PROF. DR. KEREM ALKİN
Bu yaz, Avrupa’nın önümüzdeki sonbahar ve bilhassa 2023 kışı açısından, enerji ihtiyaçlarının karşılanması adına zor bir ‘sınav’ dönemi olacak. Öncelikle, siyasi kırılmalar. Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği ‘enerji arz güvenliği’ne yönelik gerçeklere ve artan risklere kadar Avrupa’nın öncelikli gündemi ‘yeşil dönüşüm’ ve ‘yeşil enerji’ydi. Yeşil Mutabakat da bunun en temel politika ve uygulama alanını oluşturuyor. Savaş patlak verdiğinden bu yana, Rusya’dan artarak devam eden gaz sevkiyatı kısıntısı, 3’e, hatta 4’e katlanan doğalgaz metreküp fiyatlarıyla birleşince, ‘ne olursa olsun yeşil’ söylemi, karar vericiler nezdinde ister istemez bir kırılma yaşıyor.
Gerek hane halkı, gerek sanayi kuruluşları, gerek ticarethaneler, tüm enerji tüketicilerinin ağır fiyatlarla karşı karşıya kalmaması adına, ‘yeşil devrim’i düne kadar hararetle savunan ülkeler, en aciliyetle ‘kömür’ ve ‘petrol’le çalışan termik santraller dahil tüm enerji üretim imkanlarını ve tesislerini devreye almış durumda. Bu noktada, AB Komisyonu tarafından üye ülkelerdeki enerji yatırımlarının sınıflandırılmasına ilişkin yeni kuralları içeren, AB’nin mali etiketleme ‘taksonomi’sine yeni nesil ‘doğalgaz’ ve ‘nükleer’ yatırımlarının dahil edilmesini sağlayacak yasa tasarısı, 6 Temmuz’da AB Parlamentosu’ndan geçti. Yasa tasarısına karşı çevreci STK’lar ve siyasetçilerin tüm çabalarına rağmen veto için gerekli 353 oyu bulunamadı; ‘hayır’ diyenler 278’de kaldı.
‘Enerji arz güvenliği’, şu an için ‘yeşil dönüşüm’e ağır basmış gözüküyor. Bununla birlikte, AB Komisyonu, yasa tasarısı hazırlanırken, ‘2050 net-sıfır karbon’ hedefinin gözetildiğini; kömür ve petrolle tümüyle vedalaşmak için ‘doğalgaz’ın bir süre daha, ‘nükleer’in ise daha uzun soluklu olarak enerji tedariki denkleminde tutulması gerektiğini izah etmeye gayret sarf ediyor. Ülke hükümetlerinin AB Parlamentosu kararına 11 Temmuz’a kadar itiraz hakkı olsa da, Rusya-Ukrayna savaşının ana ve artçı şokları ortadayken, ülkelerden itiraz gelmeyeceği düşünülüyor.
BİYOYAKIT TARTIŞMASI DA ALEVLENDİ
Tüm uluslararası sistem, Rusya-Ukrayna savaşının ciddi ölçüde tetiklediği ‘küresel enerji arz krizi’ ve ‘küresel gıda arz krizi’ne kitlenmiş durumda. Üstelik, iki kriz konusuyla bağlantılı ciddi bir sorun daha var; o da biyoyakıt. Malum, birçok tarımsal ürün yakıt üretmek amacıyla kullanılabiliyor. Küresel sistem ciddi bir ‘gıda arz krizi’ ile karşı karşıya iken, uluslararası kuruluşların tümü gıda arzındaki sorunların daha da büyümemesi için ülkeleri tarımsal ürünleri mümkün mertebe biyoyakıt üretiminde kullanmamaya davet ediyor. Bu ürünler arasında, buğdayın payı yüzde 1. Biyoyakıt kullanımındaki payı düşük.
Bu nedenle, hububatın tarladan toplanmasında, liman veya raylı sistem antrepolarındaki, silolarındaki toplanma merkezlerine ulaştırılmasında; ardından da gemi ve trenlere yüklenmesinde karşı karşıya kalınan büyük sorunlar, Türkiye’nin öncülük ettiği müzakereler ile aşılır ise ‘buğday krizi’nde önemli bir rahatlama yaşanabilir. ‘Enerji arz güvenliği’ cephesinde ise Rusya’dan önümüzdeki sonbahar ve kış hiç gaz alamama riskiyle karşı karşıya olan Avrupa, tüm kurumları ve ülke hükümetleri aracılığıyla hem AB’yi hem de ülke içi ekonomik ihtiyaçları karşılayacak çok yönlü çalışmalar ve pazarlıklar yürütüyor.
Bunun en somut gelişmelerinden biri, AB’nin Azerbaycan’dan TANAP ve TAP aracılığı ile temin ettiği 8 milyar metreküplük yıllık kapasiteyi 20 milyar metreküpe çıkaracak anlaşma oldu. Söz konusu mutabakat, Türkiye’nin kısa, orta ve uzun vadede Avrupa’nın enerji arz güvenliğindeki vazgeçilmez rolünü bir kez daha kanıtlayan, daha da perçinleyen bir gelişme. Türkiye de kendi enerji arz güvenliği adına ‘yenilenebilir enerji’ ağırlıklı çalışmalarını, enerji arzında çeşitliliği güçlendirecek ve derinleştirecek adımları daha da hızlandırmış durumda. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) güneş ve rüzgar enerjisindeki maliyetleri de detaylı olarak paylaşan son raporu, yenilenebilir enerjideki ‘maliyet avantajı’nın katlanarak devam ettiğini gösteriyor.
22 Temmuz 2022 Cuma