PROF. DR. KEREM ALKİN
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından 8 Eylül’de açıklanan 2. Stratejik Öngörü Raporu, AB’nin küresel trendlere cevap verebilme kapasitesi ve eylem serbestisini değerlendirmesi açısından önemliydi. AB’ye adaylık süreci devam eden Türkiye’nin sahip olduğu imkan ve kabiliyetlerin AB’nin cevap verebilme kapasitesine ve eylem serbestisine yapabileceği paha biçilmez katkıları bir kez daha irdeleyebilmemiz açısından ufuk açıcıydı. Rapor, AB’nin geleceğini etkileyecek küresel meselelere karşı, AB’nin çözüm ve politika üretme becerisini irdelemesi açısından da dikkatle okunması gereken bir rapor.
4 KÜRESEL TREND
Küresel ekonomi-politik sistemi derinden etkileme gücü itibariyle, 4 küresel trend tanımlanmış. İlki, hiç kuşkusuz, iklim değişikliği ve diğer çevresel meydan okumalar. Dünyanın ortalama sıcaklığındaki her 0.5 derecelik artış, bugüne kadar hiç bu düzeyde sıcaklık ve kuraklık, orman yangını, büyük sel baskını, buzul erimesi görmemiş coğrafyalarda, son derece tehlikeli doğal afetlerle karşılaşma riskimizi artırıyor. Dijital ‘hiper erişebilirlik’ ve teknolojik transformasyon günlük ve iş hayatımızın her noktasını, her saniyesini etkiliyor. Demokratik modelin, demokrasiyle yönetilmenin kurumsal yönetimi ve değerleri üzerindeki baskı da bir başka küresel trend olarak tanımlanmış. Ve, son olarak, küresel düzen ve demografideki değişim de 4. başlık olarak yerini almış.
TAM ÜYELİK VAZGEÇİLMEZ
Rapor, 1975’de küresel GSYH’nin yüzde 60’ını temsil eden G7’nin, artık sadece yüzde 40’ı temsil ettiğini, ‘çok kutuplu’ bir yeni küresel düzen ile karşı karşıya olunduğunu, 2050’ye doğru küresel gücün yeniden dağıtılacağı ve ‘jeo-ekonomik merkez’in doğuya kaymakta olduğu bir dünyada, bugün G7 ekonomilerinin üçte ikisine ulaşan, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı E7 ekonomilerinin ise 2050’de bu defa yüzde 60’lık payı yakalayacağını belirtiyor. AB’nin Stratejik Öngörü Raporu, ABD ile Çin arasındaki rekabetin jeopolitik dengeleri en çok etkileyen başlıklardan biri haline geldiğine işaret ederken, Çin ve Rusya’dan kaynaklanacak küresel rekabet ikliminin pek çok jeopolitik ve jeostratejik sonuçları olacağına da değiniyor. Rapor, AB’nin küresel liderliğinin test edileceği ve yeni fırsatlara da sebep olabilecek 10 ‘meydan okuyucu’ alan üzerinde de duruyor.
İster ‘sürdürülebilir ve dayanıklı bir sağlık ve gıda sistemi kurulması’, ister ‘barış, güvenlik ve istikrarın teşvik edilmesi için küresel ortaklarla birlikte çalışılması’, ister ‘hammadde arz tedarikini çeşitlendirme ve güvenceye alma’, isterse de ‘geleceğe dair risklere karşı dayanaklı bir ekonomik ve finansal sistemi inşa etme’, söz konusu 10 ‘meydan okuyucu’ başlıktaki detaylar ve AB’nin küresel liderlik becerisini nasıl güçlü kılacağına, nasıl sürdürülebilir kılacağına dair her yorum, her analiz, her vurgu, Türkiye’nin AB’ye ‘tam üyeliği’nin ne kadar gerekli, ne kadar vazgeçilmez olduğunu bir kez daha teyit ediyor.
GÜÇLÜ VE DEMOKRATİK PARTNER TÜRKİYE
Türkiye, sahada ve masada güçlü, girişimci ve insani diplomasi becerisiyle, başta Afrika, Balkanlar’dan Orta Doğu’ya, Kafkaslar’dan Orta Asya’ya, kapsayıcı kalkınma anlayışını önceliklendiren projeleriyle, ‘adil’ bir küresel sistemin inşasına en somut katkıları gerçekleştirebilecek ülkelerin başında geliyor. Gerçekleştirdiği insani yardımlarla küresel ölçekte listenin başında yer alarak da bunu zaten kanıtlıyor. ‘Çok kutuplu’ bir küresel düzen artık tüm gerçekliliği ile karşımızdayken, AB’nin yakın ve uzak gelecekteki transatlantik ilişkileri açısından, Türkiye’nin ‘güçlü’ ve ‘demokratik’ bir partner olarak üstleneceği rol, Avrupa’nın geleceği açısından paha biçilmez olacak.
Bu detayları kolayca yakalamak adına, raporu dikkatlice gözden geçirmenizi öneririm.
17 Eylül 2021 Cuma