tatil-sepeti
Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları


Washington Konsensüsü, ABD’nin 1980’li yıllarda G7’nin diğer ekonomilerini de ikna ederek, IMF, Dünya Bankası, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ve 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren Dünya Ticaret Teşkilatı (WTO) üzerinden dünyaya önerdiği, hatta bir ölçüde empoze ettiği neo-liberal ekonomik düzenin adı. 1980’li yıllardan itibaren IMF ve Dünya Bankası’nın kapısını çalan ve ekonomik yardım isteyen her ülkeye adeta ‘standart paket’ olarak önerilen ve çok sayıda gelişmekte olan ülkeye benimsetilen bir modelden söz ediyoruz. ‘Bağımsız merkez bankası’ kavramı altında, aslında serbest bırakılan ve yüksek seviyede tutulan faiz hadleri, bu modelin önemli bir sacayağı. Amacı, yüksek faiz hadleri ile önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin para biriminin değer kazanmasını ve daha yüksek miktarda G7 ülkelerinden ‘ithalat’ yapmasını sağlamayı hedefleyen bir model.

 

Doğal olarak, Washington Konsensüsü’nün diğer sacayağını da ‘tümüyle serbest ticaret kuralları’ oluşturuyor. WTO aracılığıyla uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ile gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında küresel ticaret zincirine bağlı bir ‘bağımlılık’ mekanizması oluşturmaya, gelişmekte olan ekonomileri yüksek miktarda ithalat yapmaktan ‘korkmamaya’ özendiren bir model. Peki, böyle bir model önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler için ‘cari işlemler açığı’na sebep olursa. İşte tam da bu noktada, söz konusu neo-liberal modelin 3. sacayağı devreye giriyor: ‘Finanse edildikten sonra, cari açık bir sorun değildir’ pompalaması. Yani, gelişmiş ve önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin uluslararası sermaye hareketlerine ‘tümüyle açık’ hale gelmeye ikna edilmesi. IMF, Dünya Bankası ve OECD’nin kabartarak önerdikleri bu model, 40 yılda gelişmiş ve önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin tümünü ‘dış borç girdabı’na çekti.

 

AŞIRI LİBERAL SİSTEM SORGULANIYOR

 

‘Washington Konsensüsü’, ‘küresel enflasyon riski’nin önünü alamadığı gibi mevcut ‘küresel tedarik zinciri’nin sebep olduğu ‘aşırı bağımlılık riski’ ve ‘küresel borç girdabı’nın sebep olduğu endişeler yetmezmiş gibi önerdiği ‘aşırı liberal’ finansal reformlar ve ‘deregüle’, yani aşırı kurallardan arındırılmış bankacılık ve sermaye piyasası ortamı nedeniyle 2008 küresel finans krizine ve bugün hâlâ bir anda iflaslara şahit olduğumuz bir bankacılık sistemine sebep oldu. 40 yılın özeti esasen ‘tam bir fiyasko’. Şimdi, sistemin kurucusu ABD başta olmak üzere, dünya ekonomisinin önde gelen 40 ülkesi, ‘aşırı liberal’ küresel finans sistemini, ‘aşırı liberal’ küresel ticaret sistemini baştan aşağıya sorguluyor. Bu modelin dayattığı para ve maliye politikası yaklaşımlarındaki sorunlar ise halen tam masaya yatırılmış değil. Ama onlara da sıra gelecek. Hele, dünya ekonomisinin bütününde merkez bankalarının para piyasalarında eskisi kadar etkin olup olmadığı ciddi manada sorgulanırken.

 

ÖNCELİK KENDİNE YETEBİLEN EKONOMİ

 

Şimdi, küresel ekonomik sistem yeni bir ‘Washington Konsensüsü’ arayışı ve inşası ile karşı karşıya. Öyle ki, aşırı serbest bir küresel ticaret sisteminde, ‘ithalata bağımlı’ bir büyümenin verdiği zararları görüp, artık ‘yerli ve milli’ üretime ve ihracata dayalı ve daha sağlıklı bir büyüme modeline odaklanmayı, bu amaçla sürdürülebilir altyapı yatırımlarına dayalı, ülkenin özel sektörünün yatırım iştahını özendirici bir kalkınma hamlesi. Ülkeleri, çevrenin korunmasına, sıfır atık ve net-sıfır karbona dayalı ‘sorumlu’ bir üretim anlayışına, ‘yerli ve milli’ imkanları ayağa kaldıracak, ‘kendine yetebilen’ bir ekonomik anlayışa özendirecek yeni bir küresel ekonomik düzen anlayışından, bu yönde bir arayıştan söz ediyoruz. Ülkelerin, hammadde, ara mamul, madenler, nadir mineral ve metaller, nihai ürünlerde ‘bağımlı’ bir küresel tedarik zinciri sistemini sorguladıkları ve tedarik-üretim-ihracat katma değer zincirini yeniden tasarladıkları yeni bir model arayışı. Enerji, tarım, gıda, sağlık ve savunma gibi alanlarda ‘kendine yetebilme’yi önceliklendirdikleri yeni bir küresel modelin inşası. Başarılabilinecek mi, birlikte göreceğiz.

08 Mayıs 2023 Pazartesi