Türkiye; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine kavuştuğu stratejik bir coğrafyada yer alıyor. Karada ve denizde ticaretin vazgeçilmez geçiş noktası olan Türkiye, gerçekleştirdiği yatırımlarla da dünyanın enerji tedariki, finans, sanayi ve lojistik merkezi olma yolunda ilerliyor.
Küresel ekonomi; jeopolitik risklerin artması, küresel ticarette yeni engeller, bölgesel çatışma ve belirsizliklerin etkisiyle artık eskisi kadar hızlı büyüyemiyor. Global ekonomideki büyümenin yüzde 2’ler seviyesinde kalacağı tahmin edilirken, hem yatırımlar hem finans için yeni araçlar ve yeni bölge arayışı hızlanıyor. Bu noktada gözler Türkiye’ye çevriliyor.
YENİ ROL ÜSTLENİYOR
Dünyaya bağlanmak için Türkiye’nin dinamik kaynaklarını arkasına alan İstanbul, güvenli liman ve stratejik üs olarak dikkat çekiyor. İstanbul Finans Merkezi (İFM) de bu üslerin başında geliyor. Çünkü art arda uluslararası finans zirvelerine ev sahipliği yapan İFM, dünya bağlantısını sağlaması ve Türkiye’yi finans merkezi haline getirmesi için büyük bir görev üstleniyor.
Bu arada yeni finansal araçlar arayan yatırımcılar ve sermaye için İslami finans araçları her geçen yıl etkinliğini artırıyor. Güçlü bir bankacılık sektörüne sahip olan Türkiye, İslam ülkelerindeki sermayenin yanı sıra diğer gelişmiş ekonomilerdeki finansal kaynakları İstanbul’a çekme potansiyeli taşıyor. Bu kapsamda ulusal ve küresel kuruluşların ofislerini açtığı İFM, finansal bağlantıların birleştiği üslerden biri haline geliyor.
İSTANBUL’UN POTANSİYELİ
Finansal alanda İstanbul’un bağlantı gücüne dikkat çeken İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayben Koy, hızla değişen küresel dengeler içinde Türkiye’nin finans sistemindeki yerinin nasıl olacağına işaret etti. Prof. Dr. Koy, şunları söyledi: “Türkiye bağlantı ekonomisine giden bu yolda finansman ve enerji önemli ayakları oluşturuyor. Finans sektörünün diğer bir ayağı olan sermaye piyasasında ise hem yatırımcı sayısı önemli bir büyüklüğe ulaştı hem de hizmet kalitesi ve teknoloji kullanımı artıyor. Hem bankacılık hem de sermaye piyasası tarafında İslami finans prensiplerine uygun ürünler gelişiyor. Katılım fonları, murabaha, sukuk, takaful kullanımı artan ürünler olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye içinde bulunduğu coğrafya, sahip olduğu entelektüel sermaye ve altyapı, diğer ülkelerle olan politik ilişkileri kapsamında öne çıkan bu alanlarda büyük bir hizmet ihracatı potansiyeli taşıyor. Tasarruf oranlarının düşük olduğu ekonomimize gelecek yatırımlar açısından da İslami finansın gelişmesini önemli buluyorum” dedi.
İSLAMİ FİNANSTA İLK 10’DA
Türkiye’nin bağlantı ekonomisinde bir avantajı da İslami finans modelleri. İslami finans, mevcut sorunlara önemli çözümler sunmasına rağmen küresel finansal varlıkların yalnızca yüzde 1’ini temsil ediyor. Ancak, küresel İslami finans piyasası 5.3 trilyon dolar büyüklüğe ulaştı. Türkiye ise İslami finansman gelişmişlik endeksinde 136 ülke arasında 10’uncu sırada yer alıyor. Bu noktada Türkiye’deki katılım bankaları öne çıkıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, katılım bankalarının Türk bankacılık sistemindeki payının henüz yüzde 8.3 seviyesinde olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da buradaki hedeflere dikkat çekerek, katılım finansın, bankacılık varlıkları içindeki payını yüzde 15’e taşıyacaklarını açıkladı.
İNGİLTERE İLE İŞBİRLİĞİ
Diğer yandan, İslami finansta öne çıkan İngiltere ile ticari ilişkilerin gelişmesi, Türkiye’nin pozisyonunu da destekliyor. Konu hakkında bir açıklama yapan İngiltere Başkonsolosu Kenan Poleo, Londra’nın Avrupa’da İslami finansın merkezi haline geldiğini hatırlatarak, şunları söyledi: “Avrupa’daki sukuk ihracının yüzde 75’i Londra’da gerçekleşiyor. İngiltere ve Türkiye’nin İslami finansta işbirliği için potansiyeli yüksek. Bu durumun yaratacağı fırsatlar konusunda oldukça heyecanlıyız. Türk banka ve işletmelerini bu konuda desteklemeye hazırız.”
LOJİSTİKTE GEÇİŞ MERKEZİ
Bağlantı ekonomisinin bir diğer ayağı olan lojistikte ise yatırımlar hız kesmeden devam ediyor. Demiryollarının ve karayollarının gelişmesiyle birlikte ticarette lojistik maliyetleri düşüyor. Türkiye’ye yatırım yapan firmaların ve Türkiye’nin bağlantılı lojistiğini kullanmak isteyenlerin küresel pazarlara daha hızlı erişimi kolaylaşıyor. Sınır kapılarının modernizasyonu da bağlantılı yolların önemli bir enstrümanı olarak sürece katkıda bulunuyor.
ORTA KORİDOR’UN TAŞIYICISI
İstanbul Ticaret Üniversitesi Ulaştırma Sistemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı da lojistik ve yollar konusunu değerlendirdi. Türkiye’nin lojistik, enerji, finans ve özellikle İslami finans alanlarındaki atılımlarla bağlantı ekonomisine dönüştüğünü söyleyen Prof. Dr. Ilıcalı, “Demiryolları, otoyollar ve havalimanları, Türkiye’yi sadece bir transit geçiş noktası olmaktan çıkarıp, küresel ticaretin ve sermayenin kesişim noktalarından biri haline getiriyor. Türkiye’nin Orta Koridor’un ana taşıyıcısı konumuna gelmesi, küresel lojistikteki yerimiz açısından hayati bir öneme sahip” dedi.
YATIRIMLAR ARTIYOR
Iğdır-Nahçivan arasında yapılacak yeni koridor için Avrupa’dan MUFG Bank liderliğinde ek dış finansman temin edildi. Bu gelişmeyi değerlendiren Prof. Ilıcalı, şunları söyledi: “2.4 milyar Euro’luk ek finansman bunun bir göstergesi. AB kendine faydası olacak bir yol olmasa buraya yatırım yapmaz. Orta Koridor, Çin’den Avrupa’ya uzanan en kısa ve en güvenli güzergahlardan biri. Türkiye olarak bu hattın merkezinde yer almamız, bizi küresel tedarik zincirlerinin kilit oyuncularından biri yapıyor. Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı gibi projeler ve Hazar Denizi geçişlerindeki entegrasyonumuz, bu koridorun etkinliğini artırıyor.”
ENERJİDE GÜVENLİ ROTA
Türkiye, enerjide de geçiş noktası haline geldi. Bu konudaki gelişmeleri MÜSİAD Enerji Sektör Kurulu Başkanı Bülent Şen değerlendirdi. Şen, enerjideki bağlantı ekonomisini şöyle anlattı: “Türkmen gazı ve bölgedeki anlaşmaların yanı sıra Suriye’deki enerji projeleri, bu dönüşümün önemli göstergeleri. Rusya-Ukrayna savaşının ardından Avrupa’ya giden doğalgaz boru hatlarının büyük çoğunluğunun kapanması, Türkiye’nin güvenilir bir enerji koridoru olma potansiyelini gösterdi. Avrupa’ya güvenilir tek hat olarak Kuzey Akım 2’nin kalması, Türkiye’nin jeopolitik önemini daha da değerli kılıyor. Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerdeki istikrarsızlığa rağmen Türkiye enerji geçişlerinde herhangi bir aksaklık yaşanmadı. Azeri gazı ve petrolünün de Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması, bu güvenilirliğin bir başka göstergesi. Son dönemde imzalanan anlaşmalarla Türkiye’nin Suriye’ye günde 6 milyon metreküp gaz sağlama hedefi, bir transit geçişten çok daha fazlasını ifade ediyor. Ayrıca Azerbaycan’dan Suriye’ye Türkiye üzerinden yıllık 2 milyar metreküp gaz taşınması planı, Suriye’nin elektrik ihtiyacını karşılamaya yönelik doğalgaz çevrim santralleri kurulmasını amaçlıyor. Türkiye’nin bu gaz temini ve elektrik üretimine yönelik yaklaşımı, bölge için hayati bir çözüm sunuyor.”
DENİZLERDE LİMAN ATAĞI
İstanbul Ticaret Üniversitesi Ulaştırma Sistemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı, Türkiye’nin ticaret ve lojistikte ana hedef olmadığını, ana hedefe giden en güzel yol olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, liman altyapılarının gelişimini zorunlu kılıyor. Filyos Limanı, Çandarlı Limanı gibi mega projeler ve mevcut limanların kapasite artırımları, Türkiye’yi Akdeniz ve Karadeniz havzasında önemli bir deniz ticaret merkezi konumuna getiriyor.”
SWAP ANLAŞMALARIYLA BAĞLANTI SINIR TANIMIYOR
MÜSİAD Enerji Sektör Kurulu Başkanı Bülent Şen, Türkiye’nin enerji tedarik koridoru olmasının yanı sıra, bu ürünleri ihraç eden bir ülke konumuna da geldiğini söyledi. Şen, “Gürcistan, Irak ve hatta Macaristan’a yapılan elektrik ihracatı, Türkiye’nin enerji potansiyelini gösteriyor. Kara sınırına sahip olunmasa bile swap (takas) anlaşmalarıyla enerji transferi mümkün hale geliyor. Türkmen gazının, İran veya Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye gelmesi, bu takas mekanizmasının bir örneği. Türkiye’nin enerji politikasındaki en önemli değişikliklerden biri de tek bir ülkeye bağımlılıktan kurtulma stratejisi. Yıllık 50-55 milyar metreküp doğalgaz tüketimi olan Türkiye’nin, Rusya’dan aldığı gazın payını yüzde 40’ın altına indirmesi, arz güvenliği açısından büyük bir başarı” dedi.