Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hakan Güldağ

İzin verirseniz, geçen hafta kaldığımız yerden devam edeyim. Hatırlarsanız, geçen haftaki Eko-Mercek’te, dünyanın bir ‘paradigma krizi’ içine girdiğinin altını çizmiştik. Dünya ekonomisinin ve de sisteminin akışkanlığının arttığına, bu akışkanlık içinde, yeni hegemonya bloklarının, yeni kutupların belirmeye başladığına, yeni kutup adayları arasında giderek sertleşen rekabetin dünyayı da giderek istikrarsız ve düzensiz bir yer haline getirdiğine, bunun yarattığı türbülansın da bütün dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de ister istemez etkilediğine dikkat çekmiştik.

Manzaranın bu hale gelmesinin arka planında ABD merkezli küresel ekonomik ve jeopolitik (‘güvenlik’ diye de okuyabilirsiniz) mimarisinin bozulması yatıyor. Şimdi dünyada yükselen yeni güçler var. Bunlar ABD tarafından tehdit olarak görülüyor. Özellikle Çin’in son 30 yıldaki hızlı büyümesi ve bu büyümenin getirdikleri Batı’yı kaygılandırıyor. Japonya’yı da öyle...

İşin aslı, son 30 yılda Arjantin gibi birkaç ülke hariç bu dönemde hemen her ülke büyüdü. Ama Çin çok daha hızlı büyüdü. Mesela biz 1989 yılında yaklaşık 200 milyar dolarlık bir ekonomiydik. Çin, 350 milyar dolarlık bir ekonomiydi. ABD ise 5.7 trilyon dolarlık bir ekonomiydi. Şimdi ABD 19 trilyon dolara geldi, biz 800 milyar dolara geldik.

Çin 14 trilyon dolara geldi. ABD 3.5 kat, biz 4 kat, Çin 33 kat büyüdü.

***
Bana çarpıcı gelen bir başka bilgi daha vereyim: 2000 yılında Çin sadece 4 ülkenin en büyük ticaret ortağıyken, bugün bu sayı 100’e çıktı. ABD dahil!

Dolayısıyla bu dönemde dış ticarette sürekli fazla veren Çin’in teknolojiye aktarabileceği kaynakları giderek büyüdü. Özellikle bilgisayar, bilişim alanlarında, haberleşme, istihbarat, izleme, denetleme, savunma ve uzay araştırmalarında kocaman kocaman adımlarla ilerledi, gelişti, başa güreşmeye başladı.

Öyle ki, uzay araştırmalarında Çin, ABD ve Rusya’nın yanı sıra önemli bir aktör haline geldi. Evet, aya ilk ayak basan ABD’li astronot Neil Armstrong oldu, tarih 20 Temmuz 1969’du. 50 yıl sonra 3 Ocak 2019’da ise bu kez Çin, ayın karanlık yüzüne uzay aracı gönderen ilk ülke oldu.

***

Neyse... Uzaydan inip devam edelim. Mesela dünyanın en hızlı bilgisayar üretme yarışında son 5 yıldır Çin önde. Yakın zamana kadar üretilen bilgisayarlar Batı kaynaklı yazılımlara dayanıyordu. Şimdi Çin, 2017’den itibaren bu bilgisayarlarda kendi işletim sistemlerini geliştiriyor. Batıdakinden farklı bir bilgisayar modeliyle yarışta öne geçmeye çalışıyor. Mobil iletişimde, sosyal medyada da öyle...

Aynı yıl, Rand Corporation yayınladığı bir raporda, ‘bilişimin silaha dönüştürülmesinden’ bahsediyordu. Rand Corporation, CIA’nın bir düşünce kuruluşu. Yani bir başka ifadeyle ABD, internet ve sosyal medyanın, geleneksel savaşları da, bilişim savaşlarını da etkileme operasyonlarında, taktik bilgi toplama, bilgi yayma, propaganda işlemlerinde niteliksel bir değişim yarattığına dikkat çekiyor. Şimdi bizzat ABD, ‘kitleleri manipüle etmenin, kamuoyunu yönlendirmenin sakıncalarından’ bahsediyor. Hatta ‘ülkelerin demokratik süreçlerinde sapmalara yol açan eylemlere olanak veren bir sanal coğrafyanın şekillendiğinden’ dem vuruyor. Ve bu duruma karşı ‘bilişsel güvenlik’ sistemlerinin oluşturulmasını gerekli görüyor.

***

Doğrusu ya, hepsi birbiriyle bağlantılı...

Önümüzdeki dönemde kaynak paylaşımı ve paylaşım alanlarını düşünürken, bu işin bir yanıyla uzaya kadar genişlediğini hesaba katmak gerekiyor. ‘Sanal uzay’ da bu paylaşım mücadelesinin içinde. Ve hiç öyle bizim dışımızdaymış gibi düşünmeyin. World Wide Web’in kısaltması ‘www’ simgesini taşıyan bir siteye günde kaç kez girdiğinizi bir düşünün. Ya da ‘cloud’ denilen, ‘bulut’ teknolojilerini nasıl bir yaygınlıkta kullanmaya başladığımızı...

Bunun yanı sıra Çin, yapay zeka, özellikle bunun savunma, izleme alanlarına yönelik uygulamalarında da hızla liderliğe aday hale geldi.

Meseleye böyle bakınca, ABD Başkanı Trump’un ‘Tik Tok ve WeChat’ı yasaklarım’ demesi anlamlı hale geliyor. İlk elde ‘Hoppala, bu da nereden çıktı’ dedirten laflar boşuna edilmiyor. Durumun farkındalar. Doğrusu, biz de olsak iyi olur. Yavaş yavaş da oluyoruz galiba... Hayatın işleyişini bozmadan, kırıp dökmeden bu alanları markaja almamız lazım. Ama iş ciddi. Bakın, Tik Tok şunun şurasında daha 10 yıllık bir şirket bile değil. 2012’de Çin’de kuruldu. Hızla büyüdü. Şimdi 150’den fazla ülkede faaliyet gösteriyor. Kullanıcı sayısı 1 milyara gidiyor. 100 milyar dolar değer biçenler var. Microsoft’un ’30 milyar dolara alırım’ dediği ama fazlasını vermeye de razı olduğu konuşuluyor.

Ama asıl dikkat çekmek istediğim, Tik Tok’un kaç para ettiği değil. Tik Tok’un önemi Z kuşağının iletişim aracı olmasından geliyor. Yani bir anlamda ‘dünyanın geleceğinin’ platformu. Aslına bakarsanız bu nedenle bizim daha fazla ilgilenmemiz lazım meseleyle.

ABD ya da Avrupalıların değil ama Türkiye nüfusunun yüzde 45’i 30 yaşın altında.

“Alt tarafı bir sosyal medya platformu. Dikkat etsek ne olur, etmesek ne olur” demeyin. Evet, bir sosyal medya platformu ama dünyanın en gelişmiş yapay zeka teknolojisi ile işletilen bir sosyal medya platformu. Her kullanıcının neyle ilgilendiğini çok yakından takip ediyor. Tabii böylelikle nelerden hoşlandığını ve nelere zaafının olduğunu da...

***

Daha önce Eko-Mercek’te bu ‘izleme/gözleme’ kapitalizmi denen hadiseye değinmiştik. İnşallah hatırlıyorsunuzdur. Ama ben her ihtimale karşı ucundan köşesinden hatırlatayım. Müşterinin artık bir ‘veri-nimet’ haline geldiğini vurgulamıştık o yazıda. Çünkü ‘gözetleme’ kapitalizmi denilebilecek bu sistemde, tüketici aynı zamanda veri kaynağı olarak kullanılıyor. Tüketiciden elde edilen veriler, bunu ticari ya da siyasi faaliyetlerinde kullanmak isteyenlere fark gözetmeksiniz satılıyor. Sistem, birikimini de bu yolla sağlıyor. Sosyal medya, bunun için biçilmiş kaftan. Adını saymayayım şimdi, siz çeşitli hesaplarda dolaşıp dururken, arkanızda bıraktığınız dijital el ve ayak izleri kimilerince alınıp satılan bir mala dönüşüyor.

Az biraz daha açayım konuyu. Sistemde üç süreç var. Üçü de iç içe çalışıyor. Bir, veriler onları üreten bizlerden bedavaya alınıyor. İki, çoğunlukla da izinsiz biçimde alınıyor. Verileri toplarken, sizin mahremiyetinizi de düşünen olmuyor. Üç, bedava ve hayatımızın en ince ayrıntısına kadar elde edilen bu veriler, gerektiğinde beğenilerimize gerektiğinde ruhsal durumumuza göre değerlendirilerek, satın alanların hizmetine sunuluyor.

Tabii bugün verilerin toplanması, ayıklanması, değerlendirilmesi, yeniden üretilmesi ve belli bir amaca ulaşmak için tasarlanarak algoritmalar haline getirilmesi filan hep yapay zeka ile gerçekleştiriliyor.

Her Allah’ın günü hayatımıza, yapay zeka üzerinden oluşturulan binlerce algoritma giriyor. Bizi, dolayısıyla dünyayı ‘önerileriyle’ şekillendiriyorlar. Giderek daha fazla hayatımızda daha fazla yer kaplayacak olan algoritmalar, belli ki çok da uzun olmayan bir zaman dilimi içinde hepimizi yönetmeye de soyunacaklar. Tabii, zaten yönetmeye başlamadılarsa... Hangi kitabı okuyup, hangi filmi izleyeceğimizden tutun da neyi satın alacağımızı algoritmalar belirleyecek.

Dahası politikada kimi destekleyip desteklemeyeceğimizi de...

***

Lafın kısası, iş ciddi...

İnsanlık tarihindeki tüm verilerin yüzde 90’ının son iki yılda üretildiğini hesaba katarsak daha da ciddileşecek.

Kaynak rekabeti giderek yoğunlaşıyor ve sertleşiyor. Çok açık ki, bu rekabet yalnızca gıda ve su kaynaklarının bulunduğu alanlar üzerinde değil. Ya da madenlerle de sınırlı değil. Dünyaya kontrol etmek ve dolayısıyla hakim olmak isteyenlerin rekabetinde veri, 21’inci yüzyılın petrolü olarak öne çıktı. Özellikle veriyle bağlantılı iletişim, savunma, uzay sanayileri ve ileri teknolojiyi kapsayan tüm alanlar üzerinde büyük güçler arasındaki mücadele hızlanıyor.

Daha da hızlanacak...

5G teknolojileri de bu işin parçası. Yeni nesil mobil iletişim teknolojisinin ortaya çıkması, şu anda bizim kavrayabildiğimizin çok ötesinde sonuçlara yol açabilir. 5G, kesinlikle 4G’nin bir adım ötesi değil. 5G teknolojisi, neredeyse tamamen anlık veri transferi sağlayacak.

Çok değil 5 yıl sonra, 2025 itibariyle, 6 milyar insan ortalama her 18 saniyede bir verilerle etkileşime geçecek. Dikkatinizi çekerim, dünya nüfusunun dörtte üçünden bahsediyoruz. Burayı kimin kontrol ettiğinin önemini varın siz düşünün artık!

Dedik ya, her şey birbiriyle bağlantılı...

Çin, 5G mobil iletişim teknolojilerinde lider konumda. 5G üzerindeki bu hakimiyeti başta ABD, Batı’yı korkutuyor. 5G yaygınlaştıkça, Çin daha fazla veriyi kontrol eder hale gelecek. Korku bu! Bir tarla gibi düşünün. Ekini kim hasat ediyorsa kazancı da onun oluyor. Çin’in şimdiden sağladığı ve 5G ile sağlayacağı veri hasadı düşünüldüğünde bu korku yersiz değil. Veri işi adeta büyüyen bir kartopu gibi. Çin, her gün üretilen 2.5 katrilyon bayt verinin büyük bölümünü sosyal medya ve diğer bilişim ağları üzerinden kontrol edip, bundan her türlü nemalanmakla kalmayacak. Bu devasa veri hasadı, Çin’in yapay zeka ve makina üzerinden öğrenme, derin öğrenme ve de bilumum veri bilimlerinin diğer boyutlarına hakim olma kabiliyetine de kabiliyet katacak.

Öte yandan uzmanlar veri madenciliğinde kullanıldıkça, yapay zekanın gelişme ve öğrenme hızının, insan zekasının denetim hızının, kavrama kapasitesinin ötesine geçmeye başladığına dikkat çekiyor.

‘Paradigma krizi’ dediğim de işte biraz da bu... Neyin geride kaldığını az çok anlıyoruz ama neyin gelmekte olduğunu gözlerimiz henüz seçmekte zorlanıyor.

Dünyayı kavramak önemli. Tabii, kavradıklarımız uyarınca şirketimiz, sektörümüz ve Türkiye’nin çıkarlarına göre şekillendirmek daha da önemli...

Uygun görürseniz, devam ederiz...

TÜRKİYE YAPAY ZEKADA DÜNYANIN NERESİNDE?

1. ABD

2. Çin

3. İngiltere

4. Kanada

5. Almanya

6. Fransa

7. Singapur

8. Güney Kore

9. Japonya

10. İrlanda

11. Avustralya

12. İsrail

13. İsviçre

14. Finlandiya

15. İspanya

16. Hollanda

17. Danimarka

18. Hindistan

19. Lüksemburg

20. İsveç

21. Avusturya

22. Yeni Zelanda

23. Polonya

24. Estonya

25. Hong Kong

26. İtalya

27. BAE

28. Norveç

29. Suudi Arabistan

30. Tayvan

31. Belçika

32. Malta

33. Rusya

34. Çek Cumhuriyeti

35. İzlanda

36. Meksika

37. Portekiz

38. Litvanya

39. Katar

40. Malezya

41. TÜRKİYE

42. Uruguay

43. Fas

44. Brezilya

45. Güney Afrika

46. Macaristan

47. Arjantin

48. Tunus

49. Endonezya

50. Kenya

51. Sri Lanka

52. Nijerya

53. Mısır

54. Pakistan

Global AI Index, 2019

14 Ağustos 2020 Cuma