Ankara'nın göbeğinde 100’e yakın insanımızı kaybettiğimiz bir terör saldırısı haberi ile sarsıldık. ABD'de binlerce insanın yaşamını yitirdiği 11 Eylül 2001'deki terör saldırısı veya İngiltere'nin yıllarca önemli sayıda insanını kaybettiği İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA) ve ardından 2000'li yıllarda El-Kaide saldırıları, elbette ABD ve İngiltere gibi ülkeleri de sarstı, toplumda bu tür saldırıların ardı arkası kesilmeyecek mi türünden endişelere sebep oldu. Bununla birlikte, ülkenin güvenlik birimleri istihbarat zafiyetinin nerede yaşandığını çok iyi tespit edip, gereken tedbirleri alıp, bu tür saldırıların tekrarlanmasını önlüyorlar.
Bu nedenle, 100’e yakın insanımızı kaybetmemizin nedeninin bizim bir Ortadoğu ülkesi olmamızdan kaynaklandığı ve Ortadoğu'da zaten her gün bu kadar sayıda insanın yaşamını yitirdiğine dair yaklaşımlar, en basit ifadesiyle ülkemize ve Türk toplumuna ağır haksızlıktır. Nitekim, 15-20 Kasım 2003 tarihlerinde, El-Kaide'nin 5 gün arayla gerçekleştirdiği iki bombalı eylem sonrasında, Türk istihbaratının ve güvenlik birimlerinin tedbirleri ile Türkiye bu tür bombalı eylemlerin önünü almıştı.
Bin yıllık devlet geleneği ve Avrasya'nın en demokrasisi ve ekonomisi oturmuş ülkesi olarak, bu belanın da üstesinden geleceğiz. Türkiye'yi, bir şeyleri mazur görmek adına, Ortadoğu ülkesine benzetirsek, o zaman o ülkelere ilham kaynağı olma becerimizi de hızla kaybederiz. Tersine, dimdik ayakta durup, geleceğe odaklanacağız. Çünkü bizim başarılı olduğumuzu görmeye pek çok ülkenin ihtiyacı var ve bu nedenle ekonomik ve demokratik dönüşümümüzü aynı azim ve kararlılıkla sürdürmemiz gerekiyor.
2016 VE 2017 BÜYÜME YÜZDE 3-4 HEDEFLENMELİ
Ciğerimizi dağlayan, kalbimizi sıkıştıran terör eylemine rağmen, Türkiye'nin bugün ve geleceğini konuşmayı sürdüreceğiz. Kalkınma Bakanlığı'nın Orta Vadeli Programı (OVP), 2016-2018 dönemini kapsayacak şekilde açıklandı. Mevcut iç ve dış siyasi ortamın OVP üzerinde dört dörtlük bir çalışma yapılmasına izin vermediği kanaatindeyim. Çünkü 2016-2018 OVP'sinde yer alan geleceğe dönük makro ekonomik hedeflere baktığımda, 2016 yılı için daha özenli; ama 2017 ve 2018 hedefleri için daha az özenli, bilhassa 'morali yüksek tutalım' türünden bir dokunuş kendisini hissettiriyor.
Öncelikle, 2015 yılı büyüme beklentisinin yüzde 4'den yüzde 3'e çekilmesini doğal karşılamak ve 'enseyi karartmamak' gerekiyor. Daha önce 2015 için yüzde 3 civarındaki bir büyümenin makul ve akla yakın geldiğini, küresel büyüme beklentilerinin tüm ülkeler ve coğrafyalar için aşağı çekildiği bir konjonktürde, Türkiye'nin yine de yüzde 3 büyümesinin anlamlı olduğunu belirtmiştim. Bununla birlikte, ABD Merkez Bankası'nın (FED) para politikasını sıkılaştırmaya başlayacağı ve Çin gibi ekonomilerin küresel büyümeyi besleme etkilerinin kısmen zayıflayacağı bir konjonktürde, 2016-2018 dönemi için büyüme hedeflerinin sırasıyla, yüzde 4, 4.5 ve 5 olarak sıralanmasını özensiz bir çalışma olarak gördüm. Kanımca, 2016 ve 2017 için yüzde 3 ile 3.5 arası, 2018 için ise yüzde 3.5 ile 4 arası hedefler daha inandırıcı olabilirdi. Üstelik, net ihracatın büyümeyi hiç katkıda bulunmayacağı öngörüsü çerçevesinde, bu derece iddialı büyüme hedefleri, ciddi oranda iç talebe dayalı bir büyüme hedefine işaret eder ki, Türk halkını ve şirketlerimizi özellikle 2016 ve 2017'de borçlanmaya devam etmeye teşvik etmek ciddi sorunlara sebep olabilir.
VERİLERİN GERİLEMESİNDEN ENDİŞE ETMEYELİM
Piyasa değeri ya da nominal olarak, dolar cinsinden Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nin (GSYH), 820 milyar dolardan 700 milyar dolarlara gerilediğini yansıtmamak için satın alma gücü paritesi yöntemine (SAGP) göre hesaplanmış dolar cinsinden GSYH ve kişi başına GSYH verisi paylaşıldı. Bu kendini kandırmak gibi. 2001 krizinde bu memleketin milli gelirinin 130 milyar dolara kadar gerilediğine, ardından da 200 milyar dolarlara yeniden toparlandığında, AK Parti döneminde de 800 milyar dolarlara çıktığına birlikte şahit olduk. Elbette, küresel ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı olarak, milli gelirin dolar cinsinden gerilediği günler de görebiliriz. Ama bazı teknik yöntemler ile bunu gizlemeye çalışırsak, inandırıcılığımız tartışmalı hale gelir.
19 Ekim 2015 Pazartesi