DR. İLHAMİ FINDIKÇI
“Biz; yokluktan, zorluktan ve büyük bir zahmetten sonra bugünkü kurum ve marka düzeyine ulaştık. Ama gençlerimiz, geldiğimiz yeri ve çekilen zahmetleri bilmedikleri gibi mevcut düzenimizi ve marka halimizi beğenmiyor, daha fazlasını istiyor.”
Bu sözler, vaktiyle ziyaret ettiğimiz tanınmış bir aile şirketinin kurucu liderine ait.
İster siyasette ve toplumda ister şirketlerde olsun, kurucu lider ile onu takip eden genç kuşak arasındaki geçiş, genellikle toplum ya da kurumun kaderini etkileyen ciddi bir süreç ve sorun alanı olmuştur. Tarih boyunca kurucu liderlerin çoğunun çocukları yoktur… Olanlar da genellikle liderin sahip olduğu özellikleri taşımamıştır. Bu biraz da normaldir. Zira liderlik; çok farklı yetenek ve becerilerin birlikte gelişmiş olduğu ve çok az insana nasip olan özel bir kişilik alaşımıdır.
Kurucu lideri biraz yakından tanıyalım: Bir düşüncenin, akademik çalışmanın, buluşun, siyasi hareketin veya bir işletmenin kurucu liderinin, temel kişilik özellikleri genellikle benzerdir. Vicdan, hak, ahlak, adalet, inanç, merhamet gibi moral ve ruh değerleri; düşünme, muhakeme, analiz, sentez, mantık, öğrenme isteği gibi zihinsel yetenekler; diğer insanları etkileme, karizma, hitabet, ikna etme, estetik gibi duygusal yetenekler; çok çalışma, daha fazla risk alma, mücadele ruhu, değişime açıklık, yüksek başarı güdüsü gibi kişilik özellikleri; yüksek irade, hızlı karar verme, aşırıya varmayan yerinde davranışlar… Tüm bunlar, kurucu lideri ortalama insandan ayıran başlıca özelliklerdir. Denilebilir ki, buradaki özellikler bütünü, ideal bir insanı tarif ediyor. Evet, gerçek lider, ideal bir insana çok yakındır.
LİDER FARK ÜRETİR
Kurucu lider, genellikle ortam, şartlar ve ihtiyaçların zorlamasıyla ortaya çıkar. Kendisine bağışlanmış olan gelişmiş potansiyel kadar bu potansiyeli açığa çıkarmak, performansa dönüştürmek konusundaki mahareti de gelişmiştir.
Kurucu lider; böylesine gelişmiş, güçlü özellikleriyle üretim, pazarlama, marka, siyasi hareket gibi alan ne olursa olsun, kısa zamanda fark üretir. İnsanları etrafında toplar, etkiler, amaç birliği oluşturur. Onları kendine bağlar, ekip oluşumuna öncülük eder ve sonuç olarak herkesin kendi alanında yol almasını sağlar. Aileyi, şirketi, toplumu adeta yokluk ve zorluktan refaha ulaştıran bir başarı hikâyesine imza atar. Bu süreçte kurucu lider çok çalışır, çok çalıştırır ve insanları zorlar. Hızlı gelişmenin gerektirdiği değişimi körükler, oluşan dirençlerle savaşır, yapısal değişikliklere öncülük eder. Ömrünü adadığı işi yahut davası, kendisi ve ailesinin önündedir.
Gün gelir, her fani gibi kurucu liderin de enerjisi azalır, çalışma arzusu düşer, heyecanı zayıflar. Tam da bu dönemde eskiden beri çok kolay yönetebildiği, idare ettiği, karizması ve otorite gücüyle sürükleyebildiği yeni kuşağın, bitmek bilmeyen istekleriyle daha fazla karşılaşır. Kurucu lider; geldiği yeri hatırlayarak mevcuda şükredilmesini bekler ve haklıdır. Sistemin kuruluş ve gelişme sürecine yabancı olan gençler, mevcut kazanımların daha da gelişmesini, ileriye gitmesini bekler, onlar da haklıdır.
GENÇLER DE HAKLI
Her iki kuşak da kendisini haklı gördüğünden duruşlarından ödün vermez. Dolayısıyla kurucu liderden sonraki geçiş dönemi; genellikle anlaşmazlık, kavga, liderlik mücadelesi, küçülme, kayıp, yıkılma, kısacası hüsran dolu olur. Kurucu liderlerin kendilerinden sonrası için genellikle ihmal ettikleri ve sistemin sonunu hazırlayan üç temel konu dikkati çeker: İşi kişilere bağımlı olmaktan kurtaracak kurumsal alt yapı ve sistem kuramamak. Kurumun geleceği olan gençleri, sistemin temel değerleri ve bilimsel bakış açısıyla yetiştirememek, onların istek ve beklentilerine uzak kalmak. Ve nihayet ‘biz’ duygusunun zayıflaması.
Unutulmamalıdır ki, tarafların kendilerini değil, işi, davayı ve bütünü merkez alarak geçmişin değerlerini ve birikimini yarınlara taşıyacak sistemi kurmaları, uzlaşıya taraf olmaları elzemdir. Bu şekilde kurucu liderin ürettiği katma değerin ve sistemin sürekliliği yanında gençlerin gelecek endişesinden kurtulmaları da sağlanacaktır.
12 Mart 2021 Cuma