Küresel ticaretin, 2008 küresel finans krizi sonrası, 2011 sonunda 18.5 trilyon dolara kadar tırmanmışken, bugün ne yazık ki yeniden 16.5 trilyon dolara gerilemiş bir hacmi konuşuyor olmamız ve ülkelerin büyük bir çoğunluğunun hem küresel ticaret hem de ekonomik aktiviteden endişe duymaları, genel keyifsizlik, 65. Hükümet’in ve yeni ekonomi yönetiminin hayli dikkat etmesi gereken bir konu. Uluslararası kurumların raporları, önümüzdeki 2-3 yılın da bu manada, ekonomik büyüme açısından keyifsiz geçebileceğine işaret ediyor.
Nitekim, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Dünya Ekonomik Görünüm Raporu da küresel ekonominin ‘düşük büyüme tuzağına’ girdiğine, önde gelen merkez bankaları tarafından yürütülen aşırı geniş para politikasının da ne yazık ki fayda sağlamaktan çok zarar verme riski doğurduğu uyarılarına öncelik vermiş.
Rapor, 2008 krizi sonrasında, gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin talebi ve ekonomileri canlandırma başarısız oldukları ifade etmekte. OECD, büyümeyi canlandırma görevinin merkez bankalarına yüklenen kısmının gereğinden fazla olduğunun da altı çizmiş. Raporda, faizlerin sıfırın altına çekilmesi ve merkez bankalarının ekonomilerine varlık (tahvil) alımları yoluyla para pompalamalarının ardından, para politikasının verimin azaldığına ve finans piyasalarında volatiliteye neden olduğunun görülmeye başlandığına işaret ediliyor.
OECD Genel Sekreteri Angel Gurria, dünya ekonomisi için kötü olmaktan çok vasat bir görünümün hakim olduğunu, küresel ticaretin ancak yüzde 2-3 büyüdüğünü; esas yüzde 7 büyümesi gerektiğini belirtmiş. OECD baş ekonomisti Catherine Mann ise merkez bankalarının para politikasının ana araç haline geldiğinden, çok uzun süre tek başına kullanıldığından hareket ile mali ya da yapısal politikalardan çok az yardım alarak sadece ekonomik büyümeyi canlandırmayı denemenin, fayda ve risk dengesini bozduğuna dem vurmuş. Bu ifadeler Türkiye’nin, en az 2-3 yıl daha küresel büyümedeki sıkışmadan kendisini koruyacak tedbirlere karşı dikkatli olması gerektiğini gösteriyor.
1. ÇEYREKTE YÜZDE 5.4 BÜYÜDÜK MÜ?
2016 Mart ayı sanayi üretim verisi üzerinden yaptığımız 1. çeyrek GSYH reel büyümesi tahmin aralığımız, en kötü yüzde 4.4, en iyi yüzde 6.5’e işaret ediyor. Bununla birlikte, tahmin aralığının aşırı geniş olmasından hareket ile aralığı daraltıp, yüzde 70 olasılıkla, 10 Haziran Cuma günü TÜİK tarafından açıklanacak 1. Çeyrek Büyüme oranıyla ilgili tahmin aralığımın yüzde 4.9 ile 5.9 arasında olduğunu, nokta tahminimin ise yüzde 5.44-5.46 olduğunu belirtmek isterim. Bununla birlikte, finans kurumlarının ekonomistleri, 1. Çeyrek Büyümeyi geniş tahmin aralığının dip noktası olan yüzde 4.4 civarında bekliyorlar.
Gerek, bu satırları kaleme aldığım 1 Haziran akşamı itibariyle, henüz açıklanmamış olan mayıs ayı enflasyon verilerinin, gerekse de 10 Haziran Cuma günü açıklanacak olan GSYH ve büyüme verilerinin beklenenden iyi çıkması halinde, ekonomi çevrelerinde Türkiye ekonomisi ile ilgili algının daha da güçleneceği ifade edilebilir. Kaldı ki, enflasyonda ve bilhassa çekirdek enflasyondaki gerileme, TCMB’yi, haziran ayı Para Politikası Kurulu toplantısında, bir faiz indirimi adımı daha atmaya da özendirebilir. Nitekim, her ayın ilk günü Odamız tarafından açıklanan İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi, yani bir nevi İstanbul TÜFE’si ve İstanbul Toptan Eşya Fiyatları Endeksi, yani İstanbul ÜFE’si, her ikisi de az da olsa gerileme gösterdi.
ÜLKELER İÇİN ÖNCELİK ‘SANAL OTOYOL’
Morgan Stanley, Türkiye raporunda, yabancı yatırımcıların neden Türkiye’ye olan bakışının nötr seyrettiği ve daha olumsuz olmadığını ele aldı. Londra’da geçtiğimiz hafta tahvil yatırımcılarının, Türkiye varlıklarında beklenmedik siyasi gelişmelere karşın nötr duruşunu koruduğuna işaret eden rapor, yatırımcıların -5 ile 5 arasındaki ölçekte yer alan pozisyonlarının, 64. Hükümet döneminde -0.1 seviyesinden, yeni kurulan 65. Hükümet ile birlikte, bugün sadece -0.5’e gerilediği ifade etmekte. Raporda, yatırımcıların Türkiye’ye, Türkiye’deki finans piyasalarına aşırı bir olumsuzlukla bakmamalarının dört ana sebebi olduğu belirtiliyor.
Bunlardan ilki, Türkiye’nin makro göstergeler açısından görece iyi performans göstermesi. İkinci neden olarak Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in göreve devam etmesinin para ve maliye politikalarında öngörülebilir gelecekte önemli bir değişiklik olmayacağı yönünde algılanması ifade edilmiş. Türkiye algısının nötr kalmasının üçüncü nedeni olarak, yerli yatırımcıların dalgalı zamanlarda döviz satışının Türk Lirası’nda aşırı değer kaybının önünde etkili bir engel olması görüşü yer almakta. Rapora göre son neden ise siyasete ilişkin baz senaryo. Baz senaryoya göre bir referandum yapılacak ve bu, yatırımcılar tarafından oyunun kurallarını değiştirmeyecek.
06 Haziran 2016 Pazartesi