PROF. DR. KEREM ALKİN
Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) geçtiğimiz hafta yayınlanan ‘Küresel Ticaret 2021 Raporu’nda öne çıkan önemli tespitlerden biri, küreselleşme olgusu üzerineydi. Uluslararası kuruluş, küreselleşmenin etkisi ile bilhassa dünyanın önde gelen ülkelerinden başlayarak, ekonomiler arasında artışını sürdüren, küresel tedarik zinciri üzerinden süregelen ‘bağlanma’ etkisinin, ülke ekonomileri arasında artmayı sürdüren yakın bağı bir nevi ‘iki ucu keskin bıçak’a benzetiyor.
Yani, dünyanın önde gelen ekonomileri arasında ‘küreselleşme’nin ekonomik kriz boyutunda ‘bulaşıcılık etkisi’ni artırarak, ülke ekonomilerini savunmasız yakaladığı kadar; aynı ülkelerin ekonomik krizden çıkma becerisine, hızlı toparlanma performansına da aynı ölçüde etkili olduğuna da işaret ediyor.
DTÖ’nün raporu, bir ülkenin dış ticaret becerisinin, o ülkenin arz ve talep kaynaklarını çeşitlendirmesine imkan sağladığının, bu sayede o ülkenin kendine has arz ve talep şoklarına maruz kalma riskini azalttığının da altını çiziyor. Raporda öne çıkarılan bir diğer kritik önemdeki başlık ise ‘reshoring’.
YAKIN COĞRAFYA İLE TİCARET
Anlamı, yurt dışından, daha doğru bir deyişle hayli uzak noktalarından hammadde, ara mamul ve/veya nihai mamul tedarik eden bir ülkenin, bu tercihini ağırlıklı olarak ülke içerisinden ve/veya yakın coğrafyadan tedarik etmeye başlaması. DTÖ’nün işaret ettiği husus, bilhassa ‘Covid-19’ salgını ile birlikte hem ABD hem de AB’nin Asya’ya bağımlı bir küresel tedarik zincirinden, iç kaynaklara ve yakın coğrafyaya dayalı bir kaynak tedarikine yöneldikleri yönünde. İmalatın ve ticaretin yakın coğrafyaya yoğunlaşması olarak özetleyebiliriz.
DTÖ raporu, dünyanın önde gelen ekonomileri için kilit konumdaki imalat sanayi alt sektörlerinde kendi kendine yeter hale gelme eğiliminin güç kazandığını belirtiyor. Bununla birlikte bazı ülkelerin yurt dışına çıkan imalatı tümüyle geri getirme çabası konusunda da küresel ticareti baltalayıcı yönü itibariyle uyarıda da bulunuyor. Rapor, küresel pandeminin ilk 6 ayı sonunda, bilhassa dünyanın önde gelen ülkelerinin önemli bir bölümünde, sağlık endüstrisinin virüsle mücadelesi açısından kritik düzeyde önem arz eden tıbbi malzeme, kişisel koruyucu ekipman ve aşı komponentleri, ürün içerikleri için yurt dışına bağımlılığı azaltacak hamleler yapıldığını hatırlatıyor.
Bununla birlikte, konunun sadece tıbbi malzeme ve sağlık endüstrisi ürünleri ile sınırlı kalmadığını, örnek vermek açısından, ABD’nin çelik imalatında kendi kendine yetebilen bir ülke hedefini ulusal güvenlik açısından bir önceliğe dönüştürdüğünü de vurguluyor. Nitekim, gerek DTÖ, gerek OECD nezdinde, hem ABD hem AB hem de Japonya’nın, Çin’in demir-çelik üretimindeki kapasite fazlası adına epeydir müzakerelerde bulundukları bir gerçek. DTÖ’nün altını çizdiği bir diğer önemli uyarı ise ülkelerin ticareti kısıtlayıp, ulusal yeterliliği aşırıya kaçacak şekilde teşvik etmeleri halinde, 70’ler, 80’ler dünyasına dönüş şeklinde, ülke ekonomileri için verimsiz yatırımları, ülke ekonomileri için verimsiz üretim ortamını teşvik edebileceği.
TEDARİK ZİNCİRİNDE HAYATİ ROL
Avrupa Birliği açısından, ticaret ve yatırımlar boyutunda ‘Balkanlar’ın yeniden keşfedildiğini gözlemiyoruz. Nitekim, Türkiye’nin, bilhassa son 5 yılda, Balkan ülkeleri ile artan ekonomik ve ticari ilişkileri, Türk girişimcilerin Balkan ülkelerindeki yatırımları, önümüzdeki dönemde bir kat daha önem kazanmış olacak. ‘Covid-19’ pandemisinin küresel tedarik zincirine yönelik arayışları tetiklemesi, ‘Balkanlar’ın yeniden keşfedilmesi anlamına geliyor. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde Balkan ülkelerine yeni üretim teknolojisi yatırımlarının hız kazandığına da birlikte şahit olacağız. Türkiye’nin jeostratejik, jeoekonomik önceliği ve başarıları, Balkanlar’ın küresel tedarik zincirinde daha hayati bir rol üstlenmesi adına büyük önem arz ediyor. Türkiye’nin küresel lojistik ve ulaşım ağındaki güçlenen rolünü, bir lider, bir bölgesel oyun kurucu ülke olarak Balkanlar’a genişletmesi, ‘kazan-kazan’ yaklaşımı ile yeni fırsatları da tetikleyecek.
26 Kasım 2021 Cuma