Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hakan Güldağ

Türkiye, dünyanın en büyük ekonomilerinin yer aldığı G-20’de, Çin ile birlikte, büyüyebilen iki ülkeden biri oldu. Ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerinin yer aldığı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nde (OECD) ise birinci sırada. Bir nevi, korona salgınının kasıp kavurduğu dünyada 2020’nin büyüme şampiyonu olduk.

‘İyi güzel de büyüdüysek, bunu neden yeterince hissetmiyoruz’ ya da ‘büyüdük ama hangi bedelle’ tartışmalarına girmiyorum. Çünkü anlatmak istediğim şey başka. Ama söylemesem de olmaz. Defterin kar-zarar hanelerini birlikte değerlendirdiğimde, COVID-19 yılında Türkiye’nin çok az sayıdaki pozitif büyüme yaşayan ülkeler arasında not edilmesinin gayet olumlu olduğunu düşünenlerdenim.

Asıl anlatmak istediğime gelince...

Hani, o büyüme şampiyonu olduğumuz OECD var ya... İşte orada bir konuda notumuz çok zayıf. OECD’de kadınların işgücüne katılım oranı en düşük ülke Türkiye.

Türkiye’de iş gücüne katılımda kadınların oranı yüzde 34. Erkeklerde yüzde 73. Nokta!

Bugün Türkiye’de 15 yaş ve üzeri yaklaşık 31 milyon kadının sadece 8 milyonu istihdama katılabiliyor. Üstelik katılabilenler içinde de kadınların işsizlik oranı erkeklerden daha yüksek. İş bulan kadınların ücretleri de çoğu kez erkeklerin altında.

Son 30 yılda İnsani Gelişmekte Endeksi’nde Singapur ile birlikte en iyi performansı Türkiye sağlıyor. Ancak gel gelelim Türkiye’nin bu endekste gerilediği tek alan toplumsal cinsiyet eşitliği.

Nereden bakarsanız bakın. Tablo açık...

***

Son dönemde yapılan araştırmalar, kadınların iş hayatına katılmasının ve yükselmesine engel olan nedenlerin eğitim eksikliği ile sınırlı olmadığı gösteriyor. Kültürel normlardan, sosyal kabullere aşılması kolay olmayan bir çok neden var. Öte yandan, bu tablo önümüzdeki dönemde ciddi şekilde değişmeye aday.

‘Neden’ derseniz, birincisi, kadın iş insanlarının bizzat kendileri. Ekonomiye katkı sağlayan kadın girişimcilerin, şirket yöneten, bunu da erkeklerden daha verimli, daha karlı yapanların sayısı artıyor. Sayının genç kadın girişimcilerle birlikte kritik eşiğe yaklaşması başlı başına bir dinamik oluşturuyor.

Başarılı olmaları da son derece önemli... Geçenlerde kendisi de bir mühendis olan Kale Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin toplantısında bir araştırmaya atıfta bulunarak bu olgunun altını çiziyordu: “Kadın yöneticilerin daha fazla olduğu, şirketlerin karlılığı da daha yüksek oluyor” diye...

Türkiye’de yapılan başka araştırmalar da benzer bir gerçeğe işaret ediyor. Evet, kadınlar tarafından açılan işletmelerin sayısı hala düşük. Ancak araştırmalara ortaya koyuyor ki, kadınlar tarafından çalıştırılan işletmelerin ömrü daha uzun.

Ne diyeyim, kadın girişimcilerinin desteklenmesi için bir sağlam neden daha...
Doğrusu, gazeteciler olarak, kendine, ülkesine inanan ve fark yaratan kadınların sayısının her geçen gün arttığına yaptığımız haberlerle biz de tanıklık ediyoruz.
Görünen o ki, bu eğilim daha da güçlenecek. “Çocuk da yaparım kariyer de” diyen çalışan kadınlar arttıkça yenilerin de yolu açılacak. Açılıyor da... Geriye yaslanmak yerine, fırtınaya karşı yürüyen, risk alan, talep eden, olumsuzluklara teslim olmayan çalışan kadınlar toplumda güç kazanıyor. Daha da kazanacak!

Emin olun, ‘olsa iyi olur’ kabilinden bir temenni olarak söylemiyorum. Maddi temelleri çok güçlü bunun. Adeta kaçınılmaz gelişme olarak yaşayacağız.

Türkiye, hızla büyüyecekse, bir atılımla, hem dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olacak, hem de dünyada ‘nerede yaşamak isterseniz?’ sorusuna verilen ‘Türkiye’ cevabının da ilk 10’a girdiği bir ülke olacaksa bu kadınların ekonomiye daha fazla katılmasıyla olacak.

***

‘Nereden biliyorsun’ diye sorarsanız söyleyeyim, demografi biliminden...
Çok değil, 40 yıl önce, 1980’de kadın başına düşen çocuk sayısı 4.5 idi. Bugün 2’nin biraz üzerinde. Doğurganlıktaki azalma nedeniyle kadınların ekonomiye katkısı artık daha fazla kadın için yalnız aile sınırları içinde kalmayacak. Daha fazla boş zamana sahip olan kadınlar, hem çalışıp hem çocuklarına daha fazla zaman ayırabilecek.
Türkiye başka veriler de kadınların ekonomiye güç katacağı bir kritik eşiğe geldiğimizi gösteriyor. 1980 yılında Türkiye’de üniversitelerden yaklaşık 40 bin kişi mezun olmuştu. Bunun sadece 8 bini kadındı. Evvelki yıl erkek ve kadın diploma alan üniversitelilerin sayısı ise birbirine denkti. Bazı yıllar kadın mezunların sayısı daha fazla da oluyor.

Bakın, Türkiye’de üniversite mezunlarının toplam nüfusa oranı yüzde 19.9. 2008 yılında bu oran yüzde 9.8’di. 2008 yılında 25 ve daha yukarı yaşta olup en az üniversite mezunu olan kadınların oranı yüzde 7.6’ydı. Erkeklerin ise yüzde 12.1. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2018 yılında bu oran yüzde 17.5, erkeklerde yüzde 22.4 oldu. Evet, erkek üniversite mezunları hala daha yüksek ama artış hızına baktığınızda kesinlikle kadınlar önde. Dolayısıyla ara da kapanıyor.

***

Gelişmiş ülkelerin zenginleşme sürecinde de böyle oldu. 1950’li, 60’lı ve de 70’li yıllarda, Almanya, İtalya, İspanya’nın ekonomik atılımı kadınların yoğun biçimde ekonomik hayata katılımıyla gerçekleşti.

Türkiye için de gidişat aynı yönde. Bugün Türkiye’de en az bir eğitim düzeyini tamamlayan kadınların oranı yüzde 84.5 oldu. Bu bir. İkincisi, 1980’de şehirlerde yaşayanların toplam nüfusa oranı yüzde 43 civarındaydı. Bugün geldi 78’e dayandı. Eh, bu oranlar Almanya’da, Fransa’da da yüzde 80 düzeyinde. Artık Türkiye ekonomisinin verimlilik artışını eski modelle yürütmesi mümkün değil. Dün köyden kente göç vardı. İnsanlar şehirlere gelip, hizmetler sektörü ya da sanayide çalışıp, köydekine göre verimliliklerini 3 kat artırabiliyorlardı. Bugün artık iç göç ile verimlilik artışı mümkün değil. Şimdi verimlilik artışı ve büyüme için kadınların iş yaşamına katılmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

***

Bilmem anlatabiliyor muyum?

Bundan böyle Türkiye, büyüyecekse kadınlarla büyüyecek. Ancak kadınlar ekonomiye daha fazla katılırsa, daha fazla üretir ve daha fazla harcarsa ilk 10 büyük ekonomi arasına girebileceğiz. Bu her şeyin ötesinde ekonomik bir gerçek. Kabul etsek de etmeksek de... Ve aklı olan herkes bilir ki, gerçekle kavga etmenin kimseye faydası olmaz.

Doğrusu ben bugün içinde bulunduğumuz dönemde bu sürecin daha da hızlanacağını düşünüyorum. Şimdi COVID-19 nedeniyle taşlar yerinden oynadı. 2020’den 2021’e girerken sadece yeni bir yıla değil, muhtemelen tarihçilerin gelecekte ‘yeni bir dönem’ olarak adlandıracakları yeni bir 10 yıla girdik.

Böylesi faz değişikliklerinin yaşandığı bir dönemde kadınların önüne yeni fırsatlar çıkacak. Çıkıyor da... Mastercard verilerine göre, bugün Türkiye’de kadın girişimciliğinin toplama oranı yüzde 9.2. Ancak bu oran şimdi pıtrak gibi büyüyen online satış platformları üzerinden yürütülen girişimciliğe bakıldığında yüzde 25’e ulaştı bile. Pandemi kadın istihdamını olumsuz etkiledi ama Türkiye’nin en dinamik ve girişimci kadınları yeni dünyadaki paylarını artırmaya kararlı.

***

Elbette gelişme kolay olmayacak...

Dünyanın en anlayışlı eşine sahip olsa da, çocukların geceleri ağlamalarında yine annelerin uykusu bölünecek. Sabahları işe giderken, çocuğun ‘Anne bugün de mi işe gidiyorsun?’ sorusu yine annelerin içine işleyecek. Ve gün boyu akıllarından çıkmayacak.

Kadınlar, pandemi döneminde olduğu gibi pek çok yükü bir arada taşıyacaklar. Evde kalanları mı beslesinler, öğretmen mi olsunlar, oyun arkadaşı mı, yoksa işletmelerini mi ayakta tutsunlar... Kesinlikle, kolay değil.

Ama şöyle söyleyeyim, ‘durgun suda herkes kaptan’... İşte onun için bugün, girişimci ve lider kadınlara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Türkiye’nin geleceği için onların mücadelesine destek verenlere de... Eşitsizlikleri önleyebilecek esnek ve yapıcı politikalara ihtiyaç var. İş yaşamı, ev içi emek ve aile yaşamını uzlaştırmaya yönelik politikalar... Kadın girişimciliğinin, yeniden şekillenmekte olan dünyaya uygun, yeni nesil yöntemlerle yerelden başlayarak desteklenmesi lazım.

Nüfusun yarısının enerjisini eve hapsederek zenginleşemeyeceğimizi hayat bize gösteriyor. Şimdi değiştirmek için kolları sıvamanın tam zamanı…

Kadınların istihdama katılımı

Katılım oranı bakımından
OECD’de ilk 3 ve son 3 ülke, (yüzde olarak)

Türkiye 33.6
Meksika 43.0
Yunanistan 44.7
Norveç 67.1
İsveç 70.0
İzlanda 78.7

05 Mart 2021 Cuma