istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi
Giriş: 13.03.2025 - 09:02
Güncelleme: 13.03.2025 - 09:02
KEREM ALKİN

KEREM ALKİN

Türkiye ekonomisinde enflasyonun 55 yıllık hikayesine baktığımızda, mal ve hizmet fiyatlarının düzenli ve sürekli artması anlamına gelen enflasyon sürecinin ağırlıklı nedeni ‘arz yönlü’ etkilerdir. Son 55 yılın en az yüzde 80’inde enflasyonun temel gerekçesi ‘arz yönlü’, yüzde 20’sinde ise ‘talep yönlü’dür. 


Ekonomide tüketim ve yatırım eğilimini, yani ‘iç talep’i yavaşlatıcı, ekonomik aktiviteyi soğutucu tedbirler, enflasyonla mücadele açısından belirli bir sonuca ulaşılmasını sağlasa da enflasyon belirli bir dönem için düşme, yavaşlama eğiliminde olsa da bir süre sonra ‘arz yanlı’ etkiler tekrar kendisini hissettirmek suretiyle enflasyonun yükselmesine sebep olur. 


Bu nedenle Türkiye ekonomisinde fiyat istikrarını zorlayan yapısal sorunları bertaraf etmek adına, yapısal reformlar enflasyonla mücadelede temel önceliktir.

İşte tam da bu noktada, Türkiye’de geniş bir kesim tarafından, sadece hane halkı düzeyinde değil, reel sektör temsilcileri nezdinde dahi sıkça karıştırılan bir noktaya işaret etmek gerekiyor: ‘Üretim-arz’ farkı. Üretim ile arz aynı kavramlar değildir. Kapalı bir ekonomide arzın tanımı, üretimden stokların çıkarılması sonrası, piyasaya satılmak amacıyla sunulan mal miktarıdır. 


Açık bir ekonomide ise arz, yurtiçi üretim miktarı üzerine ithal edilen ürün miktarı eklenip, yine bundan stokların çıkarılması sonrasında, piyasaya satılmak için sunulan mal miktarıdır. 


Türkiye ekonomisinde enflasyonun nedeni üretim eksikliği değil, esas ‘arz’ kaynaklı sorunlardır. Türkiye’nin belirli dönemlerde yüksek tarım-gıda enflasyonu yaşamasının nedeni, Türkiye’nin yetersiz tarım-gıda üretimi yapması değil, üretilen ve ithal edilen tarım-gıda ürün miktarının piyasaya arzında gözlenen ‘arz’ sorunudur.


İSRAF EKONOMİSİ

Çiftçimizden, tarladan temin edilen ürünün tüketiciye ulaşmasında pek çok gerekçeye dayalı, ürünün tarladan toplanmasından paketlenmesine, taşıma metotlarından hallere ulaşmasına, hallerde yeniden fiyatlanarak piyasaya ‘arz’ sürecinde, üretilenin ‘arza’ dönüşümüne yönelik tedarik zincirinin tüm aşamalarında ciddi sorunlarımız var. 


Arz edilen ürünlerin toptan ve perakende dağıtımında, ticaretinde eski nesil yöntemlerde ısrarcı olunması nedeniyle fiyat istikrarını ortadan kaldıran, yüksek enflasyona sebep olan kasıtlar, kötü niyet girişimleri de söz konusu. Devletin, ekonomi yönetiminin, kamu otoritesinin bu süreçteki hatalara, kasıtlara, kötü niyet girişimlerine müdahalesi bir yere kadardır. 


Bu nedenle ekonominin arz tarafındaki aktörler nezdinde bir süredir derinlik kazanan ‘ahlak erozyonu’ sorunuyla da tüketicinin bilinçlendirilmesi noktasında da yapılması gereken kapsamlı çalışmalara ihtiyaç var.


Yukarıda ifade ettiğimiz hususların yanı sıra, arz yönlü bir sorun olarak, Türkiye’de baş etmek zorunda olduğumuz bir önemli başlık da ‘israf ekonomisi’dir. Her yıl ortalama 23 milyon ton gıdanın israf edilmesi, yılda 4 milyar adedin üzerinde ekmeğin çöpe gitmesi, her yönüyle ağır bir tablo. 


Kişi başına yıllık yaklaşık 93 kilogram gıda israfının söz konusu olduğu bir ekonomide, yanlış paketleme, yanlış pazarlama ve satış metotları, bilinçsiz tüketim gibi etkenlerle Türkiye adeta yapısal bir felaket yaşıyor. Hizmetler sektöründe ise ‘arz’ tarafında ‘hırs enflasyonu’ en kritik sorunumuz. Arz yanlı yapısal sorunlara çözüm, birinci önceliğimiz olmaya devam edecek.