Dr. İlhami FINDIKÇI

Dr. İlhami FINDIKÇI

Diğer Yazıları


ifindikci@degerdanismanlik.com.tr

 

Bir toplum kendi hikâyesini nasıl yazar? Toplum, fertlerden oluştuğuna göre kendi hikâyesini yazan bireylerin temel özellikleri ve davranışları bize yol gösterecektir. Zira bir toplumun hikâyesi, o toplumu oluşturan bireylerin hikâyelerinden oluşur. 

 

Yıllardır içinde bulunduğumuz ve kişi ya da kurum olarak danışmanlık yaptığımız yönetici ve liderlerin, sıradan olmayı kabul etmeyerek, mevcut seçenekleri çoğaltarak kendi hikâyelerini yazma konusundaki ısrarları, en ayırıcı kişilik özelliklerinin başında gelir. 

 

Konuyla ilgili araştırmalar; genetik yatkınlık, eğitim ve çalışma sacayağında kişinin aktif çalışmasının belirleyici olduğunda hemfikirdir. Bunun içindir ki zor şartlarda, kısıtlı imkânlarla yetişen bireylerin, daha iddialı olduklarını ve daha fazla başarı hikâyesi yazdıklarını görüyoruz. 

 

KİŞİSEL HİKÂYEMİZİN BAŞARISI

 

Peki, başarı nedir yahut başarıdan ne anlamalıyız? Başarı; bireyin diğerlerini geçmesinden duyduğu haz ya da kendi arzu ve isteklerinin en üst düzeyde karşılanması değildir. Başarı, maddi tatminle sınırlı olsaydı zenginlerin hepsinin mutlu olması beklenirdi. 


Gerçek başarı, bireyin kendisi dışındaki dünya için bir şeyler üretmesinin kendisine verdiği tatmindir. Başarı; aldığı nefesin farkında olacak kadar kendini bilmektir. Ötekine bir katma değer üretme derdiyle dertli bir kalbin sahibi olmanın verdiği eşsiz rahatlıktır. 

 

İnsanın içinde bulunduğu aileyi, kurumu, toplumu, dünyayı ve âlemi, okuma ve anlama yolculuğunda aldığı mesafenin sağladığı iyi hissetme halidir başarı. 

 

Sahip olduğu donanımları geliştirmek, kendi potansiyelini ortaya çıkarmak yerine durağan bir hayatı tercih eden, sürekli olarak yazılmış hikâyeleri eleştirmekten kendini sorgulamaya fırsat bulamayan birey hikâye yazamaz. Hür düşünemeyen, katı ideolojilerin ve tarafların etkisiyle kendi gerçeğinin farkına varamayan ve dolayısıyla evrenle uyum sağlayamayan bireyin, kalıplarını kırması, mevcudu değiştirmesi, yeni bir şeyler üretmesi zordur. Çünkü hikâye yazmak, dert sahibi olmayı gerektirir. Bu dert; kendi kendine akan hayat ırmağının, bazen hızlanmasını, bazen girdaplar oluşturmasını, bazen şelaleler gibi çağlamasını sağlayan çabayı göstermenin, daha iyiye yönelmenin, değişimin, dönüşümün ve yeniliğin anahtarı olmaktır. 

 

Küresel bir endişenin ve güvensizliğin kol gezdiği günümüzde bireyin, kendi hayatını aktif biçimde yönetecek bir kişilik geliştirmesi şarttır. Bunun için özellikle aile içindeki yetişme süreci başta olmak üzere bir bütün olarak eğitim sürecine ciddi yükler düşüyor. 

 

Hepsinden önemlisi toplumsal uyum kapasitemizin geliştirilmesine ihtiyaç var.

 

TÜRKİYE İTTİFAKI

 

Bin yılları aşan şanlı bir geçmişe sahip insanımızın, dünyaya örnek bir mücadele ile kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, başlı başına bir başarı hikâyesidir. Ancak ülkemiz, hızla dönüşen dünyanın çok zor bir coğrafyasında yer alıyor. Bugün medeniyet adıyla mazlumlara bomba yağdırılan, güçlülerin haklı görüldüğü, menfaatlerin merkeze yerleştiği yeni bir dünya düzeninin kurgulandığı bir zamandayız. Toplum olarak ciddi bir küresel gerilimin merkezindeyiz. Doğumuzda, batımızda, sağımızda, solumuzda yaşananlar bellidir. 

 

Kendimize takılmaktan kurtulmaya, gönlümüzdeki esrarla buluşmaya, Yaratıcı’nın yeryüzündeki halifesi Hazreti İnsan olmaya ve tüm bu kazanımları, günlük davranış pratiğimize aktarmaya bugün her zamandakinden daha fazla ihtiyacımız var. İçinde taht kuranın hürmeti ve kaygısı ile çarpan gönüllerin tevhidi, sarsılmaz bir toplumsal birliği oluşturacaktır. 15 Temmuz bunun bir provasıdır. Onun için bu topraklar, aynı kaygı ile çarpan gönüllerin yurdudur bin yıllardır. Onun için bu coğrafyanın kadın erkek bütün erleri vatan aşkıyla yaşar. Vatanın gönlümüzde, gönlümüzün vatanda olması da bundandır.  

 

Kaderimizin yazıldığı, ruhumuzun hayat bulduğu ve mülk sahibi olduğumuz bu topraklara hakkını vermemiz ve şartlar ne olursa olsun 84 milyon insan olarak birlikte yaşama idealini diri tutmamız her zamankinden daha büyük bir ihtiyaçtır. Bunun için her şeyden önce ideolojik bağımlılığımızı, kimlik takıntımızı ve tarafgirliklerimizi, bu ülkenin ortak çıkarlarının üstüne çıkarmamayı başarmak zorundayız. Birbirimize her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.   

20 Kasım 2023 Pazartesi