduğu Z kuşağı; internet teknolojisiyle doğdu, dijital dünyanın nimetleri yanında külfetleriyle de iç içedir. Yaşamlarına mobil teknolojiler ve ekranlar hâkimdir. Kişisel hayatları gibi aile ve iş yaşamları da teknolojiden etkilendi. Esnek, uzaktan ve bireysel çalışmayı, az çalışarak çok kazanmayı, kendilerini sanal ortamda temsil etmeyi, daha az sorumluluk almayı, geleneksel yaşamdan çok bireysel yaşamayı tercih ederler.
Yoğun teknolojinin birkaç yüzyılda ulaşacağı değişim ve dönüşüm, kısa sürede gerçekleşti ve kuşaklar arasındaki düşünce, duygu ve davranış makası çok açıldı. Zira ilk nesiller; yokluk ve zorluğun yüklediği mücadele alışkanlığıyla toplumsal yaşamın kadim değerlerine aşinadır. Aidiyetleri yüksek, kanaatkâr ve girişimcidir. Oysa ki Z kuşağı; ekranlarla örülü bir sanal dünyaya doğdu, sorumluluk almadan kazanmanın, alabildiğine özgürlüğün, tüketimin ve bireysel yaşamın nimetlerine inanıyor.
KADİM DEĞERLER
Geçmişin kadim değerlerinden uzaklaşan gençlik, ortalama, sade ve sıradan bir insan olmakla yani kendisi olmakla yetinip potansiyelindeki güzelliklerle buluşmak yerine kendisine aşılanan hırsların kurbanı oluyor. Daha farklı, ileri, uç olmaya uğraştıkça asıl farklılığını ve biricikliğini zayıflatıyor, içinde yer aldığı bütünden uzaklaşıyor. Geleceğe ait hayal ve düşlerinde geçmiş yaşantıların gerçek malzemeleri yerine modern dünyanın sanal argümanları belirleyici oluyor. Zira aile ve toplumunun öz değerlerinden uzaklaşmak bireyi, kendi gerçeklerinden koparır.
Düşünce, duygu ve davranış hayatımızın merkezinde belirleyici güç olan kadim değerler zayıfladıkça modernitenin yüklediği mantık odaklı sanal algılar hayatımızın merkezine yerleşiyor. Aklın zorlandığı yerde imdada yetişen kadim değerlerden yeterince beslenemeyen yeni kuşaklar, cüzi iradelerini yeterince sergileyemiyor. Ötekinden uzaklaştıkça benlik algıları yükseliyor.
Sanal ortama doğan Z kuşağının, toplumun kadim geçmişinin ruh ve irfan değerleriyle buluşmasının çok önemli olduğunu özellikle vurgulamak zorundayız. Ruh sağlığımız, geçmiş ile geleceğin dengesi üzerinde yükselir. Bunun geriye takılmış, tutucu bir duruş gibi algılanmaması gerekir. Zira şehirlerin kaotik yaşam alışkanlıklarına hapsolan yeni kuşaklar, hayatı hayatla ve salt maddi değerlerle sınırlı görmeye yöneldiklerinden, benliklerini merkeze alıp hep kazanma hırsıyla yaşadıklarından kadim geleneğin vasatından uzaklaşıyor. Kök değerlerden uzaklaşıp sade olmakla yetinmedikçe gelecek endişesi hayatı yönetir hale geliyor.
Oysa ki kadimden ve kutsaldan uzaklaşmak, insan olmaktan uzaklaşmaktır aslında. Zira günümüzde gençler, sevgiliden, en sevgiliden gelen mektup niteliğindeki kutsal metinlerden de uzaklaşıyor.
Tabii olarak herkes, değişime, yeniliğe özellikle bilimsel gelişmelere açık olmalı. Ancak bu, geçmişle savaş anlamına gelmez, gelmemeli. Bu çerçevede yeni neslin kendi aile ve toplum soy geçmişini anlaması gerektiği gibi yetişkin neslin de yeni kuşağı anlamak için çok daha büyük çaba göstermesi gerektiği açıktır. Kadimden uzaklaşması için ne gerekiyorsa yapılan yeni kuşaklara giden yola ulaşmak için üst kuşak, hal ve davranışlarıyla orta yolda denge bulan bir model olmalı.
29 Temmuz 2022 Cuma