Prof. Dr. Kerem Alkin
2008 küresel finans krizinin Avrupa Birliği ekonomilerinde sebep olduğu tahribat, sürecin kötü yönetilmesi, Almanya’nın acımasız tutumu, Covid-19 salgınının sebep olduğu ekstra tahribat, AB içindeki ahengi iyiden iyiye zorlar hale geldi. Bilhassa Birleşik Krallık’ın Brexit kararının tüm süreci daha tazeliğini korurken, AB’nin bu sürece sebep olan ‘gerçekler’le yüzleşmemesi de önemli bir sorun. Bu yetmezmiş gibi, kendi içlerindeki ‘yetki’ çekişmesine de AB’nin bir nevi cumhurbaşkanı sayılan AB Konsey Başkanı Charles Michel ile AB’nin bir nevi başbakanı sayılan AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Türkiye ziyaretleri esnasında protokol kapışmasına da şahit olduk.
POZİTİF AHENK
AB’nin kendi içinde ‘pozitif ahenk’i yakalama noktasında ciddi sorunları olduğu gözüküyor. Bilhassa, küresel pandemiyle mücadelede, bizzat AB üyesi ülkelerin birbirlerine gönderilen pandemiyle mücadele malzemelerine el koymaları, bu tür konulara yönelik iddialar, AB’nin kendi içindeki konsensüs ve işbirliği adına hayli zor bir sürece işaret ediyor. Bu noktada, Alman Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunan eski Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi, AfD’nin eski Genel Başkanı ve ekonomi profesörü Bernd Lucke’nin sebep olduğu kargaşayı da göz ardı etmeyelim.
TOPARLANMA FONU
Aşırı sağ siyasi eğilimi de olan Lucke’nin, küresel pandeminin sebep olduğu ekonomik tahribatı toparlamak adına oluşturulan ‘Toparlanma Fonu’nun, AB anlaşmalarına tamamen aykırı yeni bir mali araç geliştirilmesi anlamına geldiği iddiasıyla Alman Anayasa Mahkemesi’nde açtığı dava ortalığı karıştırabilir. Lucke ve 2 bin 280 Alman vatandaşının açtığı dava nedeniyle AB Toparlanma Fonu’nun geleceğinin Alman Anayasa Mahkemesi’nin kararına bağlı hale gelmesi, mahkemenin birkaç hafta içinde alacağı kararla davayı kabul etmesi halinde ise Almanya’nın öz kaynaklar kararını onaylamasının bir yıl ya da daha uzun süre ertelenmesine yol açacağı ifade ediliyor. Bu da doğal olarak, bilhassa AB üyesi Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri açısından ‘soğuk duş’ anlamına gelebilir.
Prof. Lucke, kendisi ekonomist olduğu için üye ülkelerin Toparlanma Fonu için gereken parayı piyasadan borçlanma suretiyle temin edecek olmasından ve bunun için de Komisyon’un yetkilendirmesinden, AB içerisinde kalıcı bir mali birliğin yolunu açmasından ve AB’yi bir ‘Borç Birliği’ne dönüştürecek olmasından dolayı duyduğu endişeleri sıralıyor. Lucke, ‘her koyun kendi bacağından asılır’ usulüyle, her üye ülkenin piyasalardan bireysel olarak borçlanacağı alternatif bir model de öneriyor.
Mevcut gelişmelerin Orta İtalya’yı dahi Avrupa’nın diğer bölgelerine oranla hızla yoksullaştırdığı, bölgenin nüfusunun da bu nedenle azaldığı yönündeki tartışmalar, zaten altan alta ‘ayrılma’ konusunu tartışan İtalyanları nereye taşır, Avrupa bu tartışmalarla ortasından çatlar mı; umarım Brüksel’in somut, hızlı ve pozitif çözüm çabaları hızlanır.
YÜZDE 1’İN SORUMLULUĞU NE OLACAK?
Görünen o ki, Atlantik İttifakı’nın önde gelen ülkeleri, Covid-19’a karşı aşılama sürecini yeterince hızlandırarak, salgının etkisini azaltmayı başardıkları noktada, ‘iklim değişikliği’ ve ‘yeşil gelecek’ başlıklarını hızla ivmelendirecekler.
Bu konunun hiç şüphesiz gelecek nesiller içini ‘daha iyi bir dünya bırakma’ gayesi olduğu kadar, aynı zamanda Çin ve Rusya gibi ülkeleri karbon salınımı ve benzeri iklim konularından köşeye sıkıştırma; bilhassa gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinde artan ağırlığını yavaşlatmaya dönük yönü de var. Bu noktada, ABD’nin ve İngiltere’nin işbirliğini arttıracakları anlaşılıyor. Peki, dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi, dünyanın en yoksul yüzde 50’sinden iki kat daha fazla karbon emisyonuna sebep olurken; dünyanın en zengin yüzde 10’u tüm küresel karbon emisyonunun yüzde 50’sinden sorumlu iken, 2050 veya 2060 için ‘sıfır karbon toplumu’nun modellemesi nasıl olacak?
16 Nisan 2021 Cuma