Küresel ölçekte yaşanan ‘Enerji Krizi’ni, 1970’lerin petrol krizlerinden bütünüyle ayıran, modern dünyanın karşılaştığı ‘en tehlikeli’ enerji krizine dönüştüren birkaç kritik detay var. Her şeyden önce, bu defa yaşanan küresel enerji krizi denkleminin içerisinde sadece petrol değil, aynı zamanda doğalgaz da var. Üstüne kömür ve nükleeri de eklemek mümkün. İkinci detay, bu seferki enerji krizinin aynı zamanda bir ‘enerji dönüşümü’ krizi de olması. Çünkü küresel enerji ve gıda fiyatlarının tetiklediği ‘yüksek enflasyon’ sürecini, yüksek merkez bankası politika faizi ile çözmekte ısrarcı olan ülkeler, kredi maliyetlerinde de ciddi artışlara sebep oldular. Bu nedenle, güneş, rüzgar, jeotermal ve hidro gibi önemli yenilenebilir enerji yatırımlarının maliyetleri de arttı.
YEŞİL ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ
Oysa, yaşanmakta olan küresel enerji krizi, dünyanın önde gelen ekonomilerinin yenilenebilir enerjiye geçişlerini hızlandırmalarının, ‘Yeşil Enerji Dönüşümü’nün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha teyit ediyor.
Ne yazık ki, neoliberal ortodoks politikalarda ısrarcı olan iktisatçılar ve onlardan destek alan merkez bankaları ile ekonomi yönetimleri nedeniyle ‘yeşil enerji dönüşümü’ de küresel ‘sürdürülebilir kalkınma’ hedefleri de risk altında. Üçüncü detay ise 1970’lerin petrol krizinin bir ‘fiyat krizi’ olduğunu hatırlayarak, bu defa yaşanan küresel enerji krizinin ‘fiyat’ın da ötesinde, bir bölgesel ve küresel ‘tedarik’ krizi olduğu gerçeği. Nitekim Rusya-Ukrayna savaşının derinleştirdiği tedarik krizi, petrol, doğalgaz, kömür ve zenginleştirilmiş uranyum çubuklarının üretimini ve dağıtımını iyice karışık hale getirmiş durumda.
HİDRO ENERJİ RİSKİ
Hemen hemen tüm kıtalar için bir başka riskli konu ise hidro. Küresel iklim değişikliği ve La Nina nedeniyle etkisini daha da artıran kuraklık sorunu, geçtiğimiz yaz başından bu yana Avrupa’nın hidro enerji kapasitesi açısından, hatta nükleer enerji santrallerinin soğutulması adına da önemli bir risk oluşturuyor. Bu nedenle doğalgaz ve kömür fiyatlarının küresel ölçekte aşırı dalgalandığı bir dönemde, hidroelektrik ve nükleer enerji santrallerinin kapasitelerinin de dalgalanma göstermesi, OECD nezdindeki Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) İcra Direktörü Dr. Fatih Birol’un da ifade ettiği gibi dünyayı ilk gerçek enerji kriziyle karşı karşıya bırakmış durumda. Dr. Birol, küresel sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) piyasalarında arzın talebi karşılayamayacağı endişesi ve başlıca petrol üreticilerinin üretimi kısmasının dünyada yaşanan ‘İlk Gerçek Enerji Krizi’ni tetiklediğini vurguluyor.
Fatih Birol, Rusya-Ukrayna savaşına bağlı olarak, bir tarafta Avrupa’nın LNG ithalatının artması, diğer tarafta, bilhassa 2023’ten itibaren Çin’de yakıt talebinin artma olasılığının, küresel LNG piyasasında 2023 için yalnızca 20 milyar metreküplük LNG kapasitesi olacağı düşünüldüğünde, gelecek yılın çok sıkışık geçeceğinin altını çiziyor. Bu nedenle uzmanlar, bir şekilde 2022 sonbaharının yönetileceğini; esas krizin 2023 sonbaharı, 2024 kış aylarında yaşanacağını hatırlatıyor. Beklenen sıcak seyreden sonbahar zamana yayılır ise bu durum Avrupa’nın en azından bu kışı az hasarla atlatabilmesi adına değerli olacak. Ancak, 2023 ilkbahar sonu itibariyle yüzde 25-35 seviyesine düşmesi, beklenen doğalgaz depolarının tekrar doldurulması çok zahmetli olacak. Üstüne, OPEC’in 2 milyon varil üretimi kısma kararı da kalıcı olur ise enerji fiyatlarının hem üretici fiyatları endeksi (maliyet enflasyonu) hem de tüketici fiyatları endeksi (talep enflasyonu) üzerindeki kalıcı etkisini takip etmeyi sürdüreceğiz.
02 Kasım 2022 Çarşamba