Osman ARIOĞLU

Osman ARIOĞLU

Diğer Yazıları

Türkiye açısından büyümenin motoru inşaat sektörü olageldi. İnşaat sektörünün bu denli uzun süreli büyümeyi adeta tek başına forse eden sektör olması, çok sayıda sanayi bakımından başlı başına canlılık nedeni olmasından kaynaklanıyor. Bu sayede Türk müteahhitleri uluslararası alanda rekabet edebilir hale geldiği gibi özellikle yoğun altyapı yatırımları sayesinde yapılan işbirlikleri ile de inşaat sektörü sürekli yeniliklerle tanışan ve bunu edinerek geliştiren bir sektör olabildi.

İnşaat sektörünün bu öncü rolü altyapı yatırımları yanında bir de ticari alan ve konut projeleri ile başka bir tartışmanın da tarafı olageldi. Ülkemizin önemli ölçüde deprem kuşağında olması, özellikle büyükşehirlerimizdeki gecekondu tabir edilen veya modern şehircilik anlayışına uymayan konut sayısının fazla olması, bu alanın biraz da öncelikli bir alan olarak gündemde kalmasına da neden oldu. Kamu tarafından kentsel dönüşümün doğal olarak teşvik edilmesi bu alandaki canlılığın devam etmesinde önemli etkenlerden biri oldu. Özellikle 2012 yılı sonunda yapılan KDV değişikliği sonrası bu durum daha da bariz hale geldi. Kentsel dönüşüm ve afet bölgesi ilan edilen yerlerde arsa değerinden bağımsız olarak 150 metrekarenin altında net alanı bulunan konutların eskiden olduğu gibi yüzde 1 KDV oranına tabi tutulması özellikle büyükşehirlerde kentsel dönüşüm projeleri için ayrı bir cazibe nedeni oldu.

Zaman zaman TOKİ, KİPTAŞ gibi kurumların lüks konutlara yönelmesi eleştiri konusu olsa da, bu kurumların esas itibarıyla kentsel dönüşüm projelerine fon yaratmak amacıyla da bu tür projelere yönelme gereği duymaları gözden uzak tutulmayacak bir gerçekliktir.
Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerimizde hâlâ kentsel dönüşüme ihtiyaç duyulan önemli sayıda konutun bulunması bu projelerin finansmanı konusunu da tartışmanın odağına yerleştirmeye başladı. Aslında yukarıda da ifade ettiğimiz gibi inşaat sektörü çok sayıda sanayi alanını ilgilendirmenin yanında özellikle yabancıya konut satışının da kolaylaşması sayesinde önemli bir döviz kazandırma alanı olmaya da başladı. Çünkü etkilediği sanayiler bir yana yerliye satılan konutun yeni bir kaynak yaratmaması değerlendirilebilse de, yabancıya yapılan satışların ülkeye canı istediğinde kolaylıkla da çıkamayacak bir döviz kaynağının girmesine neden oluyor. Bu anlamda son yıllarda yapılan projelerden yabancıya satış oranının hiç de azımsanmayacak şekilde devam etmesi üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur. Burada konutun üzerindeki vergi yükünden ziyade ülkenin içerisinde bulunduğu konjonktürel durum daha önemlidir. Nitekim yabancıya konut satışlarının seyrine bakıldığında konjonktüre bağlı hızlanma veya duraksama dönemleri olduğu görülecektir.

Elbette inşaat sektörünün büyümenin temel lokomotifi olma durumu zaman geçtikçe biraz daha sürdürülebilirliği zorlaştırıyor. Ancak bunun sorumlusu inşaat sektörü de, bu sektöre sağlanan imkanlar da değildir. Önemli olan inşaat sektöründen başlayan bu ivmenin diğer sanayi ve üretim alanlarına sağlıklı bir yöneliminin sağlanmasıdır. Esasen gittikçe herkesin üzerinde hemfikir olmaya başladığı konu da bu olacaktır. Elbette bu kendiliğinden veya bir anda olacak değildir. Bunun için TOBB, TİM gibi kurumların innovasyon, Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine yönelik çalışma ve gayretleri bu değişim ve dönüşüm çabasında önemli bir yer tutmaktadır.

Bizim toplumda herkesin kolayca yaptığı eleştirmek. Ne zamanki eleştirmekle birlikte alternatif öneri de geliştirilirse o ölçüde değişim ve gelişim sağlanacaktır. Kısaca eski alışkanlıklarımızı bıraktıkça ve neyi nasıl yapabiliriz diye ileriye baktıkça hem kurumsal hem de ülkesel olarak farkı fark edebileceğiz.

26 Ekim 2015 Pazartesi