İstanbul Fatih'te yer alan ve 1969 yılından bu yana Akdeniz, Marmara, Karadeniz ve Ege denizlerinde tutulan 550 balık türünün sergilendiği Fatih Su Ürünleri Kooperatifi'ndeki İstanbul Balık Müzesi AA tarafından görüntülendi.
21 Kasım Dünya Balıkçılık Günü kapsamında kapılarını açan ve 1991 yılında kurulan müzede en eskisi 56 yıllık olmak üzere çok sayıda balık akvaryumlarda ve kavanozlarda sergileniyor.
Uzmanlar, bir zamanlar 550 çeşit balığın yaşadığı Türkiye'nin denizlerinde tekrar aynı zengin popülasyonu görmek için yapılması gerekenleri aktardı.
"AŞIRI VE KAYIT DIŞI AVCILIK KAYNAKLARI AZALTIYOR"
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojileri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak, balık çeşitliliğinin bol olduğu bir coğrafyada bulunduklarını belirterek, geçmişle kıyaslandığında balıkçılık kaynaklarında ciddi azalma yaşandığını söyledi.
Bu kaynakların azalmasında birçok faktörün etkin olduğunu dile getiren Karakulak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Balıkçılık filosunun gelişmesi ve teknolojinin kullanılması aşırı avcılığa yol açmakta. Ciddi kayıt dışı avcılık da söz konusu. Deniz kirliliğinin olması, özellikle Karadeniz ve Marmara Denizi'nde balıkçılık kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Bildiğiniz gibi Marmara Denizi'nde son yıllarda müsilaj olayları görüyoruz. Besin elementlerinden azot ve fosforun yükselmesi bazı fitoplankton gibi bakterilerin aşırı çoğalmasına ve strese girmelerine yol açıyor. Dolayısıyla bunlar su kalitesinin bozulmasına, oksijen seviyelerinin düşmesine yol açmakta. Oksijen ihtiyaçları yüksek olan balıklar o bölgeyi tamamen terk etme eğilimindedir."
Karakulak, bu nedenle Marmara Denizi ve Karadeniz'de orkinosu, kılıç balığını ve uskumruyu artık göremez olduklarını, su kalitesi iyileşince nadiren de olsa bu türlere rastlanabildiğini dile getirdi.21 Kasım Dünya Balıkçılık Günü kapsamında kapılarını AA'ya açan ve 1991 yılında kurulan müzede en eskisi 56 yıllık olmak üzere çok sayıda balık akvaryumlarda ve kavanozlarda sergileniyor.
Uzmanlar, bir zamanlar 550 çeşit balığın yaşadığı Türkiye'nin denizlerinde tekrar aynı zengin popülasyonu görmek için yapılması gerekenleri aktardı.
"AŞIRI VE KAYIT DIŞI AVCILIK KAYNAKLARI AZALTIYOR"
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojileri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak, balık çeşitliliğinin bol olduğu bir coğrafyada bulunduklarını belirterek, geçmişle kıyaslandığında balıkçılık kaynaklarında ciddi azalma yaşandığını söyledi.
Bu kaynakların azalmasında birçok faktörün etkin olduğunu dile getiren Karakulak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Balıkçılık filosunun gelişmesi ve teknolojinin kullanılması aşırı avcılığa yol açmakta. Ciddi kayıt dışı avcılık da söz konusu. Deniz kirliliğinin olması, özellikle Karadeniz ve Marmara Denizi'nde balıkçılık kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Bildiğiniz gibi Marmara Denizi'nde son yıllarda müsilaj olayları görüyoruz. Besin elementlerinden azot ve fosforun yükselmesi bazı fitoplankton gibi bakterilerin aşırı çoğalmasına ve strese girmelerine yol açıyor. Dolayısıyla bunlar su kalitesinin bozulmasına, oksijen seviyelerinin düşmesine yol açmakta. Oksijen ihtiyaçları yüksek olan balıklar o bölgeyi tamamen terk etme eğilimindedir."
Karakulak, bu nedenle Marmara Denizi ve Karadeniz'de orkinosu, kılıç balığını ve uskumruyu artık göremez olduklarını, su kalitesi iyileşince nadiren de olsa bu türlere rastlanabildiğini dile getirdi.
"DENETİMLERİN ARTIRILMASI LAZIM"
Prof. Dr. Karakulak, özellikle 2000'li yıllarla birlikte hem Türkiye hem de dünyada balıkçılık kaynaklarının ciddi oranda düştüğünü belirterek, 2010 itibarıyla Türkiye dahil tüm ülkelerin balıkçılık yönetiminde yeni ve ciddi kurallar getirmeye başladığını söyledi.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin balıkçılık yönetimindeki etkisinden bahseden Karakulak, bu sözleşmeye üye olan Türkiye'nin balıkçılıktaki birçok uygulamasının ona göre şekillendiğini bildirdi.
Karakulak, balıkçılıkta en büyük eksikliklerinin denetim olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
"Denetimlerin artırılması lazım. Teknolojiden yararlanılarak Balıkçı Gemilerini İzleme Sistemi (BAGİS) ve Otomatik Tanımlama Sistemi (AIS) cihazlarıyla balıkçılar kontrol altına alınmaya çalışılıyor ama balıkçının hangi oranda avladığının ve kotasına uyup uymadığının da çapraz kontrollerle yapılmasına ihtiyaç var. Bunlar yapıldığı takdirde umutsuz değiliz. Çünkü balıkçılık kaynağını koruma şansı verildiğinde kendisini yenileme hızı yüksek. Bundan yararlanarak balıklarımızı her zaman koruyabiliriz."
"TAMAMEN KAYBOLAN TÜRÜMÜZ YOK"
Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak, Türkiye'de şu an yaşayan balık sayısının 550 civarında olduğunu belirterek, en yüksek verimin Karadeniz'den elde edildiğini, Akdeniz'e indikçe çeşidin arttığını ancak verimin azaldığını söyledi.
Türkiye'nin balıkçılığın yüzde 60'ını Karadeniz'den yaptığını, ikinci önemli bölgenin Marmara Denizi olduğunu vurgulayan Karakulak, "Bu denizleri kaybetmemek lazım. Çünkü bunlar göç balıklarının en yoğun olduğu bölgeler. Karadeniz bir üreme alanıdır. Palamut, lüfer, hamsi üremesini burada gerçekleştirir ve daha sonra göç eder. En çok korumamız gereken balıklar da bunlardır." diye konuştu.
Türkiye'nin denizlerindeki 550 balık çeşidinden bazılarının Karadeniz'i ve Marmara'yı terk ettiğini, orkinos, kılıç balığı ve uskumrunun bunlara örnek olduğunu anlatan Karakulak, "Balıkçılık kaynaklarının miktarlarında ve stoklarında azalma var, bölgesel kayıplar var ama tamamen kaybolan türümüz yok." dedi.
"İYİ BİR BALIKÇILIK YÖNETİMİ PLANLAMAMIZ LAZIM"
Prof. Dr. Karakulak, balık stoklarının azalmasının nedenlerine işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Aşırı balıkçılık, deniz kirliliği, geminin balans sularıyla gelen istilacı türler, son zamanlarda iklim değişikliğinin etkisiyle suların ısınması balık türlerimizin bazı bölgeleri terk etmesine yol açtı. Bu faktörlerin hepsi insan kaynaklı. Bu baskıyı azaltabilirsek tekrar eski seviyelerine gelmesi mümkün. İyi bir balıkçılık yönetimi planlamamız lazım. Özellikle Marmara Denizi için artık ileri biyolojik sistemlerin olması gerekiyor. Olmadığı takdirde müsilaj olaylarını çok yaşayacağız. Müsilaj öncelikle deniz çayırlarını, mercanları olumsuz etkileniyor. Bunları kaybedersek diğer canlıları da yavaş yavaş kaybedeceğiz. Daha çok koruma alanları ilan ederek, balıkçılığı da iyi bir şekilde yöneterek tekrar eski seviyelerine getirebiliriz."
Karakulak, bunların yapılmaması halinde gelecek nesillerin balıkları sadece müzelerde ya da albümlerde göreceğinin altını çizerek, her gün 5,5 milyon metreküp kirletilmiş suyun Marmara Denizi'ne döküldüğünü, tüm belediyelerin ileri biyolojik sistemlere geçmesi ve artık dolgu alanlarının yapılmaması gerektiğini sözlerine ekledi.
"BALIK TÜRLERİNİN ÇOĞUNU ARTIK TUTAMIYORUZ"
İstanbul Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği (İSTBİRLİK) Başkanı Erdoğan Kartal da İstanbul Balık Müzesi'nde 550 çeşit balığın sergilendiğini belirterek, şu anda bu balıkların çok azının denizden avlanabildiğini söyledi.
Şu anda bu balık türlerinin çok büyük kısmının ekonomik olarak bulunmadığını ve tutulamadığını dile getiren Kartal, çok tutulan ve her sofraya ulaştırılabilen 3-5 çeşit balık türünün kaldığını vurguladı.
Kartal, 10-15 yıl öncesine kadar hemen her sofrada görülebilen lüfer ve Karadeniz istavriti gibi türlere ulaşmanın artık zor olduğunu kaydederek, şu anda en çok hamsi, sardalya, mezgit ve palamutun tüketildiğini anlattı.
Erdoğan Kartal, "30 yıl önce kalkan sofraya çok rahat gelebilen bir balıktı. Tekiri, barbunu, uskumrusu, kolyozu, tirsisi sofranızda bulabiliyordunuz. Bugün ekonomik olarak 5 çeşit sayabiliyoruz. Palamut da her yıl bol olmuyor." dedi.
"TÜM DÜNYADA AYNI ŞİKAYETLER VAR"
İSTBİRLİK Başkanı Kartal, farklı ülkelere uluslararası toplantılara gittiğini ve yabancı balıkçılar ile de konuştuklarını belirterek, "Tüm dünyada aynı şikayetler var. Ama hiçbir zaman unutmayalım, asıl bize zarar veren şey aşırı avcılık. Bu çok daha fazla zarar veriyor. Artık balıkların boyları da küçülüyor. Yavrulama, yumurtlama sayıları aşırı derecede düşüyor. Yavru balıkları tüketmeye başladık, bunu soframızda da görebilirsiniz. Bunların önlemleri alınmazsa sonumuz iyi değil." diye konuştu.
Bilim insanlarını ve üniversiteleri işe dahil ederek program yapmak zorunda olduklarını vurgulayan Kartal, neden bu hale geldiklerini iyi tespit etmeleri ve sürdürülebilirliği sağlamaları gerektiğini anlattı.
Kartal, "Boğazların artık endüstriyel balıkçılığa kapanması, Marmara Denizi'nin bile üretim alanı olarak saklanması gerekiyor. Bunlar çok radikal tedbirler. Belki çok zordur ama başka çaremiz olmadığını da bilmemiz lazım. Kesinlikle bazı bölgelerde koruma alanları ilan etmemiz lazım. Yani balığın kendini saklayabileceği ve yaşama tutunabileceği koruma alanları yapılmalı. Çok ciddi koruma alanlarına ihtiyacımız var." ifadelerini kullandı.
Endüstriyel balıkçılığın kotaya bağlanması gerektiğinin altını çizen Kartal, yavru balıkların tutulmasının engellenmesi ve denetimlerin artırılması gerektiğini sözlerine ekledi.