Giriş: 16.05.2025 - 10:43
Güncelleme: 16.05.2025 - 10:43
İLHAMİ FINDIKÇI

İLHAMİ FINDIKÇI

Bir insanın gelişimi ve hayatı çok güzel bir ders kaynağıdır, gören gözler için. Düşünün ki, anne karnındaki bebek, anneye bağlı olduğu kordon yoluyla beslenir. Başka imkânı yoktur çünkü. Doğduktan sonra, hayatının ilk yıllarında yine çevresindekilere muhtaçtır. Ne zaman ki gücü kuvveti yerine gelir, işte o zaman kendi ihtiyaçlarını giderebilir. Çalışır, para kazanır ve ihtiyaçlarını giderip geçimini sağlar. Yaşlılık yıllarında ise yeniden başa döner gibi çevrenin yardımına ihtiyaç duyar. Öyle ki; yatağa bağlı bir yaşlı, bir bebek gibi her türlü ihtiyacı için çevresindekilere muhtaçtır.


Çocukluk ve yaşlılığı çıkarırsanız; insanın aktif üretici olduğu dönemde eğitim görmesi, meslek seçmesi, evlenmesi, aile kurması, çalışması, işinde ilerlemesi söz konusudur.


Bir aile şirketinin kurulması, insanın aktif iş yaşamı dönemine denk gelir. Büyük emekler, uğraşlar, tarifi zor mücadelelerin sonucunda aile şirketi kurulur, gelişir ve büyür. Aile şirketi genellikle; liderlik özelliği olan, öngörüsü yüksek, hızlı, atak ve çalışkan bir kurucunun eseridir. İşte bu atak kişiliğin kurup büyüttüğü kurum, zamanla başka insanların emeğine de ihtiyaç duyar. Kuruma dışarıdan birçok insan alınır. Belki de yüzlerce çalışanda sorun olmaz da aileden olan yeni çalışanlar, beraberinde hemen sorunlar getirir kuruma.


İnsanlar; paylaşmayı, yönetmeyi, bölüşmeyi, çalışmayı bilirler bilmesine ama aynı ailenin üyeleri için bu oldukça zor olabilir.


Kurucu, genellikle kendi gibi atak, hızlı, çok çalışkan kişiler bekler. Oysa ki onun takipçileri çoğu zaman bu özellikleri gösteremeyebilir. Dolayısıyla ister babadan çocuklara geçen ortaklıklar olsun, ister kardeş ya da kuzen ortaklığı olsun; ortaklığı bozmak, kimi zaman en kolay tercih oluyor. Zira ilişkiler çekilmez boyutlara gelebiliyor. 


Araştırmalar; dağılan, parçalanan, tasfiye olan aile şirketlerinde insan odaklı nedenlerin, iş odaklı nedenlerden daha fazla rol oynadığını ortaya koymuştur. Diğer bir ifade ile aile şirketleri; ağırlıklı olarak işin tepesindeki üst yönetici aile üyeleri ortakların geçimsizlikleri, bir türlü birliği sağlayamamaları, takım olmayı sürdürememeleri, tek lider otoritesini benimseyememeleri, sistematize olamamaları, kurumsallaşamamaları gibi nedenlerle dağılabiliyor. Büyük emeklerle bir araya gelen iş, varlık ve marka; çoğu zaman insanların geçinememeleri nedeniyle parçalanarak daha da küçülmek durumunda kalabiliyor.


KIZGIN ADAMLARIN MARİFETİ 
Her yıl üniversitedeki öğrencilerimizin seyretmelerini ve yorumlamalarını istediğimiz filmlerden birini, konumuzu daha iyi aktarabilmek bakımından hatırlatmak isteriz.


“12 Kızgın Adam” (12 Angry Men); Reigonald Rose’un yazdığı, Sidney Lumet’in yönettiği, 1957 ABD yapımı bir dram filmidir. Filmde kişiyi topluma bağlayan temel yaşam dinamikleri, ferdin toplum, toplumun fert üzerindeki etkileri; psikolojik drama metodu ile aktarılır.


Filmde; babasını öldürdüğü iddiası ile tutuklu olan 18 yaşındaki genç için, idam cezası istenir. 12 kişiden oluşan jüri, bu gencin suçlu olup olmadığını tartışır. 11 jüri üyesi, gencin suçlu olduğunu düşünür ve bu yönde oy kullanır. Ancak biri (8 numaralı jüri), şüpheleri olduğunu söyler. Film; her biri farklı hayat kesitlerinden gelen jüri üyelerinin, kendi yaşamları ile bu gencin yaşamı arasındaki gel-gitlerine sahne olur. Sonunda şüpheleri olan jüri üyesi; sabırla araştırarak, diğer jüri üyelerinin bütün uğraşlarına rağmen onları ikna ederek gencin aslında suçsuz olduğuna herkesi inandırır.


Farklı bir fikir ya da icat sahibi kişilik; ‘ben’ takıntısına girmeden, mağrurlanmadan çalışır ve sabrederse başarılı olması kaçınılmazdır. Anadolu’da güzel bir söz vardır: “Körler göremez, mağrurlananlar görmez.” Buradan hareketle bir ailede, kurumda, sınıfta, partide, toplumda kişisel takıntı ve aşırılığa girmeden farklı fikirde olmak esasen çok kıymetli bir gelişme yoludur. Nitekim farklılıklarla birlikte yaşayabilmek; çeşitlilik, hoşgörü ve zenginlik getirir.