Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

Hüseyin Öztürk

Bizler, ‘yerli malı haftası’ nesliyiz. ‘Kazanmadan yemeyen’ nesiliz. ‘Pazara boş heybeyle değil, bir gözünde ürettiği ürünü pazara götüren neslin’ torunlarıyız.

Alın terine, el emeğine, göz nuruna, helalinden kazanıp, helalinden yeme ve harcama düsturuna, ‘kanaat’ edilerek sahip olunabilir tembihi ve öğretisiyle büyüdük.
Bu sebeple nerede yerel kalkınma örneği görsek çok mutlu olur ve sevinerek paylaşırız. İşte, bu anlamda paylaşmam gereken iki örneği, yolculuk atmosferi içerisinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

İş insanları olarak İstanbul’dan Ankara veya bağlantılı şehirlere seyahat edenlerimiz vardır. Seyahatler aynı zamanda içinde rızık kazanmayı ve dağıtmayı da taşır. Bu sebeple İstanbul’dan yola çıkarken farklı bir güzergâhla Ankara’ya intikal edilebilir.
Sapanca’dan Bilecik-Eskişehir-Antalya yönüne döndükten 20 km sonra Geyve-Taraklı-Göynük yönüne girildiğinde, Geyve ilçesinin yol üzerindeki yerel ürünler satışının yapıldığı sosyal tesis görülebilir.

ÜRETEN ELLER

Taraklı ilçesine termal kavşağından girdikten sonra Göynük çıkışına kadar açık hava çarşısı gibidir. Burada da yerel ürünleri ve el-ev işlerini görmek mümkün.

Taraklı’dan 30 km sonra ülkemizin ‘sakin’ unvanlı şehirlerinden Göynük’e ulaşırsınız. Burası da 700 yıllık bir Anadolu kasabasıdır. Namı diğer ‘Akşemseddin diyarı’ olan Göynük’te, İstanbul’un manevi fatihi Akşemseddin Hz.leri medfundur.

Burası da yerel kalkınmada faaldir. Geçtiğimiz yazımızda ‘Bacıyân-ı Rum Teşkilatından’ söz etmiştim. Göynük’te de bugünkü şartlarda bir benzeri kurulmuş.
İlknur Özlem Hanım başkanlığında kurulan ‘Üreten Eller Kadın Kooperatifi’ adı altında birleşen hanımlar, Göynük’e dair yiyecek-içecek-giyecek her şeyin üretimini yapıyor, yaptırıyor ve pazarlıyorlar.

Yine Göynük’te bir başka uygulama da hanımlara ait bir pazar yerinin olmasıdır. Köylerde üretim yapan hanımlar, ilçenin pazarı olan pazartesi günü meyve-sebze, süt ve süt ürünlerini bizzat kendileri getirerek satış yapıyor.

Göynük’ten sonra Selçuklu ve Osmanlı kervanlarının en çok konakladıkları hanlar bölgesi olan Nallıhan’a uğrayıp, Kocahan ve çarşısı görülebilir. Burada da Nallıhan’a ait ürünler ile ev ve el eşyalarını görmek mümkün.

Nallıhan’dan sonra bereketli topraklarıyla ülkemizin pek çok pazarına ürün yetiştiren Beypazarı, yerel kalkınmaya çok önemli örnektir. Tarihi çarşı görülmeden geçilmemeli.

Beypazarı’nı Ankara yönüne terk etmeden ilk kavşakta ‘Güdül’ levhasıyla karşılaşırsınız. O yöne dönüldükten 33 km sonra 1071’den bu tarafa Selçuklu-Osmanlı toprağı olan Güdül’e varırsınız.

LEBLEBİNİN MERKEZİ

Güdül de ilk ‘sakin’ şehirlerdendir. Geçmişte köyleriyle birlikte kendi kendine yeten bir şehirdir. Şimdi geçmişindeki yerel kalkınmaya yeniden başlamış.

Mesela, ‘Hangi şehrimizin leblebisi meşhur’ diye sorsak, verilecek cevap ‘Çorum’ olacaktır. Elbet leblebide marka Çorum’dur. ‘At binenin, kılıç kuşananın’ hesabı, Çorum ata binmiş, kılıcı kuşanmış ve leblebide marka olmuştur.

Oysa leblebinin hammaddesinin ve üretiminin merkezi Kütahya-Tavşanlı ve Denizli’dir. Bunlardan da eskisi olduğunu Güdül’e varınca öğrendik. Meğer leblebinin tarihinde Güdül’ün hatırı sayılır bir yeri varmış. Şehirde ayrıca ‘Leblebiciler Çarşısı’ bulunuyor.

Son 50 yılda nohut ekimi yapılmadığı için sokak boş kalmış ama şimdi yeniden belediyenin nohut ekicilerine ‘alım garantisi’ vermesiyle üretim yeniden başlamış.
Güdül’den rotayı Ankara’ya çevirince yine 33 km sonra altı-üstü bereketli topraklar ve tarihiyle Ayaş’a vasıl olursunuz. Ayaş’ı görmek için şehir merkezine girmek gerekir. ‘Saklı tarihin’ ne demek olduğu merkeze inince anlaşılıyor.

Velhasıl: Memleketimizin her zerresinde birbirimizi doyuracak büyük berekete ve nimete sahibiz. Yeter ki, çalışalım. Kalkınan ülkeler yerel kalkınmalarla büyüyor vesselam.

06 Ağustos 2021 Cuma